Bilincinizi yoğunlaştırabilmeniz için birkaç ipucu: Yaratıcılık geliştirilebilir mi?
İnsanları hayvanlardan ayırt eden en büyük özellik hayal etme gücüdür. Bizler olanı, olmayanı, olabilecek olanı ya da imkansız olanı hayal ediyor ve imkansız gibi görünse bile onu gerçekleştirmeyi arzuluyoruz. Hayal gücümüzü kullanıp hikayeler üretiyor, kitaplar yazıyor, bunları sinemalaştırıyoruz. Hayatımızı kolaylaştıracak icatlar yaratıyoruz. Evimizi kendi zevkimize göre dekore ediyor, kendimize kostümler tasarlıyoruz. Yaratıcılığımızı gösterdiğimiz binlerce alan sayabiliriz. Bugünkü yazımda keyifle okuduğum, öğrenmek ve gelişmek üzerine düşünen herkese tavsiye edebileceğim bir kitaptan (Tomorrowmind) alıntılara ve yorumlarıma yer vereceğim. Yaratıcı yönünü beslemek ve geliştirmek isteyenler için faydalı olacağına eminim.
Yaratıcılık üzerine çalışan araştırmacılar, bir fikrin yaratıcı olarak tanımlanmasını üç temel faktöre dayandırıyor; orijinallik, şaşırtıcılık ve hitap ettiği kitle tarafından talep edilmek ya da onlara fayda sağlamak. Son özellik hayal ürünü fikirlerle yaratıcı olanları birbirinden ayıran en büyük faktör olarak vurgulanmış ancak o kitlenin bu fikri kullanmaya hazır olup olmaması da tartışmaya açık bir nokta bence.
Teknolojinin hızlı gelişimi ve birçok konuda insan beyninin yerini kolayca alabilecek yapay zeka uygulamaları göz önüne alındığında, yaratıcı yönümüzü aktif tutmamız ve hatta daha da güçlendirmemiz elzem hale geldi. Bunu yapabilmek için yaratıcılığın nasıl çalıştığını ve bu kasımızı nasıl geliştirebileceğimizi anlamamız gerekiyor. Beynimizde yer alan Varsayılan Mod Ağı (Default Mode Network) düşünmeyi, anlık ya da gelecek ile ilgili hayal kurmayı ve planlar yapmayı sağlıyor. Varsayılan mod ağı bizi zaman ve mekandan bağımsız hale getiriyor, aklımızda “Acaba ne olabilir?” senaryolarını üretiyor. Bu da varsayılan mod ağını yaratıcılık için gereken 3 temel kanaldan biri yapıyor.
Beynimizdeki diğer 2 temel kanal ise varsayılan mod ağı ile birlikte çalışan Dikkat Çekerlik Ağı (Salience Network) ve Yürütücü Kontrol Ağı (Executive Control Network). Dikkat çekerlik ağı, dış ve iç ortamlardaki bilinçli ve dikkat gerektiren işaretleri gözlemler. Eğer bu işaretlerden önemli ve öncelikli olanı belirlerse ona odaklanmamızı sağlar, diğer ağları ona göre aktif ya da deaktif hale getirir. Yürütücü kontrol ağı ise hafıza, muhakeme, esneklik, problem çözme ve planlama dahil olmak üzere bilişsel süreçleri kontrol eden ve bunlara aracılık eden yürütücü işlevleri düzenleyen dışsal farkındalıktan sorumlu kabul edilir.
Bu üçlü, yaratıcılığı desteklerken şöyle çalışır. Yaratıcı fikir ilk olarak varsayılan mod ağı aktifken ortaya çıkar ve bu çok kendiliğinden oluşan ve bilinçsiz fikirler birbirlerine bağlanmaya başlar. Daha sonra bunlardan bazıları dikkat çekerlik ağına takılır ve en sonunda yürütücü kontrol ağı ile daha mantlıklı ve anlamlı, rafine edilmiş bir fikre dönüşür. Yürütücü kontrol ağı, oluşan bu fikir ile varsayılan mod ağına yaratıcı problem çözüldü olarak geribildirim verir.
Bu döngünün iyi bir şekilde çalışabilmesi için bu 3 önemli ağı aktif hale getirecek egzersizler yapabiliriz.
Ödül hormonu olarak bilinen dopamin, varsayılan mod ağı ve yürütücü kontrol ağı ile bağlanan nörotransmiterlerden biri. Bu nedenle dopamini artıracak aktiviteler yapmak bu ağların daha iyi çalışmasına yardımcı olup yaratıcılığımızı geliştirir, yeni fikirlere açık olmamızı sağlar. İyi bir uyku düzeni, sağlıklı beslenme, protein tüketimi, düzenli ve sık egzersizler, doğada zaman geçirme, güneşlenme ve meditasyon doğal yolla dopaminin salınımına yardımcı olur.
Zihnimizi birçok yöntemle rahatlatmaya çalışmanın (mindfulness) önemi yadsınamaz ama araştırmalar, yaratıcılık için zihin gezinmesinin (mind-wandering) çok önemli olduğunu gösteriyor. Yalnız zihnimizden akan bu düşüncelerin yaratıcı bir ürüne ya da fikre dönüşebilmesi için öncelikle odaklı bir aktivitenin yapılması gerekiyor. Zihnimizi bir problemi çözme işine odaklayarak yürütücü kontrol ağını aktive etmek, bu ağın daha sonra varsayılan mod ağı ile bağlanmasını sağlar ve bu bağ varsayılan mod ağın bir sonraki yaratıcı fikri bulması için kritik. Tabii, bunu tüm gün boyunca toplantılara girmek, yoğun bir işte aralıksız çalışmak gibi sürekli olarak yaptığımız durumlarda, zihnimiz yürütücü kontrol ağını aktive edip varsayılan mod ağını tamamen kapatacak ve yaratıcı fikirlerin oluşumu için ihtiyaç duyduğumuz temel bir kanal kullanılamaz hale gelecektir. Bu nedenle, zihinsel açıdan bizi sürekli problem çözme modunda tutan bu tarz işler sonrasında, doğa yürüyüşü, kitap okumak, egzersiz yapmak ve serbest yazı yazmak gibi zihnimizi rahatlatacak aktivitelere zaman ayırmak, varsayılan mod ağının ihtiyacı olan aktif olma alanını tanıyacaktır. Mindfulness ise yine odaklanma (hislerimize ve duygularımıza) gerektirdiği için yaratma sürecine balta vuracaktır. Varsayılan mod ağının aktivasyonu ve yaratıcı süreç için zihnimizin odaktan çok gezintiye ihtiyacı olduğunu hatırlayın.
Bu üç önemli ağın yanı sıra yaratıcı insanların karakteristik özelliklerine de bakmak önemli çünkü bu davranış modelleri yine üç önemli ağın çalışmasını destekliyor. Yapılan bir araştırmada yaratıcı insanlarda aşağıdaki beş önemli özellik öne çıkıyor:
- Deneyime açık olma
- Sorumluluk duygusuna sahip olma
- Dışa dönüklük
- Arkadaş canlısı olma
- Duygusal dengesizlik
Bu beşliye bakınca benim aklımda kendimle ilgili soru işaretleri doğdu açıkçası. Ancak eğer ana fikre bakarsanız tüm bu özellikler özünde deneyime açık olma ile ilgili. Örneğin, dışa dönüklük ve arkadaş canlısı olma özelliklerinde ana amaç iletişim kurabildiğiniz kadar insanla iletişim kurmak yani yeni kişilerle deneyimlere açık olmak. Bu da yeni şeyler öğrenmenize ve dolayısıyla vizyonunuzu genişletmenize ve daha yaratıcı fikirlerle gelmenize yardımcı olacaktır.
Duygusal dengesizlik de kafalarda soru işareti yaratabilecek başka bir özellik. Burada vurgulanmak istenen sadece iyimser ya da sadece kötümser tarafta olmamak. İyimser olmak ve pozitif duygu durumu yaratıcılığı tetiklese de kaygı, stres, anksiyete gibi olumsuz duygular da yaratıcılık için etkili bir yakıt niteliği taşıyor.
Rollo May’in Yaratma Cesareti adlı kitabında yazdığı gibi, “Yaratıcılık bilinci yoğunlaşmış insanın kendi dünyasıyla karşılaşmasıdır”. Umarım bu yazı, bilincinizi yoğunlaştırabilmeniz için size birkaç ipucu ve kaynak sağlamıştır.
İlginizi çekebilir: ‘Yandım bittim sendromu’: Tükenmişlik sendromu ile nasıl mücadele ederiz?