Yarının peşinde koşmadan burada olabilmek mümkün mü?
Yarın kimseye vadedilmedi! Bir sonraki an hiçbirimiz için garanti değil… Bunu uygulamada hepimiz biliyoruz ama büyük felaketler olduğunda hayatın ne kadar ufacık pamuk ipliğine bağlı olduğunu görüyoruz.
Geçen hafta Sadguru’nun online bir eğitimine daha katıldım! (Sadguru, mistik kadim öğretilerle günümüz dünyasını harmanlayarak aktaran ünü dünyaya yayılmış Hindistan doğumlu guru. Kitapları, çalışmaları hakkında Google’a bakmanız yeterli.)
‘Eğer yarın uyanırsanız, kendinizi yaşayıp yaşamadığınızı kontrol edin ve eğer yaşıyorsanız kendinize kocaman gülümseyin. Ne zaman saatinize bakarsanız, burada yaşadığınızı hatırlayın ve kendinize yeniden gülümseyin.’
Bunu anlatmaya çalışırken, biz hepimiz başta güldük ama gerçekten yarın olmayabilir! Bunu ülkece yaşadığımız felaketlerden geçerken ya da bireysel dünyamızda yaşadığımız sorunlarla baş başa kalırken gördük ve görüyoruz! Yarın hakkında planlar yaparak, cebimizde olduğunu sanıyoruz ama aslında hiç öyle değil!
Bütün aydınlanmış üstatlar aynı şeyi anlatır, aslında aydınlanma dediğimiz hal, idraktır. Bu anın eşsizliğini kavrama ve onun içinde genişleyerek kök salma yeri… Çünkü güven, bir şeylere sahip olmaktan değil de, bu ana, buraya güvenmekten gelir, güvendikçe kök salarız, teslimiyet dediğimiz durumda bu kök salmanın sonucudur! Hırçın rüzgarlara yaprak kafa tutmaz, rüzgarın da özünün bu hareket olduğunu bilir ve bu idrakı hiç bitmeyen bir aşkın başlamasına neden olur. Tüm yaşam neden bu aşka dönüşmesin?
Farklı zamanlarda, farklı yerlerde yaşamış üstatların, guruların hepsi temel olarak bunu anlatır, sadece yola yaklaşımları farklıdır ve biz şehir insanları bunu kavramak için genelde acıdan geçerek öğrenme eğilimdeyizdir. Öğrenme halinden idrak etme boyuta geçişimiz ise, bir yaşam içinde kısır bir döngüye dönüşebilir.
Bireysel hayatlarımızda,
Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde ve ona söylemek istediklerimizi söyleyemediğimizde,
Ciddi sağlık sorunları ile karşılaştığımızda ve kendi ölümümüze yaklaşmaya başladığımızı düşündüğümüzde,
Bu filmin bitişinin anlamını ve o küçük anların ne kadar değerli olduğunu görmeye başlarız!
Bu an, şimdi asla geri gelmeyecek bir hediye…
Bu filminde beğenmediğimiz yerleri geri alamıyoruz ya da silemiyoruz, çünkü tekrarı yok!
Hayat, her nefesin öteden gelen bir hediye olduğunu unutmadan bu anın hakkını verebilmekte saklı…
Yarının peşinde koşmadan, burada olmak…
Bu kadar basit ve aynı anda bu kadar zor evet!
Yarın gelsin diye koştururken, anların sihrini nasıl kaçırdığımızı bize verilen hediyenin süresinin dolma ihtimali ile karşı karşıya geldiğimizde idrak etmeye başlıyoruz!
Ve evet, illa bu süre hepimiz için vakti geldiğinde bir gün bitecek,
Sadece bilmiyoruz.
Yani cebinde gördüğün hiçbir yarın, cebinde değil!
Hatta daha ileri gidersek, hiçbir şey senin değil!
Boş ellerle geldik, boş ellerle gideceğiz,
Arasında deneyimlediğimiz, dokunduğumuz, yaşadığımız her şey hediye..
Ve evet, hediyenin büyüklüğünü idrak edemediğimiz için ızdırap çekiyoruz.
Tüm yaşam bu ana, kök salabilmekle ilgili, bir şeylere ya da birilerine değil, sadece bu ana..
Ve kök salmanın sırrı: Sadece burada ve şimdide olabilmekte yatar! Biliyorum, şehrin gürültüsü içinde burada ve şimdide olmak küfür gibi geliyor aslında en ileri pratiklerden biri.
Dikkati, bedeninin kapladığı yere verip, kalbi atan bu varoluşa vermek,
Her nefes bir hediye,
Dürüst olmak gerekirse bir sonraki nefesi verip veremeyeceğimizi de bilmiyoruz!
O yüzden bu anın hakkıyla doya doya yaşamak,
Önce kendimizle sonra yaşamla kurduğumuz ilişkiyi değiştirmeye başlar!
Ne söyleyeceksen, ne yapacaksan şimdi yap!
Hatta senden ricam, bu yazıyı buraya kadar okuduysan,
Şu an canın kimi aramak istiyor ve geçiştiriyorsan,
Ne yapmak istiyor ama bahaneler uydurursan,
Şimdi yap!
Haydi, bu anı layığıyla doya doya yaşayalım!
Şimdinin neye dönüşeceği sadece bizim elimizde…
Bu an, neye dönüşsün?
İlginizi çekebilir: Mayıs ayında dönüşüme hazır mısınız: Temel Yoga ve Ayurveda Uzmanlık Programı