Yakınlarınızdan zaman zaman pozitif düşünce ve olumlamalar içeren e-postalar almışsınızdır ya da hoşunuza giden yazıları çevrenizle paylaşmışsınızdır. Bu yazı konusu da, işte böyle bir mail sonrası şekillendi. “Sağlıklı Olma Sanatı / The Art of Being Well”.
Başlık, aşina olduğumuz kişisel gelişim farkındalıklarını içeren bir mail ile karşı karşıya olduğumu haykırmasına rağmen; önyargı-larımdan kurtuldum ve okumaya başladım. Dráuzio Varella Brezilyalı bir tıp doktoru. Bulaşıcı hastalıklar üzerine uzmanlaşmış ve sağlık alanındaki gelişmelerin, halk arasında anlaşılabilirliğini arttırabilmek üzere yazılar yazmakta, programlar hazırlamakta.
Dr. Varella’ya göre birçok insan “sağlıklı olma sanatını” hayatına entegre edemiyor. Bir başka deyişle ne düşünüyorsak onu yaşadığımızı ve hayatımızın seçimlerimiz sonucu şekillendiğini fark edemiyor. Genetik kodlarımız ve çevresel faktörlerin getirdiği olgulardan sıyrılıp sağlıklı yaşayabilmek için uygulayabileceğimiz basit formüller ile güzellik ve mutluluk dolu bir yaşama sahip olabileceğimizi iddia ediyor.
Zihin ve beden arasındaki koordinasyon bir bütün olarak işlemekte ve beyinden gelen komutlar, hücreler aracılığı ile vücudumuza yansıtılmakta. Olumlu, hoş ve güzel düşünceler ile hücrelerimize de aynı şekilde sağlık, mutluluk ve pozitif enerjiyi aktarabiliriz. Bu durumda eğer sağlıklı bir insan olmak istiyorsanız;
1.Duygularınızı dile getirin
Saklanan ya da bastırılan duygu ve düşünceler zamanla taşıyamadığınız yüklere dönüşür ve sizi hasta eder. Duygu ve düşüncelerinizi değer verdiğiniz insanlarla paylaşın. İletişim; diyalog ve kelimeler ile yapılan çok güçlü ve mükemmel bir terapi yöntemidir.
2. Karar verin, sorumluluk alın ve onu uygulayın
Kararsızlık, güvensizlik ve endişeyi beraberinde getirir, sorun ve çatışmaları çoğaltır. Kararsız kişilerde mide rahatsızlıkları, sinir hastalıkları ve cilt sorunları baş gösterebilmektir. Karar vermek, bağımlı yaşamamayı ve her türlü sonuca karşı sorumluluk almayı gerektirir.
3. Farkındalığınızı arttırın ve kabullenin
Özgüven eksikliği ve reddetme, bizi kendimize yabancılaştırır. Özümüz ile bir olmak, sağlıklı bir hayat için olmazsa olmazdır. Kendini kabul etmeyenler; kıskanç, yalan söyleyen, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı kişiliklere dönüşürler. Kendinizi kabullenin, sizi bilgelik ve sağduyuya yönlendirecek her türlü eleştiriyi mutlulukla kabul edin.
4. Çözümler bulun
Olumsuz düşünceleri olan insanlar çözüm üretmek yerine, sorunları daha da büyütürler. Üzüntü, dedikodu ve kötümserliği benimserler. Ne düşünürsek onu yaşarız. Olumsuz düşünce, olumsuz enerjiyi doğurur ve zamanla hastalıkları tetikleyen sorunlar haline gelirler.
5. Güven
Güvenmeyen kişiler iletişim ve empati kuramaz, derin ve uzun süren, sağlam temelli ilişkiler geliştiremez. Güven olmadan, dostluk da olamaz. Güvensizlik, kişideki inanç eksikliğinin bir göstergesi sayılır.
6. Hayatı üzgün yaşamayın
Mizah, kahkaha, huzur ve mutluluk bizlere sağlık, güç ve dinginlik kazandırır. Mutlu insan, çevresini de geliştirir ve mutlu eder.
Bütün bu öneriler yıllar içinde yapılan araştırmalar sonucunda derlenen “Eğer sağlıklı yaşamak isterseniz” teması altında tavsiye edilen basit; ama etkili yöntemler olarak kabul görmektedir. Bu tarz yazıları okuduğumuz zaman çoğumuz yeni kararlar alıp, bunları uygulamaya geçmek istiyor; fakat her zaman kararlarımızı uygulayabilmek için yeterince istekli olamayabiliyoruz.
Kimimiz üzgün olduğunda abur-cubura dadanıyor, kimimizin ağzından bir lokma geçmiyor, kimimiz spor ile rahatlarken, kimimiz muhtaçlara destek olurken buluyor kendini. Yaptığımız birçok aktivitenin altında andaki huzur teması yatıyor aslında. Şehir yaşamının getirdiği olumsuzluklar, iş hayatında yaşadığımız aksilikler, ilişkilerimizde yaşadığımız sorunlar hepsi stres ve kortizol seviyemizi yükselterek ruh halimizi etkileyen faktörler arasında gösteriliyor. Peki sadece vücudumuzu, o an içinde olmak istediğimiz ruhsal duruma sokarak, duygularımızı ve hatta hormonlarımızı manipule edebilmemiz mümkün olabilir mi?
Vücut Dili: Yüksek ve Düşük Güç Duruşları
TED Talk konuşmaları içinde çok popüler olan bir konu başlığı var: “Vücut diliniz kim olduğunuzu
şekillendirir / Your body language shapes who you are”. Bu videoyu çoğunuz izlemiş olabilir; ancak kaç kişi duygularını telkin ile etkileyebilme yetisine sahip, orası tartışılır.
İzlemeyenler için farklı bir vizyon; izleyenler için de hatırlatma olsun o zaman; çünkü hayatın hızı içinde bazen ne hissettiğimiz üzerinde düşünemeyecek ya da verdiğimiz kararları uygulayamayacak kadar “yoğun akıcılıkta” olabiliyoruz.
Harvard Üniversitesi’nden bir sosyal psikolog olan Amy Cuddy, vücut dilinin, nasıl düşündüğümüz ve hissettiğimizi etkilediğini anlattığı konuşması için buraya tıklayabilirsiniz.
Vücut dilimiz, sözsüz bir iletişim aracıdır. Vücudumuzun, düşünce ve duygularımızdan etkilendiği bilinen bir gerçek olsa da, ilginç olan bunun tam tersinin de geçerli olduğu. Güç duruşları ve hormon salgıları arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için yapılan deneylerde vücut dilimizin, zihnimizi doğrudan etkilemekte olduğu kanıtlanmış. Dr. Cuddy’nin araştırmaları sonucunda 2 dakika süresince “yüksek güç” mimikleri takınmanın, vücuttaki hormon salgılarını etkileyerek, sizi gerçekten güçlü hissettirecek seviyeye çıkarttığı gözlemlenmiş. Konuşmasında, günlük hayattan örnekler vererek; heyecanımızı, üzüntümüzü, stresimizi yani kısaca vücut dilimizi şekillendirerek nasıl kontrol altına alabileceğimiz ile ilgili çok çarpıcı örnekler de aktarılmakta.
Yüksek güç pozları, doğadaki örnekleri gibi vücudumuzun kapladığı alanı genişleterek yapılan duruşlardır. Örneğin kamburunu çıkarmış, kuyruğunu şişirmiş bir kedi daha çok yer kaplayarak, karşısındakine güçlü olduğu görüntüsünü vermeye çalışmaktadır. İnsanlar da aynı şekilde kendilerini güçlü hissettikleri anlarda, güçlü duruşlar sergilerler. Örneğin Titanic filminde, Leonardo DiCaprio’nun canlandırdığı Jack Dawson karakterinin Titanic’in burnunda durup açık denize haykırdığı “I’m the king of the world!” repliği sırasında sergilediği duruş, yüksek güç pozudur. Aynı durumun tersi de düşük güç pozları için geçerlidir. Kendimizi mutsuz, kaygılı, çekingen hissettiğimizde kollarımızı kavuşturur; bacaklarımızı birleştirir; kısacası vücudumuzun kapladığı alanı küçültürüz.
Sonuç olarak vücut dilimizi geliştirerek stres seviyemizi düzenlerken; kendimizi o an içinde bulunduğumuz durumdan çok daha güçlü ve başarılı hissettirerek duygularımızı kontrol altına alabiliriz.
Düşüncelerimiz, deneyimlediklerimizi şekillendirir
Düşüncelerimiz çoğunlukla deneyimlediklerimizi şekillendiren en önemli etkendir. Bunun nedeni kimine göre çekim yasası, kimine göre nazar, kimine göre enerji olabilir. O zaman, olumsuz ve karamsar düşünerek; demotive bir şekilde yaşamayı tercih etmenin anlamsızlığı daha net fark ediliyor.
Sadece genlerimizin ve sosyal çevre faktörünün “sağlıklı” bir yaşam sürmek için yeterli olmadığını da görüyoruz. Dolayısıyla sağlıklı yaşamak için sağlıklı düşüncelere sarılmalıyız. Eğer sağlıklı düşünemeyecek kadar yorgunsak, kendimizi güçlü hissettiğimiz bir duruşta 2 dakika süresince kalarak içinde bulunduğumuz karamsar durumdan çıkabilmeyi denemeyi seçmek de bizlerin elinde.
Bireysel seçimlerimiz, nasıl bir hayat yaşadığımızın temelini oluşturuyor. Üreten, yaşamdan zevk alan, yeteneklerini kullanan/geliştiren, sadece kendine değil; başka canlılara da yararlı olan, sevgi dolu ve saygılı bireyler olmayı, hayatı dolu dolu, mutlu ve sağlıklı yaşamayı seçmek ümidiyle…
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Bolluk ve bereketi hayatınızın parçası yapmanız için 5 ipucu
10 adımda üst düzey özgüvenine sahip olun