Vis a Vis dizisi üzerine: Kadınlar, suç ve ceza
Hafta sonu ev yasaklarını ben de kendime bir dizi bulup, müptelası olarak geçirenlerdenim. Uplifers okurlarına biraz bu diziden bahsetmek istiyorum.
İspanyolca “yüz yüze” anlamına gelen Netflix dizisi Vis A Vis, beşinci sezonu geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir drama televizyon dizisi. Diziyi izlemeye başladığımdan beri hapishane, suç, ceza ve kadınlar hakkında düşünüyorum.
Suçun suçu doğurduğu diziyi, kadınların birbirine düştüğü bir anti kahramanlar dizisi olarak okumak mümkün. Bu fırsat ayağımıza gelmişken de diziden ders çıkarıp, kadınlar üstünden bir adalet sağlanabilir mi diye düşünebiliriz hep birlikte. Ama öncelikle suç olgusu üstünde biraz durmak gerekiyor. Çatlağın nerede kırıldığını doğru okumak gerekiyor.
Karakterlere kulak verince çoğunluğun bastırılan öfkesinin altındaki üzüntüyü, güven kırılmasını, kısacası karşılanmayan temel ihtiyaçlarını farklı dışavurumlar olarak görebiliyoruz. Duyguları ele alınca da bu bize “Kötü gerçekten kötü müdür?”, “Yoksa bu sadece bir kabuk mudur?”u hatırlatıyor. En basitinden Zulema karakteri başlangıçta en kötü olarak bilinen karakterken, üçüncü sezonda vicdan azabını en derinden yaşayan kişi o olmaya başlıyor. Ondaki bu değişimle insanı suça itenin özündeki sebepleri bir daha görmek de kolaylaşıyor tabii. Zaten bir bölümde çok doğru bir ifadede bulunuyor. “Hapishane bir insanı iyi yapmak için doğru yer değil” diyor.
Dizinin zihin haritasını çıkaracak olursak sarı renkli hapishane üniformaları kadınların adeta yaprak dökümünü temsil edercesine bir hüzün pasteli yaratıyor. Sarı hükümlerde Kadın Cinayetleri Politiktir’i bize anımsatan hikayeler de mevcut.
Hapishanede bolca aşk var. Aşk bazen hırçın, bazen iyileştiren bir ilaç, yerine göre her daim bir panzehir. Bir de Yolda’nın sekiz harfini anımsatan sonsuzluk işareti var.
Şahsen bunu ben kadınlığın doğurganlığının bir sembolü gibi okudum. Aktarımın suç olarak işlendiği senaryoda kadınların doğurganlık mirasında suç var. Dolayısıyla dizinin karakterleri kadınlar üstünden yaratması alelade bir seçim değil bana kalırsa. Özellikle de kadınların güçlenmek adına boks bile yaptıkları o eril sahnelerin ardından. Kadınlar toplumda barınabilmek için eril olmadan da önemlerini kavrayabilmeliler. Suça düşseler bile suçu seçmemek için her türlü aktarımı doğrudan kendilerinin yaptığı bilincine varmalı ve toplumu da bu bilince yükseltmeliler. Doğurganlık mirası ancak bu şekilde adilce bölünebilir insanlar arasında. Hatta Vis a Vis gibi popüler kültüre ait dizilerde bile bunu görmek isteyerek belki de…
Kesinlikle tavsiye ediyor ve bir kadın dizisi olarak keyifli izlemeler diliyorum.
İlginizi çekebilir: Dersaadet Apartmanı: Film ekibiyle sinema üzerine bir sohbet