Bana iyi hissettiren kişisel gelişim eğitimlerine, seminerlerine katıldıkça bu çalışmaları başkalarıyla paylaşma çabam aşırıydı, bir zamanlar…
Büyük bir heyecanla yaşadıklarımı anlatıyor, farkındalıklarımı paylaşıyordum. İstiyordum ki herkes sorunlarının ardında yatan engelleri algılasın. Kendi değişim ve dönüşümünü başlatsın. Oynadığı kurban rolünden çıksın, ilişkilerini iyileştirsin, hayallerinin peşinden gitsin, kendine koyduğu, sınırlandıran düşüncelerden özgürleşsin, istediği gibi bir hayat yaşasın.
Hatta talep etmediği halde, çok kişiyi kolundan çeke çeke bana iyi gelen kişisel gelişim eğitim, seminerlerine, spiritüel çalışmalara götürmüşlüğüm vardır. Götürmenin yanı sıra parasını ödediğim de olmuştur.
Zamanla fark ettim ki deneyim hazır olana geliyor. Talep edene teklif ediliyor. Arayan zaten buluyor, soruyor, istekli oluyor. Niyetini koyup harekete geçiyor.
Ayrıca; bana iyi gelen başkasına da iyi gelir diye bir gerçek yok. Herkes yaşamını değiştirmek zorunda değil. Peki o zaman, neden bu kadar çabaladım?
İtiraf ediyorum Tanrı’dan çok Tanrıcılık oynadım. İnsanların şikayet etmek yerine şükredecekleri çok şey olduğunu göstermeyi, her şeyin pozitif tarafına bakmalarını sağlamayı, kendi güçlerini ellerine almaları için desteklemeyi kendime misyon edindim.
Gün geldi gerçekle yüzleştim. Yardım etme isteğimin ardına saklanmış yardım alma ihtiyacım varmış. Kurucusu olduğum “Ben zamanı” kişisel gelişim merkezimi dahi belki de bu ihtiyacın güdüsünden açmış olabilirim.
“Her zaman güçlü görünmem gerekir“e inanan ben, yardım istemenin zayıflık, acizlik olduğuna inanmıştım. Toplumsal kodlamamız “Ele güne muhtaç olmamak!” virüs gibi benliğimi sarmıştı. Her şeyi kendi başıma yapabilmenin gücünden egocuğum çok fazla havalanmıştı.
Bir gün farkındalıkla birlikte uyandım. Kabul ettim. Yardım istemeyi, destek almayı kabul ettim. İltifat edildiğinde; “Gerçekten mi?” diye sormayı bıraktım. “Aldım, kabul ettim, teşekkür ederim” demeye başladım. “Birilerinin yardıma ihtiyacı var, onu uyandırmalıyım, içinde bulunduğu cehennemden kurtarmalıyım” sanrılarını bıraktım. “İsteyen istediğini vakti saati gelince yapar” düşüncesine geçtim. Rahatladım!
Şimdi bir danışanım; bir arkadaşı, kardeşi, annesi, babası, sevgilisi, eşi için arayıp da randevu istediğinde; “Gerçekten kendi istiyorsa, talebi varsa, izin ver beni kendi arasın” diyorum. Ne oluyor biliyor musunuz? Çoğu zaman o kişi o sorumluluğu almıyor, çünkü değişmesi gerektiğini düşünmüyor. Onun mevcut halinden rahatsız olan kişi ise “Neden ben bu kişiye bu kadar yardım etme gayreti gösteriyorum?” diye düşünmüyor.
Sevdiklerimizi iyileştirme isteğimizin ardında kendimizi iyileştirme ihtiyacımız olabilir. Önce kendimize bakalım. Yardım etme isteğimizin dengesini bulalım.
Kendi isteğiyle arayıp soranlara, yardım, destek isteyenlere, vakti saati gelenlere vesile oluruz elbette… Gerektiğinde!
Önemli olan denge!
Sevgilerimle…
İlginizi çekebilir: Yetişkin bir birey olmak için karar zamanı: Doğduğun aile mi, kurduğun aile mi?