X

Yalnızca eleştiri ve baskılardan kurtulmak için: Evlenmek şart mı?

Arkadaş çevremizde konuştuğumuz, ilişkilerimizde bazen sıkıntısını yaşadığımız, ailelerimizden dinlediğimiz, toplumdan psikolojik baskıyı yediğimiz bir konu var: Evlilik! Bu konuda bir iki cümle etmeyen bir ben kaldım sanırım. Eh madem bir süredir farklı farklı örnekler karşıma çıkıp duruyor, o zaman gözlemlerimi ve analizlerimi de yaptığıma göre artık yazıya dökme zamanım gelmiş demektir. Hazır mıyız?

Evlenme isteğimizin altındaki asıl sebebi biliyor muyuz?

Üç ay evveldi. Hayatımda hiç konuşacağımı bile düşünmediğim bir kişi benimle iletişime geçti. Çeşitli konulardan konuşurken bir anda konu evliliğe geldi. Kendisi 30’lu yaşlarında ve boşanmış bir kadın. Bana anlattıklarının bir kısmından hepimize örnek olması adına (tabii ki kendisinin haberi olarak) paylaşmak isterim.

Bundan iki-üç sene önce etrafımdaki herkes evleniyordu ve konuştuğumuz konular değişmeye başlamıştı. Bir anda anlıyorsun, aile kurmak gibi gerçekler var. Ben de o dönemde karşıma çıkan erkek arkadaşımla yeni tanışmışım, bununla evleneceğim dedim. Daha iyisi olmaz, zaten çıkmaz, dedim. Başlarda hoşlanıyorum falan ama yani bence evlendiğim gün bile çok mutlu değildim. Dışarıdan bakıldığında her şey güzel gözüküyordu belki de, düğün harika, resimler harika. Fakat aynı evin içine girince, bütün hayat enerjim düştü. Mutsuz bir insan oldum. Şimdi bambaşka bir insanla bambaşka şartlarda ilişki yaşıyorum ama eve koşarak gidiyorum. Evlilik, çocuk gibi konuları oluruna bıraktım. Cidden, insanlar birbirlerinin üzerinde gerçekten bir baskı oluşturuyorlar.

Onu dinlerken sizce ilk neyi duyduğum an dehşete düştüm? “Bence evlendiğim gün bile mutlu değildim.”

Sonra çok üzüldüm. Bize dayatılanlara, inandırılanlara… Gözle görülmeyen ama kalpte sıkışıklık yapan toplum baskılarına… Çok şükür ki muhtemelen ülkemizdeki en şanslı kadınlardan biriyim ben. Bu konuda üzerimde hiç baskı hissetmedim ama evet farkındayım da bu gerçeğin. Kadınların üzerinde aileleri, arkadaşları, akrabaları tarafından kesinlikle evlenmeli şeklinde anlayamadığım bir baskı kuruluyor. Ve sonuç ortada… Hayaller, beklentiler ve gerçekler… Yazık.

Ben bugün isim vermeden örnekler üzerinden ilerleyeceğim. Hepsi de yaşanmış; karşılaştığım, dinlediğim hikayeler kadınlardan. O kadar çok ki maalesef! Biz tabii sadece bir kaçını konuşacağız burada bugün.

Eskiden beri evliliğe kafaca uzak duran bir tanıdığım evleniyor. Daha doğrusu adımlar atıldı da o gün henüz gelmedi. Geçen gün konuştuk. Herkes dışarıda “Ah ne güzel evleniyor, mutlu, maşallah” gibi yorumlar yaparken içinde çok ciddi bir savaştaymış. Kız sıkışmış durumda. Hem evlilik fikri onu hala çok korkutuyor ve heyecanlandırmak yerine boğuyor hem de erkek arkadaşıyla güzel bir ilişkisi var. Ama bu boyutta kalsın istiyor. Sorumluluk almak, birine bağlı olmak, çocuk yapmak gibi kavramları şu an için hayatında hiç istemiyor. Sonsuz saygım var. Herkesin tercihi kendine. “E o zaman yapman gereken belli.” dedim. “Evet ayrılmam lazım ama onu görünce unutuyorum bu hissettiklerimi. Hem ayrılınca ya her şey kötü olursa? Pişman olursam? Başka düzgün birini bulamazsam? Yalnız kalırsam?!

Baskılar evliliğe bakışımızı büyük oranda etkiliyor.

Siz de benim gördüğümü görüyor musunuz? Korku ve endişenin nasıl da hayatını yönettiği bu cümlelerde avaz avaz bağırıyor değil mi? Peki korku ve endişe üzerine kurulan hayatlardan sizce hayır beklenir mi? Aslında çok yüksek bir yüzdeyle ne olacağı belli değil mi bu şekilde ilerlerse? Korkularımızın bizi nasıl da aşağı çektiğini ve nasıl hayatımızı sürükleme gücü olduğunu görüyor muyuz? Tabii o gücü vermeyi seçen de biziz. Kendi hayatımızda dimdik dursak, kendimize sahip çıksak ve ne olursa olsun her şeyi göze alıp kalbimizin doğrusunun peşinden gidecek cesareti seçsek her şey aşırı kolay olmasa da eminim çok daha huzurlu ve mutlu olacağız.

Buraya kadar ki toplum baskısı ve korkular konusunu anlayabilirim ama şu an bahsedeceğim konuyu anlamam mümkün değil: aile baskıları!

İşin bu kısmı benim çok anlayabildiğim bir durum değil. Olmayacak da. Benim annem, babam Allah’a sonsuz şükür ki yaşa takılan, bizi hemen baş göz etmeye çalışan, bizi yeter ki evlenelim diye başkalarına karşı susturan bir aile olmadı. Bir sürü insanı ağzım açık bir halde dinledikçe benim ailemin normal diye adlandırılması gerekirken, şans olarak değerlendirilebileceğini gördüm Türkiye’de. Bırakın annemin bana evlen demesini, bizim evde bu sözcük bu yaşıma kadar hiç kullanılmadı bile. Birinden mi ayrıldım? “Hayırlısı olsun kızım demek ki sana göre değilmiş boşver hiç üzülme. Allah sana göre olanları karşına çıkartacaktır merak etme. Hiçbir şeye geç kalmıyorsun, acelen de yok. Hayırlısı ne zamansa o zaman olacak.” der. Hiç aksi yönde bir söylemini duymadım bu yaşıma kadar. Hep benim yanımda, arkamda dimdik durmuştur. Onun kızıdır onun için her şeyden değerli olan, evli bir kadın olup olmaması değil.

Sonra arkadaşlarımı dinliyorum; dehşet içinde. Annesinin evlen evlen diye baskıları karşısında dayanamayıp nişanlananlar, tabii sonunda ayrılanlar ve bunun travmasını yaşayanlar, evlenmeyi hiç istememesine rağmen aile baskısıyla o yola girmeye kendini mecbur hissedenler, erkek arkadaşının yanında kendisini olduğu gibi ifade edememenin sıkıntısını çekerken evlenme ihtimalini kaçırmasın diye kızına aman sus, alttan al diye öğütler verenler.. Anlamıyorum! Bu konuyu asla anlamıyorum ve anlamayacağım. Nasıl bir anne baba kızının mutluluğundan önce evlenmesi gerektiğini düşünür? Nasıl kızının değerini aşağılara çekip bir erkeğin karşısında sırf kızıyla evlensin diye kızına alttan al öğüdü verir? Bunları duydukça deliriyorum! Nasıl bir bilinçsizlik, şuursuzluktur bu? Evlenince ne oluyor? Ne olacak? Ne bekliyor bu aileler? Anlayamıyorum! Sonra nasıl damatlarının kızına değer vermesini ve el üstünde tutmasını bekliyorlar? Daha sen vermemişsin kızına değer, kızına kendinin değerli olduğunu aşılayamamışsın! Nasıl el alemin adamının yapmasını bekliyorsun acaba?! 

Yani demem o ki, aslında çoğu zaman içe tam sinmeyen ve yapılması “gerekildiği” düşünüldüğü için yapılan evlilikler çok yapılmakta günümüzde. Peki neden? Evlenmek şart mı? Evlenmeye hedef, başarı, statü olarak bakılıyor hala 2017 Türkiye’sinde. Sanırım buradan başlamalı. İlk önce bu inançları değiştirmekten başlamalı konuya.

Evlenmeye hedef, başarı, statü olarak bakılıyor hala 2017 Türkiye’sinde.

İnanın ben de şunu yeni yeni fark ediyorum ki evliliğin içi şişiriliyor. Çok fazla anlam yükleniyor ve haddinden fazla önem veriliyor. Aynı güzellik kavramına yaptığımız gibi aslında. Öyle gözümüzde büyütüyoruz ki öyle hayatımızın en önemli olayıymışçasına yaklaşıyoruz ki duruma, içine öyle büyük anlamlar kata kata ilerliyoruz ki o yolda; sonuç fiyasko. Evlendikten sonra gelen benzer sorular: “Eee bu muydu?” Hiçbir şeyin değişmediği, hayatın değişmediği ancak evlendikten sonra fark ediliyor maalesef. İnsanlar büyük bir hayal kırıklıklarına uğruyorlar. Dolayısıyla buyurun size son yıllarda boşanma oranlarının artmasıyla ilgili sebeplerden bir tanesi.Boşanmak da ayrı dert. Büyük travmaya hoş geldiniz sanki çok ihtiyacımız varmış ve hiç yokmuş gibi. Aileler, evler, alışkanlıklar hepsi bir kenara dursun; o büyük anlamlar yüklenen evliliğinden sonra insan bomboş kalıyor sanıyor. Tüm enerjisini evliliğe vermiş ve kendisini kaybetmiş o sırada. Yalnız kalınca da kimdi, ne yapardı, nasıl yaşardı gibi ana cevapları tekrar hatırlaması gerekiyor. Pek tatlı bir süreç olmasa gerek.. Ama büyüttüğü kesin.

Ben diyorum ki evlenmek istiyorsak niçin evlenmek istediğimizi iyi analiz edelim. Aşırı noktalarda kaçıyorsak da onların da aynı şekilde sebeplerine bakalım. Dinginlik uçlarda değil, dengededir.

Kendimden örnek verecek olursam eğer bu niçinleri analiz etme konusuna; bir dönemim vardı hayatımda kimsenin olmadığı ama evlenmek isteğine takıldığım. Kendimi tuhaf buldum bu konuda ve şifa seansları aldığım Ezgi ile bir seans yapmak istedim. Normalde içimde pek olmayan ve bir anda tavan yapan bu evlilik merakı da nereden çıkmıştı şimdi? Severim kendimi analiz etmeyi, anlamayı. Bu yüzden kendisiyle çalışmayı seçen bir insan oldum bu hayatta. Çünkü ancak kendimi anladığımda kendime daha sakin yaklaşabiliyorum, dönüştürmek istediklerimi dönüştürüyorum. O seanstan şöyle bir sonuç çıktı: “Gamze senin asıl ihtiyacın olan kendinin yarattığı, sana ait olan bir alan. Şu ara evde çok sıkıştığın ve kendine alan açamadığını düşündüğün için ve evliliğin de kendi alanın olması anlamına geldiği için senin için; evlenmek istiyorsun bu kadar basit. Asıl olay evlenmek değil yani, senin o kavrama yüklediğin kendi alanına sahip olma durumu.” Ve ben o seansta aydınlandım! Eğer ki kendini eşelemeyen bir insan olsaydım, bildiğiniz gümbürtüye evlenecektim. İhtiyacım o olmamasına rağmen deli gibi evlenmek istediğimi sanıp karşıma gelen bana en uygun olduğunu düşündüğüm erkekle evlenecektim belki de. Uf! Hayat anlık arzularla nasıl yerlere gidebilir siz de benim gibi görüyor musunuz?

“Artık kendime ait bir alanım vardı!”

Ne yaptım? Hemen odama el attım. Annemin zamanında dekore ettiği odamı tamamen kendi zevkim ve isteklerim doğrultusunda değiştirdim. Ve ne oldu biliyor musunuz? Bendeki o evlilik arzusu tamamen söndü gitti. Artık bana ait, istediğim gibi olan bir alanım vardı!

İşte bu yüzden farkındalıklarımızı yükseltmeliyiz. Bu yüzden kendimize yaklaşmalıyız, anlamalıyız. Hayatımızı gerçekten istediğimiz şekilde yaşayabilmek adına bu çok önemli. Biz kendimizin gerçekten ne istediğini fark etmezsek, nasıl hayal ettiğimiz hayatları yaşayabiliriz ki?

Evlilik konusunun daha milyon tane sonu gelmeyecek boyutu var ama benim son zamanlarda yaptığım gözlemler, biriktirdiğim örnekler doğrultusunda bugün için toplum baskısından, sahip olduğumuz korkulardan ve bu korkuların hayatımızı sürükleyebileceği noktalardan, aile baskısından, evlilik kavramına yüklenen anlamdan bahsetmek istedim.

Son olarak şunu söylemek isterim: Eğer içinizde evlenmek gibi bir istek varsa yaşa, cinsiyete, zamana aldırmadan, korkularınızı iyi analiz ederek gerçekten niçin evlenmek istediğinizin derinlerine inin. Eğer cevap tamamen karşınızdaki kişiden ötürüyse ve sadece sevgi bazlı bir sebep ise tebrikler! Çok çok güzel bir noktadasınız! Umarım isteğiniz gerçekleşir ve mutluluğunuza mutluluk katar. Çünkü bence iyi bir evlilik gerçek bir sevgiye dayanmalı. Başka hiçbir yan sebebi de olmamalı. Fakat işin içerisinde korkular, endişeler, tereddütler, baskılar varsa lütfen ama lütfen durun. Ayrılın demiyorum asla karşınızdakiyle fakat evliliğin içine hemen dalmayın. İnanın ya boşanıyor oluyorsunuz ki bu bence büyük bir travma, ya da aslında içerisinde çok mutsuz olduğunuz bir evlilik sürdürüyorsunuz güven alanından çıkmaya cesaret edemediğiniz için ki bence bu çok daha büyük bir travma!

Bir de, evlenseniz de evlenmeseniz de, erkek arkadaşınız olsa da olmasa da asla ama asla; ne olursa olsun; hayatınıza, isteklerinize, tutkularınıza devam edin. Sizi mutlu eden şeyleri yapmayı asla bırakmayın. Sahiplenin kendi hayatınızı sıkı sıkı. Sevgi, aşk, fedakarlık maskeleri altında kendinizden uzaklaşmayı seçmeyin. Siz kendinizi doldurun ki kim giderse gitsin bomboş kalmayın. Kimsenin sizi kendinizden çalmasına izin vermeyin. Unutmayın ki kim olursa olsun hayatınızdaki en değerli şey sizsiniz! Bunu daima kendinize hatırlatmanız ve kalbinizde hissetmeniz dileğiyle..

 

İlginizi çekebilir: Beklenti kaynaklı hayal kırıklığının en güzel ilacı: Kendini sevmek

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale