“de te fabula narratur. anlatılan senin hikâyen.”
Büyürken birçok konu hakkında uyarılıyor, nasıl davranmamız gerektiği ile ilgili yönlendiriliyoruz. Başarılı olmak için, dikkat çekmemek için, elalem çetesinin arkamızda konuşmaması için yapmamız gerekenleri öğreniyoruz: kız gibi olmayı, erkek gibi durmayı, uyum sağlamayı. Yaralanıyoruz: Ailemiz bizi görmeyince, öğretmenimiz bizi duymayınca, arkadaşlarımız bizi sevmeyince derinden yaralanıyoruz ve ne olduğu hakkında hiçbir fikrimizin olmadığı bu yaraları bir kenarda saklamaya, biriktirmeye başlıyoruz. Her yara, bir ya da birden fazla duygu ile kayıt ediliyor.
Duygular… Büyürken hakkında neredeyse hiçbir şey öğrenmediğimiz, öğrendiysek de öncelikle onları en iyi şekilde saklamayı öğrendiğimiz bir çocukluk geçiriyoruz. Çoğumuz. Birimizdeki dönüşüm hepimize şifa oluyor da birimizde saklanan duygular hepimizi nasıl yaralamasın? Hele bir de ölümle karşılaştık mı, kanayan yaralara belki adını bile bilmediğimiz duygular tıkıştırıyoruz. Ne ölümden haberimiz var ne yastan. Her şeyden bir an önce kurtulmayı, gözyaşlarını saklamayı, kederden kaçmayı öğrenmişiz.
İzmir depremi sonrasında ilk günler telaş, umutlu bekleyiş ve yardım kampanyalarına destek ile geçti. Enkaz altındaki insanların, ailesini kaybeden evcil hayvanların sağlıkla hayata devam edeceği haberini almak için beklenirken, bazı kişiler, bu acı yokmuşçasına sosyal medya hesaplarından neşeli, eğlenceli paylaşımlar yapmaya devam ettiler. Kimileri buna kızdı, kimileri bunun hakkı olduğunu iddia etti, kimileri hiçbir şeyi umursamadı. Hayatta, bir şeyleri kişisel zeminden değerlendirmediğimiz, başkası için desteğe koştuğumuz ya da kendi merkezimize çekildiğimiz anlar var. Belki de vardı demeliyim çünkü artık başkalarıyla ortaklaştığımız bu ilan edilmemiş “yas”ları fark etmeden, bir telaşla hayata devam etmeye çalışıyoruz. Hiçbir şey olmamış gibi.
Geçen gün sevgili Şeyda Tosçalı’nın bir paylaşımı vesilesiyle dikkatimi “yas” konusuna çevirdim ve gündemin uygunluğu sebebiyle yas üzerine uzun uzun düşündüm, duygulandım, bilgi topladım. Buna sebep olan sosyolojik ve psikolojik nedenler başka bir yazının, hatta başka uzmanlıkların konusu ancak bir süredir acıdan kaçmak için elimizden geleni yaparak yaşamaya başladık. Değil başkasının ölümüne, acısına saygı duymayı, kendi acılarımızı da duymamak, yok saymak için elimizden geleni yapıyoruz. Hayatımızı “pozitif” ve “coşkulu” duygular yumağı olarak yaşamak istiyoruz, en ufak bir olayda “down” oluyoruz. Kendi duygularımıza olan mesafemiz, başkalarının duygularına karşı da bir kayıtsızlık yaratıyor. Kendi acımıza ve yasımıza karşı körken, başkasını şefkatle sarmak mümkün mü?
Biliyorum, başkasını şefkatle sarabilmek için önce kendimi şefkatle kucaklamayı öğrenmem ve pratik etmem gerekiyor. Astrolojik olarak da hem kolektif anlamda hem de bireysel olarak büyük vedalar zamanındayız. Tutundularımız, varlığımızın sebebi sandıklarımız, “olmazsa yaşayamam” dediklerimizi bir bir kaybettik. Bu kayıpların yasını tutmadan, onların yokluğunu kabul etmeden yeniye, potansiyel olana, hayallerimize nasıl alan açabiliriz? Bu nedenle bu yazıyı, sana çok iyi geleceğini ümit ettiğim bir çağrı ile kapatmak istiyorum: Lütfen kendine yas için izin ver.
Neyi kaybettiysen, neyi olduramadıysan, kimle vedalaşman gerektiyse, neyden uzak düştüysen onları da al yanına ve bir yas mektubu yaz. Eğer ihtiyaç hissedersen, ifade edemediğin tüm duygular için gözyaşların da seninle buluşur. Yeter ki hissinden kaçma, kendine bu acıyla kalmak için bir alan yarat. Kendi acına alan yaratabilirsen, başkası büyük acılardan geçerken kendini rahatlatmaya ihtiyacın kalmaz ve böylelikle onun yasına ortak olabilirsin. İnsan, insanın yurdudur; kahkahamıza da gözyaşımıza da eşlik edilmesine ihtiyacımız var.
Şefkat (metta) meditasyonu, kendine ve duygularına alan açman için sana iyi gelebilir. Bu meditasyon için internete bakabilir ya da Buda’nın Kalbi kitabındaki yönlendirmeleri takip edebilirsin. Kitapta birçok farklı meditasyon ve şefkat yöntemi var. Gözlerini kapat, birkaç nefesle dikkatini bedenine getir ve zihninde sessizliği bul. Ve sonra, kendini aşağıdaki cümleleri söyleyerek şefkat göster:
Mutlu olayım.
İyi olayım.
Şefkatli olayım.
Huzur ve güven içinde olayım.
Ve bu şefkatli alana başkalarını da dahil etmek istersen, bu kişiler sevdiklerin ya da şefkati layık görmediklerin olabilir, onlar için de tekrar edebilirsin:
Mutlu olasın.
İyi olasın.
Şefkatli olasın.
Huzur ve güven içinde olasın.
Eski dünya ölüyor, yas tutmaya ihtiyacımız var. Eski benliklerimiz ölüyor, yas kapıda. Biliyorum, sen de artık yeniden bir şeyler hissetmeye ihtiyaç duruyorsun. Hadi artık yok sayma, erteleme, kaçma.
İlginizi çekebilir: Yoga ile ilgilenenlerin mutlaka okuması gereken 5 kitap