“Sükutun da sesi var ama onu anlayacak yürek lazım…”
Şems-i Tebrizi
Bu sabahtan ilham alarak sizlerle paylaşmak istedim. İtiraf edelim başlıkta ben yarım saat dedim. Bazılarımız için bu belki on beş dakika, belki beş dakika. Ama her ne olursa olsun “sonrada” yaşıyoruz. Sonrasında. Şu anda sizler bu yazıyı okurken, ben bu yazıyı yazmak için tüm şartları zorlarken, hepimiz şu anda beş dakika sonrada yaşıyoruz. Beş dakika sonra önemli bir toplantıya gireceğiz, beş dakika sonra yola çıkmamız gerekiyor, beş dakika sonra bir sunumu yetiştireceğiz, beş dakika sonra bizi bekleyen akşam yemeğini hazırlayacağız, beş dakika sonra belki de çocuklar okuldan gelecek, onlarla ilgilenmek için tüm hazırlıklarımızı bitirmek durumundayız…
Fakat işte hayat hep sonrada… Şu an yaptığımız aynı bir yarışın içinde tamamlanması gereken bölümler gibi. Birinci aşamayı geçip ve hatta henüz geçmeden ikinci aşamayı yaşıyoruz. İkinci aşama bittiğinde üçüncüsü geliveriyor. Ve bu koşuşturma gün bitinceye kadar aynı tempoyla böyle devam ediyor…
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım (uzaktan tanıdığım bir arkadaşım) bir kaza geçirerek yüksek bir balkondan düştü ve hayatını kaybetti. Eğlenmek için oradaydı. Belki o da beş dakika sonrasına endeksliydi. Belki beş dakika sonra kız arkadaşıyla dans edecekti, beş dakika sonra sigara içecekti, beş dakika sonra dışarıya çıkacaklardı, beş dakika sonra planlanabilecek o kadar fazla “olası” şey vardı ki… Bu yazımızda yazmamız sayfalara yetmeyebilirdi. Ama o beş dakika sonra olabilecek o kıymetli olasılıklara rağmen “hayat” son sözü söyledi…
Beş dakika sonra o gencecik insan balkondan nasıl olduğu hala anlaşılamayan bir şekilde düşerek can verdi… Beş dakika sonraya ondan ne kaldığını merak edebilirsiniz. Gözü yaşlı arkadaşlar. Başka ne mi kaldı? Çektiği güzel videolar, güzel fotoğraflar, beş dakika “önce” yaşattığı güzel zamanlar… Annesiyle geçirdiği güzel bir gün… Belki birine yapmış olduğu bir yardım… “Bizlere ne kaldı?” diyeceksiniz, o beş dakika sonrasına hayret kaldı… Tüm o güzel olasılıklara, yani bugün hayatımızda planlaya planlaya bitiremediğimiz o beş dakikalardan geriye işte bu “önceki” beş dakikalar kaldı…
Ne olacağını bilemiyoruz hayatta. Neyin, ne zaman, nereden ve nasıl geleceğini bilemiyoruz. Ve ne yapıyoruz dersiniz; yine de sonrada yaşıyoruz, bugünde, şimdide değiliz… Bir düşünün beş dakika sonra ayağınız kayacak ve gözleriniz kapanacak, sizi ne güldürebilirdi? Ne size gerçekten, “Evet, bunların hepsi olabilir çünkü ben doya doya yaşadım” dedirtebilirdi… Ne sizi gerçekten “hayatın” hayat olduğuna, burada geçen zamanın “hakkını vermiş olduğunuza” inandırabilirdi…
Hadi gelin bugün bir değişiklik yapalım, bugün beş dakika sonra olmasın. Bugün an olduğu gibi kalsın, sonra sonradan gelsin. Onu, yani sonrayı, o zaman geldiğinde düşünelim bir kerecik olsun… Endişe etmeden, şüphe etmeden, kaygılanmadan, olduğu gibi yaşayalım. Bugün beş dakika sonrası orada kalsın, gelin biz olduğumuz andan bir “an” olsun çıkmayalım bugün…
İlginiz çekebilir: Kalp çakra üzerine çalışmalar 11: Dur ve dinle, ancak öyle bulabilirsin