Anksiyete yani kaygı, bunaltı; geç saatte gelen telefon, sınav esnası, iş görüşmesi gibi anlık endişe yaratabilen her durumda yaşanabilen, hemen hemen herkesin hayatının bir anında yaşadığı bir duygudur. Anksiyete düşüncede başlayan ve beraberinde vücudun da iş birliği yapması ile kişinin hayatını kabusa çeviren bir duygudur.
Vücudun verdiği fizyolojik tepkiler, kişileri hemen hemen her zaman alarma geçirir ve kişilerin bir rahatsızlığı olduğu düşüncesine ikna eder. Kaygı vücudun ve zihnin tehdide karşı verdiği tepkidir. İnsan vücudu ilkel zamanlardan beri tehlikelere karşı başa çıkma becerisi ile donatılmıştır. İnsanlar herhangi bir tehlike anında “kaçma-savaşma-donakalma” seçeneklerinden birini içgüdüsel olarak seçer. Bu noktada kaygı organizmayı korumak için vardır. Tehlike anında vücudun kontrolü ele alması da kişinin hayatta kalabilmesini kolaylaştırmak içindir. Kaçma ve savaşma durumu için otonom sinir sistemi alarma geçer.
Otonom sinir sistemi sempatik sinir sitemi ve parasempatik sinir sistemi olarak ikiye ayrılır. Sempatik sistem vücudun enerji düzeyini sağlamak ve gerekli durumlarda vücudu hızlandırmak için vardır; yani kaçma ve savaşma dürtüsünden sorumludur. Parasempatik sinir sistemi ise vücudun tekrar normal düzeyine dönmesinden sorumludur. Sempatik sinir sistemi ya tam kapasite çalışır ya da hiç çalışmaz, bu yüzden tehlikenin boyutu vücudumuza göre hiç önemli değildir. Bir tehlike sinyali aldığında sempatik sinir sitemi, böbrek üstü bezlerinden adrenalin salgılamaya başlar. Bu durum kaygı yaşandığında bir süre içinde artmasına yol açar. Adrenalin salınımı kan akışını artırır ki bu da kalbin daha hızlı çalışmasına neden olur. Hızı artan kan akışı vücuda daha çok oksijenin alınmasını kolaylaştırır.
Sempatik sinir sistemi vücudun kaçma ve savaşma durumunda ihtiyaç olmayan bölgelerine daha az kan akışı diğer gerekli bölümlere ise daha çok kan akışı sağlayarak vücudun performansını tam kapasiteye çıkarmayı hedefler. Bu da eller ve kollarda uyuşmaya (kan akışının yavaşlatıldığı bölgeler) ve karıncalanmaya sebep olur. Kan ciltten, elden ve ayaktan çekilir. Cilt rengi soluklaşır, fakat bunun olası bir yaralanmada kanamayı en aza indirgemek gibi işlevsel bir amacı daha vardır. Bacak bölgesinde artan kan akışı daha çok oksijen gereksinimini ortaya çıkarır ki bu da daha çok nefes alıp vermeye neden olur ve nefesimiz yetmiyormuş, boğuluyormuşuz hissini meydana getirir. Tam kapasite ve organize çalışan vücutta; kalbin iş gücünü arttırmasıyla kalp kasılması ve ağrılar görülür. Vücudun savaşan bölgelerine kan akışı hızlandığı için beyne daha az kan pompalayarak vücut tasarruf yapar ki, bu da baş dönmesi, sersemlik, bulanık görmeye neden olur. Tükürük salgısı azalır ve ağız kuruluğu yaşanır. Daha net görebilmek için göz bebekleri büyür, metabolizma hızlanır dolayısıyla vücut terlemeye başlar. Bütün bu bahsedilen durumlar sempatik sinir siteminin devreye girmesi ile gerçekleşir, vücut adeta bir kıtlık veya zor bir savaşa karşı hazır hale getirilir ve bu da bedensel belirtilerin çıkmasına sebep olur.
Kişilere hasta olduğunu düşündüren bütün bu bedensel tepkiler, aslında eşsiz vücudun savaşma ve kaçma tepkileridir, tabi ortada gerçekten kaçmayı gerektiren bir tehlike olmadığında bu tepkiler kişileri korkutuyor ve adı panik atak oluyor.
Sempatik sinir siteminin devre dışı bırakılmasının iki yolu vardır ya parasempatik sinir siteminin devreye girmesi gerekir veya vücuttaki adrenalin ve noradrenalinin vücuttaki diğer kimyasallar tarafından ortadan kaldırılması gerekir. Vücut eninde sonunda kaçma / savaşma tepkisini yeterli bulup parasempatik sinir sitemini devreye sokarak vücudun gevşemesini sağlar başka bir deyişle anksiyete sonsuza kadar sürmez, dozu artmaz ve kişinin vücuduna bir zarar vermez. Bu kadar organize ve işlevsel donanımı olan bir yapı kişinin sağlığını bozamaz değil mi?
İlginizi çekebilir: Panik atak: Bilişsel terapi ile panik atak tedavisi