Yarım kalmış doğa ve özlerle yaşamak üzerine
Dokuz günlük bayram tatili sonrasında geriye döndük. Tatili çoğunlukla bedensel bir gevşeme ve rahatlama olarak ele aldığımız bir tanımdan bahsediyoruz, değil mi? Biraz eğlenmek, kısmen güzel kokteyller içmek ya da yoga yapmak, yürüyüşler, koşular, bisikletler ve daha fazlası… Varlığın bedenlenme ihtiyacını taşıdığı izlenimler hareket merkezinden giriyor. Peki ya diğer iki merkez ya da üç merkezin daha yüksek bölümlerinden gelen ince, dönüştürücü ve zengin izlenimler, bunlar nerede?
Bu kadar kalabalıkken ve sesli haldeyken duymak çok zor değil mi? Gerçekten arıyor muyuz, yoksa böyle iyi miyiz acaba? Kendini sevmenin türlü hallerinden biri olabilir bu. Diyet yapmak, iyi gözükmek, spiritüel olmak, enerji çalışmaları içinde yer almak, daha çok şey bilmek, avam/havas ayrımı içinde kendini ayrı görmek, hafiften bir gülüş ile omuz üzerinden bakmak insanlara?
Egoyu ve kibiri psikolojik seviyeden çıkarmak insanın gelişiminde oldukça işe yarar. İş hayatında, normal hayatta sıklıkla kullandığımız bu iki kavramı daha derin anlamaya, derindeki izlerine bakmaya çalışırsak nasıl olur? Bu kavrayışa gelmek için şu soru sorulabilir belki de “Maddeyle benim aramdaki çekim ne olabilir? Ben neden maddeyi deneyimliyorum?”
Soruyu yükseltelim bakalım nasıl cevaplar gelecek kabımıza. Neden soru diyorum, çünkü halihazırda popüler bir cevabımızın olmadığını görelim, cevap için içsel kütüphanelere bakalım ve araştıralım. Dönüp dolaşıp beden denilen ve ne işe yaradığını da bilmediğimiz bir organizmadan bu kadar şey beklemek ve bunu yaparken de kendini bol bol sevmek bizi ilerletiyor mu? Sessiz miyiz yeterince, hemen öfkeleniyor muyuz, kan basıncı değişiyor mu, nefesimiz yetiyor mu yaptığımız işlere, sırtımız, boynumuz, belimiz ağrımıyor mu? Dizlerde problem yok mu? Olması ya da olmaması arasındaki ayrımı kişi kendi çalışma oktavı içinde yapar elbet.
Unuttuğumuz şeylerin başında doğa ile olan ahengimiz ve doğa özleri geliyor. Güvenilir olmayla birlikte başlayalan yolculuk sürdürülebilir olma ile devam ediyor. Bunun başında kural belli “temiz olmak”. Temizliği biraz açalım. Üç merkezli insan diyoruz, üç merkezin de temiz olması diyebiliriz hızlıca. Eline, beline, diline demek bir dönemin realitesini bize anlatsa da şu anda bu üçleme bize yetmeyebiliyor. İsa öğretmen yer yer düşüncelerinizde de sorumluyuz diyerek kadim yasaya vurgu yapıyor ve insanın yaratım potansiyelini hatırlatmaya çalışıyor bizlere. Diline sahip çıkabilirsin, bu tamam, ancak düşünceler? Düşünce üretmek entelektüel merkezin enerji harcadığı ve çöp ürettiği bir alan. Buranın temizliği? Bedenin dışını temizliyoruz peki ya bedenin enerjetik temizliği? Girdiğin çıktığın mekanlardan bedenine yapışan kirler? Birlikte olduğun kişilerden aldığın şahane renklerdeki ekstra parçalar? Peki ya duygusal merkezin kirliliği? Kıskançlık, dedikodu, nefret, yeterince sevgi çıkarmamak, bütün negatif duygular?
Peki bir soru daha soralım o zaman. Nasıl temiz olabiliriz ve temiz kalabiliriz? Özellikle de büyük şehirlerde. Şimdi merkezlerin nasıl temizleneceği ve nasıl temiz tutalacağı bilgisi nerede? Yok değil mi? Bu yokluğu ne kadar yanımızda taşıyabiliriz? Çünkü bu yokluk bizi bir yola sokacak. Bu yokluğu tutma, buna dayanma süresi boyunca, bedensel bir sistem belki de bu sorunun önemini kaybetmesine neden olabilir, değil mi? Bedensel sistem hakkında örnekleri yukarıda verdik.
Sorular ve boşluklar birer hatırlatıcıdır. İçimizdeki boşlukları/eksiklikleri, ifşa edilmesi/açığa çıkması gereken ışığı görebiliyor muyuz? Kozmos boşluk sevmediği için, doldurmaya çalışacaktır. Bir önceki yazıda aktif/pasif ve nötrü konuştuk. Nasıl ve hangi ilkeyi kullanacağınıza göre oktavalar akacaktır. Akan oktavları, akışları gözledikçe de boşluğunuz dolacak ve yine akışa göre yeni boşluklar oluşmaya başlayacaktır. Buna yolculuk diyebilir miyiz?
Temiz oldukta sonra güvenilir olmaya başlıyorsun. Bir varlığın güvenilir olması ne demek? Bu doğada neyi yarım bıraktığımızı ve insanın sorumluluğun ne olduğunu anlamamıza yardım edecek en güçlü adımlardan biridir. Yeterince merak ediyor muyuz? O zaman bekleyelim. Bir cümle cevap için ders sonunda hocasını saatlerce bekleyen öğrenci gibi. Hocası da döner ve şöyle cevap verir “Buralardayız, konuşuruz” Ne oldu? Manyetik alan yarattı. Bir şeyi manyetik alan ile tutabiliriz. Mesela sır tutmak. Ne kadar zor değil mi? Konuşunca, anlatınca rahatlarsın, tutarken harekete merkezin bile yerinden oynar. Sevinirsin, değişik hissedersin.
Bir sonraki anın içine, oktavlar daha oluşmadan sorularımızı yükseltelim. Ne diyelim bizi izleyenlere? “Gözlerimi aç ki senin kutsallığını görebileyim.” İsteyen edilgen, pasif ilke, istemek bir ego hali, eril ilke iken, ancak erilin sınırı çok az isteyip geri çekiliyor ve kabında o ihsan (ışığın açığa çıkması) için yer açıyor yani pasif olarak. Aktif olan yukarısı, gözleri açacak, kabı dolduracak olan. Nötr hal nedir burada?
Sık sık söylendiği gibi “Verin, verilecektir.”
Doğaya ve özlere. Hatırlatıcılara. Karşılaşmalara.
İlginizi çekebilir: Evrenin aktif ve pasif ilkeleri arasında: Nötr olanı duyabilmek