Atalarımız “vakit nakittir” derken, kendi zamanları için doğru bir önermede bulunuyorlardı. Belli bir ustalık ya da alışkanlık gerektiren işler için ne kadar zaman ayırırsanız o kadar verimliydiniz. Bir bakırcı ustası günde 8 saat çalışırsa 8, 10 saat çalışırsa 10 kase yapıyordu örneğin, ya da bir çiftçi tarlayı sürmeye ne kadar zaman ayırırsa, ne kadar çok ve iyi sürerse tarlasını, o kadar çok mahsul alıyordu. Oysa günümüzde, verimlilik konusunda dikkat ve enerji, zamandan çok daha etkili.
Daha çok “oturduğumuz yerden kafa patlatma” uzmanlığına evrilmiş olduğumuz bu çağda verimlilik kavramı da, bileşenleri de değişmiş durumda. Atalarımızdan, hatta ebeveynlerimizden bile kat kat fazla içeriğe ve bilgiye maruz kaldığımız bu çağda, bir günü 24 saatin üzerine çıkarmak mümkün olmadığı için zaman yönetimi tek başına yeterli olmuyor. Diğer bir deyişle, günde 3-4 saat uyuyan bir insan bile, uyanık zamanlarında verimliliği korumak için hep daha çok çalışmak zorundaymış gibi hissediyor.
Kötü haber: Bu işin sonu yok. Yani verimliliği sadece zaman yönetimi olarak algıladığımız sürece, gerçekten kendimizi yaptığımız işe vermek ya da enerjimizin son damlasına kadar harcamak gibi önemli etkenleri hep göz ardı etmiş olacağız.
Bilgi Ekonomisi için verimlilik
Çağımızın “Bilgi Ekonomisi” çağı olduğunu öne süren sosyologlar, artık zamanımızdan çok uzmanlığımızı, eğitim ve bilgimizi ortaya koyduğumuz işler yaptığımızı ve verimlilik anlayışının da bu yönde evrilmesi gerektiğini söylüyor. Her insanın biyolojik saati aynı olmadığından, günün en üretken olduğu saatleri de aynı olamaz. Dolayısıyla herkesi sabah 8 – akşam 6 bir ofise hapsetmek, yemek ve mola zamanlarını denetim altında tutmak gibi eski kafalı yöntemler, şirketleri büyütmüyor. Aksine, çalışanların kendilerini daha hapsolmuş hissetmelerine ve mutsuz olmalarına yol açıyor.
Bu nedenle pek çok şirket, çalışma saatlerini esnek hale getirmiş ve haftada 1-2 gün de olsa evden çalışma imkanı sağlamış durumda. Yöneticiler, çalışanlarının bilgisayar başında olup olmadıklarından çok, verilen işi bitirip bitirmediklerine odaklanmaya başladı bile. Hava almaya çıkan çalışanlarını dik dik gözetlemeyi alışkanlık haline getiren ofislerden, “52 dakika çalışma / 17 dakika dinlenme” gerekliliğini benimseyen ofislere evriliyoruz. Tüm bunlar, insan doğası ve verimliliği için son derece olumlu gelişmeler.
Verimliliğin bileşenleri artık zamandan çok, dikkat ve enerji (çaba) olarak tanımlanıyor. Yani bir işe 2 saat ayırmış olmak değil, maksimum performansla ve başka dikkat dağıtıcı unsurlar olmadan (multitasking yapmadan!) işi yapmak; zamandan bağımsız olarak. Elbette hala bir takvime dahiliz ve içinde olduğumuz her projenin belli sonlanım noktaları var; ancak yarısını tavana bakarak geçirdiğimiz bir günü işe ayırmış saymak bizi hiçbir şeyden kurtarmadığı gibi, hedeflerimize de ulaşmamızı sağlamıyor.
Uzmanlar öneriyor: Bir işi planlamak yerine (ya da onunla beraber) bir tam günü planlayın. Ne zaman ara vereceğinizi, yemek yiyeceğinizi, o gün mutlaka bitirmeniz gereken işlerin neler olduğunu gerçekçi olarak planlayın, arkadaşlarla buluşma, saç kestirme vb başka işleriniz varsa onları da dahil ederek bir zaman planı yapın. Ve her bir adımda, programın her bir maddesinde önceliğiniz gerçekten o iş olsun. Ancak bu şekilde hayatın yoğun temposuna ayak uydurabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Uyarıcılardan ve dikkat dağınıklığından uzak: “Bunu Okumak İstiyorsanız Offline Olmalısınız”
Kaynaklar:
Life Hack
The Context of Things
CNN Turk