Yargılanmayacağını bilsen ne yaparsın?
Soruyu okudun, evet!
Yargılanmayacağını bilsen… Aklına ilk gelen şey ne? Yok yok! Seçim yapmana gerek yok…
O ilk gelene bak. Yüzünde hafif bir gülümseme mi oldu, yoksa acı bir iç çekiş mi?
Nelerin ve kimlerin uğruna kendi hayallerini rafa kaldırdığını fark et şimdi.
Kimseyi dinleme. Kendini özgür bırak.
Başkalarının fikirleri önemli değil. Senin hayallerin önemli!
“Bu hayat senin; istediğin gibi yaşa…” gibi klişe ifadeler her platformda karşına çıkıyor.
Ve her seferinde içinden, “Çok da kolaydı! Akıl vermek kolay da, ya uygulamak?” diye geçirdiğini tahmin ediyorum.
Elbette çevremizdeki insanların etkilerinden kendimizi arındıramayız. Sonuç olarak sosyal varlıklarız ve ait hissetme, dahil olma, bağlantı, paylaşım gibi ihtiyaçlarımız var. Bu ihtiyaçları giderebilmek için henüz küçük bir çocukken anne ve babamızın, ardından geniş ailemizin ve sonrasında sosyal ilişkilere girdiğimiz insanların kabul edebileceği, “normal” görebileceği davranışlar sergilemek üzere eğitiliyoruz. Kalıplara sokuluyoruz çünkü bu kalıpların içinde hayatı devam ettirmek daha kolay sanıyoruz. Kendimizle bağlantıyı işte böyle yavaş yavaş kesiyoruz…
Yargılanmayacağını bilsen ne yaparsın?
“Sahneye çıkarım. Dans ederim. Şarkı söylerim.
Daha rahat hareket ederim. Espri yapar, içimden geldiği gibi konuşurum.
Lise biter bitmez üniversiteye koşmam. Dünyayı, hayatı tanıyıp yolumu öyle çizerim.
Hiç evlenmem.
Hemen yarın işi bırakırım. Gezer, tozar, keyfime bakarım.”
…
Yargılanmayacağını bilsen ne yaparsın?
Bu başarı sorusu değil, o yüzden lütfen başarmak ile karıştırma!
Olduğun gibi olabilmek…
Gerçeğinle bütün. Kendini ve çevreni kandırmadan.
İlk vazgeçiş annen ve baban seni sevsin diye daha minicik bir çocukken gerçekleşti. Belki istemekten vazgeçtin, belki denemekten. Soru sormaktan vazgeçtin, kendi mücadelesinin içinde hayata aç gözlere bakan seni ıskalayanların etkisiyle. Onay içeren davranışları sergilemek için tek tek geride bıraktın özünün merakını ve çılgınlıklarını.
Zamanla dışarıdaki eleştirmenler daha güçlü bir eleştirmene devrettiler görevlerini: İç sesin.
Gerek kalmadı artık onların seni engellemesine; sen durmaya başladın kendi önünde!
Ne çok konuşur iç sesin! Çoğu zaman da desteklemez, zorlukları, olumsuzlukları ve başına gelebilecekleri söyler. Cesaretini alır; yerine ürkek, belli belirsiz, silik bir sen bırakır. “Eleştirileceğime hiç yapmam” dersin.
Oyuncu olacağına izleyici olursun.
Hayat akar gider.
Suya sabuna bulaşmadan, ellerini kirletmeden kenarda durur, tüketirsin ömrünü…
Ben kendime “…” dedirtmem!
Aferin.
Onu dedirtme, bunu dedirtme, mağrur ve gururlu bir şekilde yaşar gidersin, o seninkine yaşamak denirse!
Yargılanmayacağını bilsen ne yaparsın?
Kim ki seni yargılayacağını düşündüklerin?
Elalem!
Nil Karaibrahimgil Gençliğime Sevgilerimle’de ne güzel söylüyor: “Konu komşu ne der diye dinleme. Komşu senin hayatın hakkında topu topu 15 dakika konuşacak, sense ölene dek onu yaşayacaksın.”
Çok net! Nelerden vazgeçtin ya da vazgeçiyorsun sadece bu yüzden?
Yargılanmamak için yargılamamak gerek!
Acaba kendi yargılarım mı engel oluyor cesurca özümün beslendiği yolu seçmeye?
Olan biten her şeyle ilgili, herkesle ilgili ve tabii ki en çok da kendimle ilgili iyi/kötü/yetersiz/az/çok bir değerlendirme yapıveriyorum. Çoğu zaman da bu değerlendirmeleri yaptığımın farkında bile değilim. Öylesine çıkıveriyor, otomatik bir yerden…
Peki, nereden geliyor bu kadar yargı?
Carl G. Jung, “Düşünmek zordur, o yüzden insan yargılar” der. Zihnimiz bunu otomatik yapıyor. Hızlıca, her an, her şeyi, her deneyimi, herkesi.
İyi, kötü, nötr, tarafsız diye kategorize ediyor. İyi olanı çoğaltmak, kötüden kaçınmak, nötr olanları da yok saymak hayatta kalmanı destekleyen bir strateji.
Prof. Dr. Jon Kabat-Zinn’e göre mindfulness dikkatini olmakta olana bilinçli ve yargısız bir şekilde çevirebilmektir.
Yargısız ortam, yargısız tavır gerektirir. Yargıdan özgür… Eleştirmenden uzaklaşmış. Yargının olduğu anları fark eden ve gözlemleyen ve belirli bir süre için de olsa kenara park eden bir yaklaşım. Belirli bir süre için bile olsa yükleri hafifleten, nefes aldıran ve en önemlisi bakış açını genişleten bir tavır. Olanı olduğu gibi kabul eden, iyi ya da kötü diye değerlendirmeden, bir şeyleri değiştirmeye çalışmadan olanla kalabilen…
Yargılanmayacağını bilsen ne yaparsın?
Ne yapacağına değil, nasıl olacağına bakalım biraz da…
Biraz huzurlu olabilirsin mesela.
Mevlana’nın dediği gibi iyi ve kötünün ötesinde bir yer var; orada buluşalım. Orası huzurlu, ve sakin… ve hatta şefkatli…
Daha özgür olabilirsin mesela.
Çıtalar, hedefler ya da kendi performansına odaklanmak yerine keyif ve deneyim ön plana çıkar.
Etrafında olan bitene daha meraklı gözlerle bakabilirsin mesela. Yaşam kaliten artar, ufak şeylerden mutlu olursun. Sonuçta ufak şeyler aslında hiç de ufak değillerdir!* (Jon Kabat-Zinn)
Ana odaklan!
Yargıları kenara bırak
Sadece olmakta olanla kal.
Olmakta olanı yargılamadan.
Olmakta olanı nasıl karşıladığına bak!
Yargıların geliyor.
Fark et.
Derin bir nefes al.
Odağını nefesine çevir ve yargılarını bırak.
Değiştirmen gereken bir şey yok.
Sadece olanla kal.
Nefesinle.
Ve tekrar.
Yargılanmayacağını bilsen ne yaparsın?
İlginizi çekebilir: İrade neden önemlidir: İradenizi kuvvetlendirmek için neler yapabilirsiniz?