Vücudumuz, bize içimizde olanları anlatmak için tasarlanan mükemmel bir mekanizmadır. İçeride bir şeyler yolunda gitmediğinde, organlarımızı göremediğimiz ve direkt iletişim kuramadığımız için, yolunda gitmeyen konunun mesajını bize cildimiz veya ağrı gibi yollarla ulaştırır. Fakat çoğu zaman dış dünya ile o kadar meşgulüzdür ki, bu mesajı göremez ve hastalık diyip kabullenerek üzerinde durmayız. Genelde de geçici çözümlerle yetiniriz. Ta ki aynı problem tekrar baş gösterene kadar…
İlkokul ve ortaokuldan hepiniz hatırlarsınız, meşhur beden eğitimi derslerimiz vardı ve geçme notumuzu takla atmak, köprü kurmak gibi teknikleri uygulayarak alırdık. Hocalarımızla alakalı değil ama beden eğitimi dersi sınavları okul hayatım boyunca en düşük puan aldığım dersler oldu. Çoğu arkadaşım için eğlenceliyken benim için hep kabus olmuştu, çünkü o taklayı bir türlü atamıyor, mum duruşu yapamıyordum. (Çocukluk dramına bakın!)
Bu durumu o zamanlar uzun boylu olmama bağlıyordum. Büyüdüm üniversiteli oldum, bu sefer de ağır çanta taşımaktan birkaç sefer belim tutuldu. Acilde kas gevşetici iğne vurdurup kas ağrım geçtikten sonra da hayatıma devam ettim. Yaşadığım son bel tutulmasından sonra dedim ki “Ben düzenli spor yapmıyorum, kaslarımı güçlendirmek için en iyisi spora başlayayım.” Bir süre fitness’a gittim fakat pek benim tarzım olmadığını anlayınca yine süreklilik sağlayamadan bıraktım. Bu olaylardan birkaç yıl sonra nihayetinde bir şekilde yoga ile tanışma fırsatı buldum. Grup derslerine katılıyordum, ve sınıftaki insanların performansı ile kendimi karşılaştırdığımda ben zayıf olmama rağmen çoğu eğilme hareketini yapamıyordum. Yogayı henüz tanımamış birisi olarak etrafıma baktığımdaysa, benim tam tersime o hareketleri yapabileceğine inanmayacağım farklı yaş ve vücut yapısındaki birçok kişi kolaylıkla yapabiliyordu. (Bu bakış açısını, yogayı yanlış tanıyarak başlayan, ön yargıları olan ve sonra öğretisini anlayarak değişen birisi olarak samimiyetle paylaşmak istedim.)
Ben yoga akışı sırasında nefes nefese kalırken, onları bıraksanız üç saat daha devam edebilecek görünüyorlardı. İlk başta “hareketleri yapabilmek” sınırları çerçevesinde baktığım yoga, sonrasında bende farklı hissiyatlar yaratmaya başladı. Birincisi, yoga pratiklerinde hareketleri nefesinize odaklanarak yaparsınız. Nefesime odaklandıkça hangi noktalarda tıkandığını görmeye ve derslerde onu gözlemlemeye başladım.
Ben fark ettikçe, nefesin rahat akmadığı noktalar açılmaya başlamıştı. Hareketleri daha rahat, nefes nefese kalmadan yapabiliyordum. Yoga pratiğim esnasında nefesim ve hareketleri yapmamı zorlaştıran vücudumdaki bazı tıkalı bölgeler açıldıkça, günlük hayatımda da daha sakin, stressiz bir kişiye dönüşmeye başlamıştım. O başta yapamadığım hareketlere gelincee, eskiden eğildiğinde yere dokunamayan ben avuçlarımı yere koyacak kadar rahat eğilir olmuştum. Her zorlandığım harekette bedenimdeki hangi kısımlarda rahatsızlık duyduğumu görmeye başlamış, ve o bölgelerimle ilgili çalışmaya üşenmeden devam etmiştim. Devam ettikçe gördüm ki bir yandan vücudumdaki katı noktalar, bir yandan da hayatımdaki katı kurallarım yumuşamaya başlıyordu – hem kendim hem de başkaları ile ilgili.
Benim bu yaşadığım deneyim sadece bir başlangıçtı, fakat çok açıktı ki vücudum benimle konuşuyordu! Yoga matı üzerinde yaşadığım her zorluk hayatımdaki bir noktaya dokunuyor ve ben matta o tıkanıklıkları açtıkça hayatımda da açılımlar yaşıyordum. Diyeceğim o ki, vücudumuz bize her türlü sinyali veriyor ve bizim iyileşmemize yardımcı olmak için elinden gelenin en iyisini yapıyor. Bir kez onu dinlemeye başladığınızda ve onu kalıcı olarak iyileştirdiğinizde hayatınızda da olumlu dönüşümler yaşayacağınızı garanti edebilirim. Farklı yollarla da benzer noktaya gelebilirsiniz. Ben vücudumu dinlemeye yoga ile başladım ve sizlere ilham olması için paylaştım. Ne dersiniz, dinlemeye değmez mi?
İlginizi çekebilir: İyileşmek için blokajları kaldırmak: Enerji özgürleştiğinde, olasılıklar gerçekliğe dönüşür