Yaklaşık 1,5 senedir çok severek yaptığım CrossFit’in camiasıyla da bir o kadar zamandır haşır neşirim. Kendim dahil olmak üzere CrossFit severlerin, şiddet ve zevk arasında gidip gelen bu spora nasıl ve neden bağlandıklarını olabildiğince objektif şekilde irdelemek çok ilgimi çekiyor.
Son zamanlardaysa bir başka konu kurcalıyor kafamı: Beraber antrenman yaptığımız, dersine girdiğimiz veya yarışırken izlediğimız kadın-erkek tüm CrossFit atletleri, hocaları ve CrossFit severlerin iri, güçlü ve atletik vücut tipi, olağan varsaydığımız ve (bilinçli veya bilinçdışı şekilde) referans aldığımız beden imgesi (yani kişinin kendi bedeninin estetik ve cinsel çekiciliğine dair imgesi) algımızı etkilemekteler mi? Cevabım kesinlikle evet!
Çevre ve beden imgesi ilişkisi
Atletik vücut yapısı, kadınlar da dahil olmak üzere her daim (ve özellikle trend haline gelmesinden önce) estetik bakımdan beğendiğim ve takdir ettiğim bir şeydi. Trend oluşundan beri buna sosyal medyada daha fazla maruz kalıyor olmak bir yana, uzun süre boyunca düzenli gidilen bir ortamda haşır neşir olmak onu normalleştirip, tek geçerli referans noktası haline getiriyor. Bunu hatırlamak için kendimi yer yer “normal ve olağan olan bu değil aslında” diye uyarırken buluyorum.
İşlevsellik mi, estetik mi?
Bu tip düşüncelere dalmışken aklıma daha önce görmüş olduğum ve 2002 yılında gerçekleştirilmiş bir fotoğraf serisi geldi: Howard Schatz’ın Athlete serisi aslında atletlerin, yani belli bir amaç doğrultusunda performansını en üst seviyeye taşıyan farklı branşlardan insanların, vücutlarının o sporun gerekliliklerine göre, trendlerden ve estetik kriterlerden bağımsız olarak şekillendirdiklerini gösteriyor.
Ve bir örnek de gitmekte olduğum Antrum CrossFit’ten ve mekanı beraber paylaştığı spinning stüdyosu Urban Spinners’dan gelsin. Bir yanda bu sene CrossFit Meridian bölge finallerinde 22. olan CrossFit atleti Utku Tuncer, diğer yandan toplam 12 kez ardarda yüzme, koşu ve bisiklet parkurlarından oluşan Ironman yarışlarına katılmış olan Göksen Çınar.
Her ikisi de branşlarının gerektirdiği performansı sergilemeye en elverişli vücut tipinin birer temsilcisi (genetik faktörler hariç). Utku nispeten kısa sürelerde kuvvet, patlayıcı güç ve onun dayanıklılığına bağlı bir spor yaparken, Göksen ise 5-6 veya 10-11 saat boyunca ara vermeden, vücut ağırlığı ve yüksek nabızda dayanıklılığın ön planda olduğu bir dalda yarışıyor. Hal böyleyken ne Göksen, ne Utku, ne de başka bir atletin, bizler yani bunu keyif veya belli bir görüntüye ulaşmak isteyenler kadar vücut görüntülerini önemsediklerini düşünmüyorum.
Unutmayalım ki aslında en önemli nokta çeşitliliğin ve kendi tercihimizi yapabilecek toplumsal ve bireysel özgürlüğümüzün olması. Takdir ve kişisel tercih bizlerin.