Bu aralar hiç görmediğim kadar iyilik hareketi görmeye başladım sosyal medyada. Eskiden maraton koşarken bağış toplardım. O zamanlar bana “Ya Özlem valla çok fazla arkadaşımız koşuyor ve bağış topluyor, nasıl herkese para yetiştirelim” diyen birçok insan şu anda birilerine fayda sağlamak için bir şeyler yapma çabasında. Gerek hasta bir bebeğe tedavi parası bulmaya çalışıyorlar, gerekse bir gariban sokak hayvanını sahiplendirmeye çalışıyorlar. Artık kalplerine yakın konular her ne ise. Ben çok mutlu oluyorum tabii ki. Çünkü er ya da geç bu yaşam biçimimizin bizi mutlu etmeyeceğini ve başka arayışlara gireceğimizi hissediyordum. Er ya da geç, alarak değil, vererek yaşamanın daha anlamlı olduğunu daha çok insanın anlayacağını biliyordum.
Mutlu ve sağlıklı bir yaşam sürmek için kendi keyfimiz ve tatminimizden daha fazla, daha büyük değerlere tutunmamız gerekiyor. Yaşadığımız bu dönemin de bizi birtakım sorgulamalara götürmüş olabileceğini tahmin ediyorum. Bu hayatta var olmak için yaptıklarını yapamayınca ne işe yaradığını sorguluyor insan belki de.
Nobel ödüllerine adını vermiş Alfred Nobel’le ilgili ilginç bir hikaye okumuştum. Kendisi aileden silah tüccarıymış. Yani aslında serveti birçok insanın ölümüne sebep olan silahları satmaktan geliyormuş. Bir gün kardeşi ölüyor ve bir karışıklık sonucu gazeteler kardeşi yerine Alfred Nobel’in öldüğünü yazıyor. Hem de şu cümleyle. “Servetini milyonlarca insanı öldürmek için silahlar geliştirerek ve satarak kazanmış olan ölüm taciri Alfred Nobel öldü.” Okuyunca kafasına bir şeyler dank ediyor Alfred Nobel’in. Bu dünyadan göçüp giderken böyle bir iz bırakmak istemediğine karar veriyor ve o günden sonraki hayatını bambaşka bir şekilde tasarlıyor ve yaşıyor. İlk iş olarak da vasiyetini değiştiriyor ve kişisel servetinin büyük bir bölümünü, bilim insanlarını, mucitleri destekleyecek bir projeye tahsis ettiğini duyuruyor. Hepimizin bildiği Nobel ödülleri işte böyle doğuyor.
Sanırım yaşadığımız bu günler birçoğumuzda benzer etkiyi yarattı. Kimimiz bu hayatta neler yapmak, nerede ve kiminle yaşamak ya da hangi amaca hizmet etmek istediğimiz konusunda daha netken, bazılarımız belki bugün sadece o amacın yoksunluğunu hissediyor ama tam da ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz. Sihirli bir formül var mı derseniz elbette yok. Hap çözümlerin bize pompalandığı bir dünyada maalesef A noktasından B noktasına gitmenin kısa bir yolu yok.
Canan Dağdeviren’in bir söyleşisini dinledim geçenlerde. Tam 3 yılını laboratuvarda, yaptığı deneylerin hiçbirinden sonuç alamayarak geçirmiş. Ama pes etmemiş. Başarı 4. yıldan sonra kendi söylemiyle ‘çağlayarak’ gelmiş. Sanırım en iyi başlangıç noktası bir yerlerden başlamak ve sonuna kadar pes etmeden üzerine gitmek. Maalesef kalbimiz her konuya atmıyor. Her şey bizi heyecanlandırmıyor. Nasıl bulacağız bu bizi heyecanlandıran mevzuları peki?
Haydi size Mark Manson’dan esinlenerek hazırladığım güzel sorular listemi tanıştırayım. Bu sorular güzel sorulardır. Kendimizi sıkışmış hissettiğimizde bu soruları sormak ve cevaplarını dürüstçe vermek çok işe yarayabilir. Bizi güzel bir yerlere götürebilir.
Mesela,
- Yapmayı çabucak ve zorlanmadan öğrendiğiniz şey neydi? Sanki daha önce biliyordunuz gibi, sanki önceki hayatınızda bunun ustasıydınız gibi?
- Başkalarının çok haz etmediği ama sizin yapmaktan çok keyif aldığınız şey nedir? Ya da dışardaki 10.000 kişiye kıyasla iyi yaptığınız/iyi olduğunuz konu nedir?
- Tekrardan hemen bir daha yapmak/deneyimlemek istediğiniz şey nedir? Dört gözle beklediğiniz?
- Neyi yapmak size yemek yemeği ya da tuvalete gitmeyi unutturuyor?
Bunlar muhtemelen sizin güçlü yanlarınız olabilir. Çok sevdiğimiz, keyif aldığımız işleri yaparken zamanın nasıl akıp gittiğini anlamayız bile. Buraya güçlü yönlerle ilgili bir parantez açmak istiyorum. Güçlü olduğumuz alan, üzerinde iyi olduğumuz bir konu olmak zorunda değil. Aynı zayıf yönün de üzerinde kötü olduğumuz bir konu olmak zorunda olmadığı gibi. Dolayısıyla siz her gün yaptığınız işi çok iyi yapıyor olabilir ve fakat bundan zevk almıyor olabilirsiniz. Güçlü olduğumuz konu bizi daha da güçlendiren bir aktivitedir. Dört gözle yapmayı beklediğimiz, bize enerji veren bir iştir. Ayaklarımızın geri geri gittiği ya da hiç başlamak bile istemediğimiz bir şey değildir.
Sorularımıza devam edelim.
- Çocukken sevdiğimiz ama sonra ucunu bıraktıklarınızı hatırlıyor musunuz? Şimdi tekrar o konuları zihninizde ziyaret etmeye ne dersiniz? Belki bir meslek tercihi vardı. Şu ya da bu sebeple gerçekleştiremediğiniz.
- Dünyaya nasıl katkıda bulunacaksınız? Farkındaysanız toplum olarak, ülke olarak, dünya olarak bayağı bir sorunumuz var.
- Uzun bir araba yolculuğunda ya da boş zamanınızda kendinizi en çok ne düşünürken buluyorsunuz? Kendinizi nasıl hayal ediyorsunuz? Bugün yaptığınız ya da yapmadığınız neler 8 yaşındaki halinizi üzerdi? (Bu soru kendimizle baş başa kaldığımızda bizi enteresan yerlere götürebilecek olan derin bir sorudur.)
Bu soruları kendinize sorun. Samimiyetle verdiğiniz cevapların peşinden gidin. Tabii ki istiyorsanız. Mutlu ve sağlıklı bir yaşam sürmek için kendi keyfimiz ve tatminimizden daha fazla, daha büyük değerlere tutunmamız gerekiyor. Bu hayattaki amacımızı ya da bu hayattan almak istediğimiz tatmine ulaşmayı, arzu ettiğimiz güzel duygular belirlemiyor. Bizi bu duygulara ulaştırabilecek zorlukları hayatımızda ne kadar isteyip istemediğimiz ve bunu ne kadar düzenli yapmaya istekli olduğumuz belirliyor.
Kurduğumuz hayale aşık olmak yetmiyor. Oraya ulaşmak için gerekli olan dikenli yolu da istememiz gerekiyor. Biz genellikle sonundaki ödülü istiyoruz. Mücadeleyi değil. Sonucu istiyoruz. Süreci değil. Dolayısıyla hayat amacımızı bulma yolculuğunda soru “Nelerden keyif alırsın?” değil, “Hangi bedelleri ödemeye razısın?” olmalıdır. Başta da söylediğim gibi A noktasından B noktasına gitmenin kestirme bir yolu yok. O yolda çakıllar, kayalar, uçurumlar, tırmanışlar var. Ama güzel olan yolu kendimiz seçtiğimizde, o yolculuk kendi tercihimiz olduğunda, o tırmanış da bizim tırmanışımız oluyor. Düştüğümüz zaman da bizim düşüşümüz oluyor. Bu hayatta bizi zorlayanlar seçmediğimiz tırmanışlar ve düşüşler. Umarım yeni senede sizler de kalbinize yakın bir dert seçer ve o konuyla ilgili bir şeyler yapmaya başlarsınız. Seçtiğiniz yolda hepinize iyi yolculuklar dilerim.
İlginizi çekebilir: “Yeni yılda, yeni ben” kararları neden işe yaramaz?