Zen ustası Shunryu Suzuki Roshi “Hayattaki en önemli şey, en önemli şeyi bulmaktır” diyor. Bu yüzden belki de her sabah uyanınca şu soruları sormak lazım: Hayattaki en önemli şey ne? Kalbim ne için çarpıyor? Hayatımdaki hangi alanları beslemek ve olgunlaştırmak istiyorum? Bu dünyaya ne sunuyorum? Dahası, her şeyden önemli olan ne var?
İlgili yazı: “Teknoloji beynimizi nasıl etkiliyor?” sorusunun bilimsel cevabı
Bu sorular, bizlere bir nebze de olsa yaşadığımız bu sanal dünyada canlı olmanın, yaşıyor olmanın şaşırtıcı gerçekliğini hatırlatıyor. Hayattaki en önemli şeyi arama ve düşünme çabası, insanı en samimi ve en derindeki benliğine ulaştırıyor. Dahası, hayatta en önemli bulduğumuz şeyi fark etmek ve buna bağlı kalmak, seçimlerimizi kolaylaştırıyor, aklımızı karıştıran ufak detaylar yüzünden hedefimizden uzaklaşmamıza engel oluyor ve en önemlisi kendimizi iyi hissetmemizi sağlıyor.
Hepimiz kendi hayatlarımızda başarılar elde etmemize rağmen, yorgunluktan ve bir şeylerden bunalmış olmaktan şikayetçiyiz. Dikkatimizi dağıtan şeyler, kronikleşmiş bir şekilde aynı anda birden fazla şeyi yapma çabası, sosyal medyada geçirilen vakitler, eski tanıdıkları internetten araştırma, gerçeklere sadece Wikipedia’nın gösterdiği pencereden bakma, yeni yazılımları öğrenme ve güncelleme çabası… Aslında vaktimizin ne kadar çok kısmını, bizim için gerçekten önemli olmayan şeyler için harcadığımızı hiç düşündünüz mü? Teknolojinin sunduğu yeni fırsatlar ve talepler yüzünden, hayatta neyin daha önemli olduğunu sormak bir yana, bu soruya ihtiyacımız olduğunu bile unuttuk. Sizce günümüzde hayatta gerçekten önemli olan şeylerden uzaklaşmış, kopmuş hisseden ve kendisine bunu sormayan insanların sayısının artması normal mi? Peki, hayatta neyin önemli olduğunu nasıl soracağız? Daha da önemlisi, bu soruyu sormayı kendimize nasıl hatırlatacağız?
Teknoloji günlük hayatımıza yayıldıkça, gerçek ve sanal kavramları yer değiştirmeye başladı. Aynı zamanda, toplum ve tür kavramları da bir dönüşüme uğradı. Artık kendimizi “tamamlanmış”, “sakin”, ve “yolunda” hissetmek için teknolojik aletlere bağımlı hale geldik. Teknolojik aletler ve teknolojinin sağladığı eğlence, bilgi ve iletişim akışının devam etmesi, normal bir hayatın unsurları olarak görülüyor. Şimdiki zamandan beklentimiz değişti: Artık teknoloji sayesinde devam eden uyarılara ve bu yüzden sürekli tetikte olmaya alıştık. Sürekli bir şeyler yapıyor olmamız gerektiğine dair bir hissiyat içindeyiz. Birçoğumuz ortalama 6 dakikada bir akıllı telefonlarımızı kontrol ediyoruz ve bunun gerçek bir sorun olduğunu görmemiz için bu durum yeterli gelmiyor. Ortalama bir insan, günde 8 saatten fazlasını cep telefonu veya bilgisayarıyla geçiriyor. Bu, birçoğumuzun günlük uyku süresinden daha fazla. Bir yetişkin günde ortalama 110 kere mesaj yazıyor. Teknolojiyi ne kadar kullandığımız bir yana, onunla nasıl bir ilişki kurduğumuz da çok dikkat çekici. Günümüzde yetişkinlerin yüzde 46’sı, cep telefonu olmadan yaşayamayacağını söylüyor.
İlgili yazı: Teknolojiden yardım alarak eriyoruz: En iyi meditasyon uygulamaları
Teknoloji sayesinde bugün birçoğumuz bir şeyleri bilme, yapma, izleme, öğrenme imkanına sahibiz. Bu imkanı ortadan kaldırdığımızda ise aslında hepimizin kafasının içi sürekli bir şeyler yapma, izleme, dinleme, öğrenme isteğiyle dolu. İçimizdeki dünya, neredeyse yeni görevlerle dolup taşıyor. Hepimizin kafasının içi geçmişe göre daha fazla iletişim kurma, tüketme ve keşfetme imkanıyla dolu. Ancak gerçekte birçoğumuz eskisine göre daha az konsantre olabilen, daha az iletişim kuran, daha az tatmin olan insanlarız. Günümüzün dijital dünyasında her şeyden çok fazla var ve hiçbiri yeterli değil.
Peki böyle bir dünyada yüzlerce mail, binlerce mesaj, sosyal medya hesapları, yorumlar, beğeniler arasında kendimiz için en önemli olan şeyi bulma çabasına nasıl bağlı kalabiliriz? Yaşadığımız anda kalmayı nasıl öğrenebiliriz? Konuşmalarımız teknolojik aletlerden gelen uyarı sesleriyle kesilirken bizler ilişkilerimizdeki iletişimi nasıl sürdürebiliriz? İhtiyacımız olan sessizliği ve odaklanmayı nerede bulabiliriz?
Dünyadaki büyük çaplı bilimsel ve teknolojik gelişmelerin her biri, toplumsal değişiklikler yaratır, toplumları değiştirir. Ancak bu sefer teknolojinin yarattığı değişim, şimdiye kadar bilmediğimiz kadar derin ve kökten bir değişim oldu. Eğer bizler teknolojinin otoritesine teslim olursak, sadece toplumu değiştirmekle kalmayacak, insan olarak yaratılışımızdan gelen özellikleri de değiştirecek. Bu yüzden her gün uyandığınızda kendinize şu soruyu sorun: Benim için hayatta en önemli olan şey ne? Bu soruyu sormak bile sizleri bir yanıt arayışına, gerçekten önemli olan o hazineye ulaşmanıza yardımcı olacak.
Kaynak:
Thrive global