Koşu, evrimin insana vermiş olduğu en büyük yeteneklerden biridir. Afrika’nın düzlüklerinde ilk ayağa kalkma güdüsünü gösteren homo erectus’tan, homo sapien’e kadar yani modern insanın doğa içerisinde hayatta kalmasını sağlayan en büyük fiziksel aktivite koşudur. İnsan, koşu sayesinde av olmaktan kurtulmuş ve avcı olmuştur. Tüm sporların temelinde yürüme ve onun daha hızlı şekli olan koşu vardır.
İnsanlık tarihinin en büyük sportif organizasyonu olan olimpiyatlarda, Pers ordusuna karşı zaferi Atina’ya iletmek için koşarak haber getiren Pheidippides isimli asker, “maraton koşusu” için ilham kaynağı olmuştur. Koşunun sportif olarak popüler olması ise 20. yüzyılın ikinci yarısından sonraya denk gelmektedir. Özellikle Amerika ve daha sonra Avrupa’da hafif koşu diğer bir adı ile jogging resmen bir spor modası halini alıp, birçok sportif düşünce şeklinden de etkilenerek değişik aktivite şekillerinde icra edilmeye başlamıştır. Koşu, özellikle kardiyovasküler sistem üzerinde pozitif etkilerinin yanı sıra kasların oksijen tutma kapasitelerini da artırmaktadır. Bununla birlikte kişi hem fiziksel olarak kondisyon kazanırken, bu durum kişiye ruhsal olarak da olumlu yansır. Hafif koşu, yani jogging kişilerin kemik, bağ dokuları ve kas yapılarını zorlamadan sportif aktivitelerinden yarar sağlamalarına imkan verir.
Şehir hayatının getirmiş olduğu şartlar spor severleri kapalı spor salonlarına yönlendirmiştir. Burada haliyle, kişiyi bulunduğu spor salonunda koşturamayacağınızdan dolayı koşu bantları ortaya çıkmıştır. Koşu bantlarında yapılan jogging antremanlarında genellikle vücuda hep aynı şiddette ve aynı açıda güç uygulanır ve gereksiz elektrik yüklenir. Bu durum aslında insan vücuduna pek uygun değildir. Çünkü insan doğası gereği kaçan ve kovalayan olmuştur ve bu genlerine işlenmiştir. Bundan dolayıdır ki yapılan hafif koşu aktivitesinin sabit hızla ve yoğunlukla olmasındansa değişken hız ve yoğunlukta gerçekleştirilmesi daha faydalı olacaktır. Yani genlerimizde kodlandığı gibi bazen av olmaktan kaçar gibi tempolu, bazen de avcı gibi hedefe yönelik koşmak bedenin doğasıyla da örtüşür.
Hafif koşu yani jogging için öncellikle bacak bölgesi kaslarının aktiviteye hazırlanması gerekir. Yapacağınız 10 dakikalık, özellikle eklemlere yönelik ısınma, koşuya başlamak için yeterli olacaktır. Tabii ki koşu sonrası bacak kaslarına yönelik esnetme hareketlerini de es geçmemek önemlidir.
Koşuda en önemli konulardan biri de ayakkabı ve kıyafet seçimidir. Her spor markasının koşu ayakkabısı vardır fakat her koşu ayakkabısının ayak yapınıza uygun olduğunu söyleyemeyiz. Bu zamana kadar özellikle koşu ayakkabısı seçimi deneme yanılma yolu ile olurken günümüzde markalar, koşu bandı üzerinde özellikle seçilen ayakkabılar ile sizi koşturarak hangi ayakkabının ayak taban yapısına uygun olduğunu kontrol etmektedirler. Yapılan son araştırmalara göre, eğer ortopedik bir problem yoksa, koşu ayakkabısı hafif ve en basit özelliklerde olmalıdır.
Kıyafet seçiminde yapılan en büyük yanlış, terleme arttırıcı, vücudun nefes almasını engelleyen, plastik bazlı malzemeler kullanımıdır. Bu tip kıyafetler derinin oksijen almasını engelleyerek performans ile beraber damar sisteminde ufak kanamalara neden olmaktadır. Bu, kalp krizi ve buna bağlı hayati tehlikelere sebep olabilmektedir. Onun için kıyafet olarak mevsimine göre hafif, koruyucu kıyafetler tercih edilmelidir. Mümkünse pamuklu veya performansa yönelik kumaş üretimi yapan markalar tercih edilmelidir. Koşu aktivitesi sırasında kalp ritminizi belli bir seviyede tutmak yağ yakımına yardımcı olurken, hızlanma ve yavaşlama şeklinde olan aktivite ise kondisyonunuzu arttırmaya yardımcı olacaktır.
Koşunun rehabilitasyon etkisinden de bahsetmek gerekirse, özellikle doğada süreklilikle, düzenli ve farkındalıkla yapılan hafif koşu aktivitesi süresince çoğumuz daha sakin ve aydınlık bir zihne alan açmaya fırsat bulabiliyoruz…
İlginizi çekebilir: Koşucular için doğru beslenme rehberi
Yazarın diğer yazıları için tıklayın.