Yalnız değiliz hiçbirimiz: Geçmişten taşıdığımız paslı zinciri kırabiliriz
Her insanın kimseye göstermediği ya da gösteremediği bir tarafı vardır mutlaka. Herkesten, hatta bazen kendimizden bile gizlemeye çalıştığımız taraflarımız. Neden korkuyoruz bu kadar incinmekten? Ve neden örüyoruz bunca duvarı hayatımıza? Ya duvarları örerken kayıp geçen zamana ne demeli? Anlatamadıklarımıza? Hissedemediklerimize? Hissetmekten korktuklarımıza? Geleceğimize?
Aslında bu konuyu tam anlamıyla nasıl ifade edebileceğimi bilemiyorum. Fakat hepimizin hayatında mutlaka böyle zamanların yer aldığını düşünüyorum. Bu öyle bir şey ki bir an geliyor ve kendinize bile -hiç fark etmeden- ne kadar çok duvar ördüğünüzü keşfediyorsunuz.
Hayatı boyunca annesinden gerçek anlamda destek görememiş, hep takdir edilmeyi, başarılı görülmeyi beklemiş birini düşünün. Aslında annesi hep yanındadır. Annedir, kendince evladını seviyordur. Sevdiğini, koruyup, kolladığını bilirsiniz. Fakat yine de hayat koşulları çerçevesinde onun da yaşadığı zorluklar vardır ve evladına yeterince destek olamamıştır. Daha da kötüsü benmerkezci kişiliğinin farkına bile varmadan kendince evladı için her şeyi fazlasıyla yaptığını düşünüyordur. Fakat bazen öyle küçük ayrıntılar vardır ki en ufak bir kelime ile önceliğinin kendisi olduğunu ele verir. Burada ne evlat kötüdür ne de anne! Ama yaşam koşulları kendini biçimlendirmeyi beceremeyen bir bireyi benmerkezci düşünceye yöneltmiş ve ele geçirmiştir. Ama evlat her şeyin farkındadır. Ve bir şekilde onun da hamuru böylece şekillenmeye başlar.
O da kendi savunmasını geliştirmek durumunda kalır. Hayatı boyunca kimseye nazlanamamış olmasını bir kenara bırakın, kendinden başka kimseye yaslanmadan dinlenmeyi öğrenmiş. Duygularını yansıtmamayı seçmiş. İncinmekten korktuğu için arkadaşlarına, çevresine karşı içindeki küçük kırılgan bebeği saklamak zorunda kalmıştır. Sonuç olarak çok sağlıklı arkadaşlıklar, dostluklar geliştiremez. Kalabalıklar içinde bir şekilde bir yerlerde hep yalnız hisseder. Yakınlaşmaya çalışan herhangi birine karşı tam olarak yüreğini açamaz ve hayatı boyunca güven problemi yaşar… Peki ya evlat, kendi evladına nasıl yansıtacaktır bu paslı zinciri? Bu bir zincirleme faktörün yansımasıdır! Tabii ki evlat kendi yolculuğunun farkında değilse!
Bu sebeple insanın kendi içsel yolculuğunun farkında olması gelecek nesillerin sağlıklı olması, yetişebilmesi açısından çok önemlidir diye düşünüyorum. Çünkü zinciri kırıp yok ettiğiniz nokta tam olarak buradadır! Farkındalığımızda!
Hepimizin hayatında eksiklikler olabilir. Kimimizin aileden yana, kimimizin maddiyattan, kimimizin aşktan, kimimizin dostluktan, kimimizin sağlıktan yana… Bir şekilde hepimiz yarım olabiliriz. Ama önemli olan ne biliyor musunuz? Bir şekilde yarım yarım tamamlanabileceğimizi bilmek ve bir şekilde belki de her ne kadar yalnız hissetsek de aslında bunca duyguyu hisseden insanları düşünerek yalnız olmadığımızı bilmek…
Bir şekilde o paslı olan zinciri kırıp yeni pırıl pırıl zincirlerle tutunmalıyız şimdiye ki gelecek nesillerimize de kir pas bulaşmasın. Değişim insanın kendinden başlar. Biz değişirsek dünya değişir. Hiç kimse mükemmel değil, kimse dört dörtlük değil. Bir şekilde herkesi olduğu gibi ve her şeyi ancak sevgiyle kabul edersek aşabiliriz, yıkabiliriz ördüğümüz o duvarları. Ama en önemlisi korkmamak! Sevmekten korkmamak, duygularını anlatmaktan korkmamak, sırtından bıçaklanmaktan korkmamak… Duygularını serbest bırakmak, özgürce hissetmek ve hissettirmek, koşulsuzca sevip her şeyini verebilmek. Çünkü bence insan koşulsuzca gösterdiği çabanın karşılığını bir şekilde fazlasıyla geri alıyor. Hayat bir şekilde ne kadar verirsek o kadarını geri veriyor. Kim ne derse desin, ben buna çok inanıyorum.
Yalnız değilsiniz! Yalnız değiliz! Bir aradayız, birlikteyiz, güçlüyüz… İnanın!
Siz de yalnız olmadığınızı hissettirmek isterseniz yazın bana! Başlattığımız bu sevgi zincirine bir halka ekleyin…
Sevgilerimle…
İlginizi çekebilir: Konuşmaktan korkmayın: Sağlıklı iletişimin sırrı duyguları dile getirmek