İnanç, hem de neye inanırsanız inanın, çok tehlikeli bir tuzak. Bilime inanan, tanrıya inanan, dine inanan, her şeyin tesadüf olduğuna inanan…
Kendisinin yalnız, akıllı-aptal, güzel-çirkin, başarılı-başarısız olduğuna inanan herkes, hepimiz büyük bir tuzağın içindeyiz.
İnanç, konusu her ne olursa olsun, bizleri belirlenmiş, daha önce sınırları çizilmiş bir balonun içine atar. “Bu fikre inananlar, doğu tarafına, bu fikre inananlar batı tarafına!”
Daha çok inananı olan fikir, hal, “inanç” doğru, hatta “kesin doğru” olarak yaratılmış yaşamda yerini alıyor. Üstelik bu inandığımız şey her ne ise, genişleyip gelişen bir balon değildir, sabittir!
Bu yaşama adım atan sevgili insan ruhları, halihazırda anlatılan/dayatılan kurallara verdikleri “sessiz onay” ile, “düşünme”, “sorgulama”, “özgür irade”, “yaratıcılık”, “biriciklik” gibi özelliklerini “sorumluluk almama” ile değiş tokuş ederler. Sorumluluk almama ile çünkü; sizin için düşünülmüş, çoktan karar verilmiş, doğruluğu çokça tekrar tekrar kabul edilmiş inançlarımız var. Denemeden al ve üzerine yapılan!
Sorgulamayan insan, sorumluluk da almaz. Sunulanı kabul eder ve yavaşça düşünme, analiz etme, karar verme yetisini kaybeder.
Bu durum, sessiz sedasız bir kişilik budamasıdır.
Oysa insanı, insan yapan “düşünme”, “sorgulama”, “seçim yapma” ve “yaratma” özellikleridir. Bu özellikler olmadığı zaman, “insanı-ı kamil”den bahsedemeyiz.
Hangi öğretiyi açarsanız açın, aynı şeyi söyler.
Belki de konu, kullandığımız kelimelerdedir. Yani “inanıyorum” yerine “biliyorum” demek daha doğru olur.
Örneğin “falanca dine inanıyorum” yerine “falanca dinin bilgisinin doğru olduğunu biliyorum.” Tabii ki sizin de fark edeceğiniz gibi bu söylem bir sorumluluk, farkındalık ve karar gerektirir. “Biliyorum” diyen kişi, durumu incelemiş, sorgulamış ve kendi özgür iradesi ile karar vermiştir. Bilme hali aynı anda, anda bilmeyi yani genişlemeyi de beraberinde getirir çünkü sorgulama içeride hala devam etmektedir. Yani bilme organik olarak büyür ve gelişim gösterir. Dolayısı ile kişi konuya hakim ve “hükmedilemez” olmuştur.
“İnanıyorum” diyen kişi, bir fikrin öyle olma olasılığına “ikna olmuş”, “ikna olmaya meyillidir.” İnanma eylemi, inandığınız anda sorguyu da bırakmanız ile son bulur. Burada bir karar var ise, konu inancın ötesinde uygulanır, yaşanır ve tecrübe edilir boyuttadır.
Dünyaya yeni adım atanlar için, hali hazırda konulmuş kurallar vardır. Bir kısmı toplu yaşamak üzerine olsa da bir kısmı insanı yönetme üzerinedir. Cinsiyetin cinsel yaşam tercihinden tutun da, coğrafi ve tarihi yaşanmışlıkların, tutku, hırs ve korkuların yarattığı ve hala taşındığı kurallar. Dolayısı ile oyun alanımız genellikle bellidir. Çitlerden dışarıya atlayamaz, dubadan ileriye yüzemeyiz. Kuralların çiğnenmeme kuralını da unutmamak lazım.
Kaçınız dubadan ileriye yüzerken tamamiyle huzurlusunuz?
Toplum, topluluk, inanç, sorgulamaya izin vermez çoğu zaman. Yazılı olmayan kuralları yaşamın önüne geçer.
Peki bu durumda, özgür iradeden bahsedebilir miyiz?
Elbette!
Tüm bunlar aslında bize, sınırın ne demek olduğunu, kendi içimizdeki görülmez sınırlarımızın nasıl çalıştığını gösterir.
Kendini sorgulamayan insan, toplumu, inancı ve mekanizmayı da sorgulamaz.
Kerteriz almadan kerteriz olma noktasında, narsist bir yapı oluşturmadan duramaz.
Aydınlanmak, peri masalında dolaşmaktan ziyade, kendinin, sistemin, her gün açılan kapıların farkına varmaktır. Farkına varıp, savaşçı kıyafetlerimizi giyip savaşmaktan bahsetmiyorum; farkına varıp gerçeğin ne olduğunu idrak etmektir! Sistem, okul, her şekilde devam edecek mükemmel dengededir. Uyanan, sistemin artık onu hipnoz altında tutamayacağını bilir ve yoluna devam eder.
Gördüğünüz üzere burada iyi kötü, güzel çirkin hikayesi yoktur. Her şey görevini tam olarak yerine getirmektedir.
Asli görevimiz, var oluş sebebimiz olan “uyanmak” bizi özgürleştirecek tek şeydir.
Bunun dışındaki her şey sahte özgürlük alanları sunar. Bunlara kandığımız sürece, dualite kurallarına tabiyizdir. Yani Yaratılmış dünya kurallarına…
Sadece inançlarımızı sorgulayarak, en basit kendimize dair inançlarımızı sorgulayarak alanımızın sınırlarını çizebiliriz. Ve ancak bundan sonra genişlemeye doğru bir adım atabilir ve bilme halini deneyimleyebiliriz.
Şeyleri değiştirmek değil, kendimizi dönüştürmektir yolumuz, Astroloji haritamızın üzerine çıkmak.
Dönüşerek, yaratılmış olandan, yaratana yolculuk yaparız.. Yani yaratılmış kurgu dünyadan, bu dünya kontratını yaratan, deneyimlemeyi seçmiş olan bilinçli “ben”e yolculuk..
Yolunuz aydın olsun!
İlginizi çekebilir: Kendini dinlemek: Tek yapman gereken akan suyu takip etmek