“Her şey, neye layıksa ona dönüşür.” Mevlana Celaleddin Rumi
Hepimizin zaman zaman karşılaştığımız bir konuya bugün farklı gözlerle bakalım istiyorum sizlerle birlikte. Çokça soru aldığım konulardan bir tanesi, “Bunlar neden benim başıma geldi, bunları hak edecek ne yaptım, ben kimseye bir kötülük yapmadım, ben bunları nasıl hak ettim?” sorularıyla geliyor. Daha farklı sorularımız da var hepimizin, “Beni neden terk etti, hayatıma neden hep aynı tip insanlar girmekte, ben neden aldatıldım, ben neden değersiz görüldüm, ben neden bu işten çıkarıldım, ben neden paramı kaybettim?”
Bu yazıda gelin bu sorularımıza biraz daha derinden bir bakış açısıyla bakalım, biraz daha yakından irdeleyelim. Kendimize başlangıç olarak daha basit bir soru soralım: Biz neden bu dünyadayız, neden bir ismimiz, neden bize biçilmiş bir hayat ve neden karşılaştığımız insanlar, yollar, seçimler, tercihler ve olaylar var? Buna basit bir cevap vermek oldukça zor olsa da, şunu bilmemiz gerekiyor bu hayat bir tesadüf değil. Bunu etrafımızdaki her şeyde görmekteyiz. Mevsimlerin birbirini izlemesi gibi, ağaçların çiçek açması gibi ve her saniye nefes alıp verdiğimiz gibi bugün, ben, sizler, okuduğunuz bu yazı ve belki de şu an içmekte olduğunuz muhteşem kokulu keyif kahveniz, sıcacık çayınız… Evet, bunlar bir tesadüf değildir.
Peki, gelin biraz daha anlam vermeye çalışalım. Öyleyse bugün burada olmamızın amacı nedir? Bunun için farklı dinsel yaklaşımlar ve felsefi görüşler var, fakat ben kendimize hani dostlar arasında dertleşir gibi yani basitçe aklımız yettiğince bir cevap verelim istiyorum sizlerle birlikte. Öncelikle kendi hayatımız yani kendimizin öğrenecekleri… Hayata geldiğimiz andan itibaren öğreniriz. Amacımız öğrenmek ise öncelikle hayatımızda bu amaca yönelik olanlar ile karşılaşıyoruz. Sonrasında ise daha da büyük resimde, öğrenmesine yol olduklarımız geliyor.
Basit soru ve cevaplarımızla devam edelim: Ne demek öğrenmek ve öğrenmeye yol olmak? Öğrenmek aslında kendi hayat yolumuzu yaşamak, kendi kendimize daha ileri gidebilmek için, daha derin olabilmek için, yani kendimizin daha üst bir versiyonu olabilmek için çalışmak. Ve diğer yandan bu aslında diğer insanlar için de onlara ne kadar yol olduğumuzla yani büyük veya küçük olarak nitelendirmeden ne kadar yardımcı olabildiğimiz ile ilişkilidir. Tıpkı bir ağacın kendi yiyemese de meyve vermesi gibi, kendi çiçeklerinin kokusunu duyamasa da arılar için çiçek açması gibi… Bizler de işte hayatlarımız boyu kendi yolumuzu gerçekleştirirken aslında farkında olarak ve olmayarak da birçok farklı varlığın kendilerinin en iyi versiyonlarına ulaşmalarında yardımcı olmaktayız…
Şimdi daha derin ve “basit” sorulara doğru ilerleyelim: “Neden bunlar bizim başımıza geliyor? Örneğin neden ben ihanete uğruyorum ve diğer bir kişi çok iyi bir evlilik ile hayatına devam edebiliyor? Neden bazılarımız kanser gibi hastalıklar ile sınanıyoruz ve diğerlerimiz ise belki hayat boyu hasta bile olmuyoruz? Neden bazılarımız için para adeta hayatlarında hiç eksik olmayan bir kavramken diğerlerimiz için para kazanmak bu kadar çok çalışarak elde edilebilen bir süreç?” İşte bu sorularımız bizi “karma” kavramının kapılarına sürüklüyor… Karma (bazı dinlerce de kabul edilmiş olduğu üzere temelde bir Hint inancıdır) hayatımızda almak ve vermek dengesi şeklinde olarak özetlenebilir. Hayata dair her tepkimizin, her ettiğimizin, her gerçekleştirdiğimizin ve hatta düşündüğümüzün bile bir etkisi vardır. Bu etki ise bu muhteşem evrende “tepkiye” yani ettiklerimizin karşılığında gördüklerimize dönüşür…
Karma felsefesine göre kendimizi gerçekleştirirken başkalarının karmasını yaşamalarına da katkıda bulunuruz. Geçtiğimiz yaz katıldığım bir cenazede özürlü bir çocukları (çok güzel bir kız çocuğu) olan bir çift ile karşılaştım. Kızları o derece güzeldi ve öyle çok seviyorlardı ki onların algısında özür, eksiklik veya olmayan, verilmeyen bir şey yoktu… Bu çiftin karmasında öğrenmek vardı belki ya da almaları gereken bazı dersler. Koşulsuz sevmeyi öğrenmek, anlamayacak bir algı da olsa da bir çocuğu, bir insanı, bir ruhu çok sevebilmek… Ve o güzelim canım kız çocuğu içinse böyle bir ailede dünyaya gelecek kadar şanslı olmak… Onların bu öğreneceklerine yol olmak, onlara bu konuda ders verecek kişi olmak, bu kadar yüce bir benlikle dünyadan çok daha güzel bir yerde olmak (bizim herhangi akıllı olan bizlerin bu “akıl” sandığımız şey ile anlayışımızın yeteceğini düşünmüyorum o güzellikteki seviyeyi anlamaya)…
İşte, karmanın gözlerinden baktığımızda, kendimizce sorduğumuz sorulara, hayatımızda ceza olarak gördüklerimize, hayatımızda bize ulaşan kişilere, hayat yolumuzda karşılaştığımız ve edinmek ile kutsandığımız tüm tecrübelere çok daha büyük bir “anlayış” ile bakmamız gerekmekte. Bakın sevgili Gary Zukav güzel eseri Mutlak Gücün Yolu ile karma dinamiğini nasıl yorumluyor:
“… Fiziksel nesneler ve olaylar alanındaki neden ve sonuç ilişkisi, fiziksel realiteyle sınırlı olmayan bir dinamiği yansıtır. Bu ‘karma’ dinamiğidir. Fiziksel dünyadaki biz dahil her şey, beş – duyulu insanın algılayabileceğinden çok daha geniş kapsamlı dinamiklerin küçük bir parçasıdır. Örneğin deneyimlediğimiz sevgi, korku, şefkat ve öfke, görmediğiniz çok daha geniş bir enerji sistemindeki sevgi, korku, şefkat ve öfkenin sadece küçük birer parçasıdır.
Karma dinamiği, fiziksel realiteye hareketin üçüncü yasasıyla yansıtılır: ‘Her etkinin, ona eşit ve ters yönlü bir tepkisi vardır.’ Başka bir deyişle, tekamül sistemimizdeki enerjinin dengelenmesini yöneten büyük bir karma yasası, fiziksel realite içindeki enerjinin dengelenmesini yöneten üç prensibin, hareketin üç yasasının sonuncusu tarafından fiziksel nesne ve fenomenler alanında yansıtılır.
Karma yasası kişisel olmayan bir enerji dinamiğidir. Sonuçları kişiselleştirildiğinde, yani kişiliğin bakış açsından deneyimlendiğinde, niyetin enerjisinin geri dönüşlü olduğu, yani niyetin sahibine geri döndüğü bir akış yaratır… Başkalarına kin güdene, başkaları da kin güder. Başkalarına sevgi duyan, başkalarından da sevgi görür ve bu örnekler böyle sürüp gider. Altın Kural (“Herkese iyilik et” kuralı) karmanın dinamiğine dayanan bir davranış rehberidir. Karmanın kişiselleştirilmiş ifadesi şöyle olurdu: ‘Dünyaya ne verirsen, dünyadan onu alırsın.‘”
Bugün, bu yazımı okuyorsanız hayatınızda kendinizce “adil” bulmadığınız tüm oluşlara çok daha büyük bir anlayış ile karmanın gözünden bakmanızı dilerim. Kaybettikleriniz gerçekten kaybettikleriniz midir? Neden benim başıma geliyor diye düşündükleriniz gerçekten kötü olanlar mıdır? Size adanan hayat dersleri sizi daha iyi olan versiyonunuza yönlendirmek üzere gelen hediyelerinizdir…
Bugün bu hediyeleri almaya hazır mısınız? Peki, siz dünyaya ne vermektesiniz? Varlığınızın amacı nedir?
İlginizi çekebilir: Kendi yolumuzu seçerken kalbimizin sesini mi dinlemeliyiz?