Pozitif psikoloji kadim kavramlarından ‘umut’a yer vereceğim bu satırlarda. Umuttan söz ederken sıklıkla onu bir duygu olarak değerlendiririz. Halbuki umut, bundan daha ötesi, hedefler ile bulunan nokta arasındaki mesafeyi kısaltan, motivasyonel bir kavramdır.
Her duyduğumuzda içimizde bir parıltıya yol açan umut; şartlar ne olursa olsun, yeni güne, doğan güneşe bir ‘Merhaba!’ diyebilmektir. Bazen de karanlık bir gecede ufukta parlayan küçük bir yıldız gibidir. Her ne kadar karanlık, her yeri kaplasa da o yıldızın varlığı, yönümüzü bulmayı sağlayan pusula gibidir. Bu yıldız, içimizdeki en karanlık anlarda bile ışığı takip etmemize fırsat verir.
Kesin olan bir şeye değil, içinde kuşku olan şeye umut besleriz. Çünkü bilinen şey zaten umulmaz. Güneşin doğuş zamanında güneşin doğuşunu umut ediyorum, batış zamanında da batışını umut ediyorum demeyiz. Güneşin doğuşu da batışı da nettir. Umutta ise gelecek zamanda gerçekleşme olasılığı söz konusu olan bir şey için aktif çaba gösterme esastır. Yani geleceği şekillendirmek için yapılması elzem olan her şeyi yapıp, sonucu akışa bırakmayı gerektirir. Dolayısıyla umut; içi doldurulması gereken yalnızca bir hayalden ibaret değildir. Hayalleri gerçek kılacak yollar bulma konusunda da yaratıcılık ön planda olmalıdır.
Umutsuzluk çemberinde hapsolmuş hissettiğinde seni o döngüden çıkartacak tek güç yine kendi ruhunun derinliklerindedir. Umutla umutsuzluk arasındaki köprüde arafta kalırsan ruhunun derinliklerinden fısıldayacak olan “Ya bir yol bulacağım ya da bir yol yapacağım.” cümlesi sana rehber olsun. Kimi zaman cılız da kalsa, sen bu sese kulak ver. Hem belki de kafesin içinde hapsolan bülbülün söylediği şarkıların ardında bir gün özgür kalabilme umududur. Kendini bir kafese mahkum edilmiş gibi hissettiğin, umudunun yerini umutsuzluğa bıraktığı anlarda, sen yine şarkı söylemeye devam et.
İŞTE UMUDUN FORMÜLÜ; UMUT= AMAÇLAR + YOLLAR + MOTİVASYON
Pozitif psikolojide, C. R. Snyder’ın geliştirdiği Umut Teorisi (Hope Theory) (1994) umudun gizli bir şifresi olarak gördüğüm formülü açıklamıştır. Snyder’a göre umut iki ana bileşenden oluşur: Hedefe Yönelik Düşünceler (Goal-Oriented Thinking) ile Yollar ve Eylemler (Pathways and Agency Thinking).
“Umudun insan ruhunda tohumu yeni doğmuş bebeğin, daha yürümeye bile başlamadan önce geçirdiği sürede atılır. Doğumdan, 12 aylık olana kadar geçen süre zarfında duyguların tanımlanması, olaylar arası bağ kurma, amaçlar belirleme aşamalı olarak gelişmektedir. 12. aydan sonra bebeğin kendini tanıma süreci 24. aya kadar sürer ve 30. ayın sonunda hedef belirleme, hedefi elde etmeyi isteme, hedefe ulaşmak için kendisindeki gücün farkına varma olgunlaşır.” (Snyder, 2000)
Umutlu bireyler, ulaşmak istedikleri hedeflerin haritasını çıkarır ve bu hedeflerin onlara anlam kattığına inanırlar. Hedef belirleme, umudun zeminini oluşturur. Umut, sadece ummak değildir. Amerikalı psikolog Snyder’ın teorisine göre umut, bu iki düşünce sürecinin ahenkli bir şekilde çalışmasıyla ortaya çıkar. Umutlu bir insan hem ulaşmak istediği hedeflere odaklanır hem de o hedeflere ulaşmak için yeterince yol ve kaynak bulabileceğine dair düşüncelerden beslenir. Ruhu umutla kaplı bir insanın yaşamı doğduğu andan, son nefesine kadar inşa aşamasındadır.
Peki umut ne değildir?
Umut ve umutsuzluk sabit duygular değildir. Yaşamımızdaki olaylara bağlı olarak bu iki duygu arasında gidip gelmemiz mümkündür. Her ne kadar umut ve umutsuzluk birbirine zıt kavramlar olarak görünse de, aralarında derin bir ilişki söz konusudur. Her iki kavram da geleceğe dair beklentilerle ilgilidir.
Umut da umutsuzluk da bulaşıcıdır. İkisi arasındaki ilişkiyi anlamak, bu duyguların nasıl iç içe geçebileceğini ve birbirini nasıl etkileyebileceğini görmemizi kolaylaştırır. İlginç bir şekilde, bazen umutsuzluk insanlara yeni bir umut kaynağı bile sunabilir. En zor zamanlarda, yeni çözümler aramak için itici bir güç olabilir. Bu, umudun yeniden filizlenmesini sağlar. Zorlukların farkına varmak, insanları daha derin bir anlam arayışına ve mücadeleye yönlendirir.
1. Pasif bekleyiş değildir
Umutsuzluğun en önemli nedeni, beklentilerimizin sahip olduklarımızdan daha büyük olmasıdır. Bu ikisinin arasındaki uçurumun varlığı kimi zaman harekete geçmemize ket vurabilir. Umut, edilgen kalmayı değil, kendini gerçekleştirmek için yola koyulmayı gerektirir.
2. Saf iyimserlik değildir
Umut, her şeyin otomatik olarak iyiye gideceğine dair saf bir iyimserlikten farklıdır. İyimserlik daha genel bir şekilde geleceğin iyi olacağına inanmayı içerirken; umut, zorluklarla karşılaşıldığında bile hedefe ulaşmak için stratejiler geliştirmeyi kapsar. Umut, iyimserlikten daha planlı ve bilinçli bir süreçtir.
3. Gerçeklerden kaçmak değildir
Umut, gerçekliği reddetmek ya da olumsuzlukları göz ardı etmek anlamına gelmez. Aksine, umut, karşılaşılan zorlukları ve engelleri kabul etmek ve buna rağmen çözüm aramakla ilgilidir. Hayalperestlik ya da yanılsama ile karıştırılmamalıdır; umut, gerçekliği olan, iyimserliğin yalnızca bir tonudur.
4. Boş teselli değildir
Umut, geçici bir rahatlama ya da aldatıcı bir teselli hiç değildir. Çoğu zaman kendimize yönelik zayıf yönlerden ziyade güçlü yönlerimize ve yeteneklerimize odaklanmayı gerektirir. Cesaret, azim, sevgi ve affedebilme kapasitesi gibi kavramlarla yakından ilişkilidir.
5. Garantili sonuç beklentisi değildir
Bir şeylerin kesinlikle iyi sonuçlanacağına dair bir güvence sunmaz bize bu kavram. Bundan ziyade, güvenli alanımızdan çıkıp amacımıza ulaşabilmek adına belirsizliğe tahammüllü olma kapasitemizi geliştirir.
Peki, siz hiç düşündünüz mü? Hayallerimizin bir ucunda, gerçekleşme umudu olmasaydı ne kadar amaçsız yaşardık?
Hayalleriniz ve umudunuz, zihninizin bir köşesinde varlığını her daim sürdürsün.
Hepimize bir damla Umut olması dileğiyle…
İlginizi çekebilir: Hayat senaryosunu yeniden yazma cesareti