X

Yas tutma hakkınızın farkında mısınız: Neşe kadar yasa da yer açın

Pandemiyle beraber gerçek anlamda zaman kavramım kayboldu. Yanlış söylemek istemem fakat sanıyorum ki geçtiğimiz aylarda 8 haftalık bir eğitim aldım Filiz Telek ve Berna Poljak’tan. İsmi Ölüm ve Yas Bilgeliği. Ölümden, sevdiklerini kaybetmekten çok korkan bir insan olarak bu gerçekten artık daha fazla kaçmak istemedim ve biraz bakışımı yumuşatmak niyetiyle daldım bu denize. O kadar açık, samimi, anlayışlı, kabulde bir alan tuttular ki, öncelikle bu çalışmayı herkese tavsiye ederim.

Geçenlerde ise Filiz Telek’in yeni çıkan kitabı Kadınlar Şifadır’ı görür görmez satın aldım. Okumaya başladığım gibi de tüm kadın arkadaşlarıma önerdim ve bir kadına alınabilecek en verimli ve değerli hediye olduğunu fark edip bu kitabı hediye etmeye başladım. İçerisinde unuttuğumuz doğaya, kadınlığa, ritüellere, rahim bilgeliğine, neşeye, yasa, güce, erile, dişile dair Filiz’in tecrübeleriyle harmanlanmış kadim bilgiler yer alıyor. Bu kitabı da önermeden geçemeyeceğim. Hatta mutlaka ama mutlaka alın okuyun derim.

Kitapta YAS bölümünü okurken içimde yeniden bir şeyler kıpırdanmaya başladı. Yeniden hatırlamaya başladım ve bu hafta sizinle içimdeki kıpırtıları paylaşmak isterim. Hemen şu soruyu hatırladım: İçimizdeki yası yaşamazsak, bütün olarak yaşıyor olur muyuz ki?

Ve ardından tüm sorular ardı ardına döküldü.

Hayatın hep neşe tarafı, madeni bir paranın sadece tek yüzü gibi değil mi? Hayatı sadece o yüzünden yaşamaya çalışırsak nasıl bütün ve tam hissedebiliriz ki? Biz paranın/hayatın diğer yüzüne bakmadığımızda o kayboluyor mu? Hayır. Sadece yarım yaşamaya çalışıp tam anlamıyla hakkını da vermiyoruz bu canlı, canlılık halimizin sanırsam ki.

Hâlbuki olgunlukla o hüzne, yasa sahip çıkmak, onlara alan açmak, oraları da hissetmeye izin vermek bize soluk olmaz mı? Acıdan kaçmakla neşeden kaçmanın arasında fark var mı? Acıdan kaçan neşeyi saf haliyle, dolu dolu deneyimleyebilir mi? Anlıyorum ki iki taraf birbirleriyle çok örüntülü, çok iç içe. Yasımızı tutabilmek, onu yargısızca ağırlayabilmek, aynı zamanda yaşamın canlılığını da canlı canlı hissetmeye götürmez mi bizi?

Ben, Filiz ve Berna ile öğrendim ki yas tutmak, durmak demek değilmiş. Yas tutmak durmak ve kendine acımak hiç değilmiş. Yas da kendi içinde çok aktif bir halmiş. Mesela o an içinde bulunduğumuz o hale, yasımıza şunu sorabilir miyiz: Yasımı ne şekilde ifade etmeye ihtiyacım var?

Öğrendim ki yas da kendi içerisinde çok yaratıcı ve dönüştürücüymüş; aynı neşe tarafı gibi.

Erişkinlik ise oradan kaçmak, o tarafı görmezden gelmek değilmiş. Kaçtığımız noktada çok büyük bir korku var ve korku hayatı tıkayan en kuvvetli unsur değil mi? Korkunun olduğu yerde hayat akmaz, öylece durur. Fakat o yasa teslim olup onu misafir ettiğimizde hayat da olduğu gibi akmaya devam eder.

Bugüne kadar tutulmamış yaslarımız da kaybolup gitmedi aslında. Bedenimizde bir yerlerde öylece sıkışmış duruyorlar. Bugüne kadar tüm tutulmamış yaslarımızı görmek, onurlandırmak, kalbimizin de rahatlamasına olanak sağlamaz mı?

Ben anladım ki benim tutmadığım, hatta tutmaya HAKKIM olduğunu bile bilmediğim bir sürü tutulmamış yasım birikmiş kalbimde. Ne garip değil mi? Yasımı tutmaya hakkım olduğunu bilmemek, hatta nasıl yas tutulacağını bile bilmemek…

Berna ve Filiz bu konuyu da çok kolaylaştırıyorlar. Kendi adıma ne kadar teşekkür etsem az. Meğer senelerdir boğuştuğum yeme ataklarım da tam da bunların sonucuymuş, yeni yeni anlıyorum. Yas tutmak neşelenmek kadar kıymetli ve bir insan evladı için elzemmiş.

Hayata bir de bu pencereden bakmaya ne dersiniz?

İyi haftalar. Sevgiyle…

İlginizi çekebilir: İnsan olmak nedir: Nefes aldığımız her an insan olmayı deneyimlemiyor muyuz?

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com
İlgili Makale