Bazı oyunlar hayatınıza birden girer ve sizi vuruverir. Tiyatro Bereze’nin iki yıl önce ilk kez sahnelenen oyunu AnSızıN’ı geçen yıl iki kız arkadaşımla gidip izlediğimde ağlamaktan oyun çıkışı çağırdıkları sahneye çıkamamış ve dekorla asla ilişki kurmak istememiştim. Çünkü öyküyü gerçek sanmıştım. Oyunun oyuncusu Elif Temuçin “Hayır, biz yazdık.” diye ikna etti de öyle kurtuldum gözyaşlarımdan ve Elif’le uzun bir röportaj yapabildim oyunla ilgili. İki yıl sonra araya giren upuzun pandemi döneminin ardından oyun tekrar sahnelenmeye başlayınca koşa koşa giderek tekrar izledim. Bu kez hikayenin gerçek olmadığını bilerek ve başka bir gerçeklikten bakarak.
Her şeyden önce Elif Temuçin o kadar kendi gibi, doğal ve gerçekçi bir oyun sergiliyor ki oyunun gerçek sanılması şaşırtıcı değil… Ki bu kez de seyirciler arasında ağlayanları gördüm. Ama yanlarına gidip Elif’in bana yaptığı gibi “Korkmayın onlar yazmışlar.” demedim. Çünkü sanırım biraz da gerçek gibi algılanmasını istedim. Her şey bir yana on altı-on yedi yaşında mutlulukla çok da tanışmamış ve tanışabileceğine dair umutları olmayan gençlerin hayatlarımıza ansızın girmesini istedim.
Bu çocuklar varlar ve bize bir şeyler söylemek istiyorlar. Ya da özellikle bize söylemek istemiyor olsalar bile, bizim onlardan öğreneceğimiz çok şey var. Biz evlerimizde, kendi konforumuzda devinirken neler oluyor? Duymamız gerekenler var belki de…
Evet, bir yerlerde bir şeyler oluyor. Bir yerlerde gençler kim bilir neden ama tabii ki birçok elle tutulur nedenden dolayı yalnız hissediyor ve yalnızlıklarını gideremiyor.
Elif, oyunuyla bu yalnızlığa ışık tutarak, o yalnızlığı gidermek adına sanat yoluyla bir toplumsal duyarlılık adımı atıyor aslında. Haliyle, aldığı Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü’ne çok da şaşırmamalı. Toplumsal Duyarlılık Projelerinin elzem olduğu bu günlerde sanatın da buna kıyısından köşesinden bir yerden ve kendi özgünlüğünden ödün vermeden hizmet etmesi ne derece mühim bir düşünsenize!
Sırf bu sebeple bile sezon içinde mutlaka gidip izlenilmesi gereken bir oyun AnSızıN. Bırakın hayatlarınıza bir anda girsin ve tiyatroyu da bu derece özlemişken seyirci ile interaktif şekilde iletişim kuruşuyla neşenizi yerine getirsin. Herkesin Spotify’da en son dinlediği şarkıyı açtığı o oyun dışı ama oyundan an gibi… Bir bakın bakalım yanınızda oturan genç, yaşlı, erkek veya kadın seyirci ne dinlemeyi seviyor. Başkalarına bakmayı, yakından ve tanımayı isteyerek bakmayı hatırlamayı özlemişizdir belki de… Olamaz mı?
Müzik buna en iyi araç olduğu için de olsa gerek, oyunda müzik İpek’e (Elif Temuçin’in oynadığı karakter) eşlik eden ikinci karakter. Müzikleri Kerem Erverdi asla rol çalmadan yapıyor ve oyunu tek kişilik olmadan çıkarıyor. Ama rol çalmayan tavrıyla da asla rahatsızlık vermiyor ve resmen gizli bir ikinci karakter yaratmış oluyor. Bu yaratıda rejinin de (yönetmen koltuğunda Erkan Uyanıksoy, dramaturg koltuğunda ise Firuze Engin var) parmağı vardır diye düşünüyorum. Ancak rejinin atladığı şey oyun biterken ve müzik de ansızın durduğunda ikinci karakterimizin sahneyi ani şekilde terk etmesi. Belki orada ufak bir es verse, o esin getirdiği sessizlikte de biraz dolanabilir ve hikayenin hüznünü daha iyi hazmedebiliriz. Oyuna dair tek eleştirim bu sanırım, ama onu da Kerem Erverdi’nin aceleciliğin değil, hikayenin çarpıcılığından etkilenme ve kaçma isteği olasılığına bağlıyorum.
Özetle, AnSızıN hayatınıza ansızın girecek ve kolay kolay çıkmayacak oyunlardan biri, muhakkak kendinize bir iyilik yapın ve yakalayın. Şimdiden iyi seyirler!
Kısaca oyunun özeti: 16 yaşındaki İpek’in aklında birçok konuda sorular var: Hayaller, Spotify, yaşam, ölüm, kuantum, doğa, ayna, mantı ve uzay boşluğu… Anlar, yüzler ve hikayelere doğru bir yolculuk… İyi de İpek ne giyecek?
İlginizi çekebilir: Müzik bizi nasıl iyileştirir: Sadece bir sanat dalı olarak değil, fiziksel yararları ile de müzik