“Emin olduğum şey; verdiğin her şey sana geri döner…” Oprah Winfrey
Sıkı sıkıya kavradıklarımız vardır… Rahat diye tanımladıklarımız. Orada olmadıklarında adeta hayatımıza devam edemeyeceklerimiz. Varlıklarının bizler için değişmez olduğu… Biri elimizden alacak olsa dünyamızın yıkılacağı… Hani olmazsa olmazlarımızdan… Küçük çocukların sıkı sıkı sarıldıkları gibi biz de onlara tırnaklarımızı geçiririz. Asla vermeyiz; veremeyiz… Vazgeçemeyiz.
Ben bugün hep birlikte bu vazgeçemediklerimize bakalım istiyorum. Hayatımızın bu kör noktaları neden bizlerle birliktedir? Neden hayatımızın değişmez bir parçası olmaları bu derece kaçınılmaz olur? Hangi ara biz daha “ne olduğunu” bile anlayamamışken bu derece hayatımızın “vazgeçilmezi” oluvermişlerdir? Elimizden alındıklarında “gerçekten” dünyamız yıkılır mı? Elimizden alındıklarında “gerçekten” her şey biter mi?
Öncelikle bu süreçte sorumlu bizleriz. Dışarıda bir sorumlu arıyorsak o söylediği için böyle oldu, o bana bunu gösterdiği için ben bu şeyden vazgeçemiyorum veya benim için çok kıymetli dediğimiz her ne varsa bunun sorumlusu evet bizleriz (dönüp kendimize bakmamız gerekiyor)… Bazılarımız bunu bir çanta için yapıyor… Aylarca o çantanın hayalini kuruyoruz, para biriktiyoruz. Anlatım yerindeyse başka şeylerden “feragat” ediyoruz ve bu çantayı elde ediyoruz. Sonrasında ne mi oluyor?
Bu “kıymetli” çantamız bizim en değerlimiz oluveriyor… Fakat tuhaflık şu ki “kendimizden” bile değerlimiz oluveriyor… O çantaya bir şey olmasın diye gözlerimizi dört açıyoruz… Her nereye gidersek gidelim “ben bu çanta için çok şeyden verdim, bu çanta benim için çok kıymetli” diye dolaşıyoruz. Ve bir gün gelip de bir kişiye vermek gerektiğinde, kaybetmek gerektiğinde yani hayatımızdaki her şeyde olduğu üzere o “çantadan” bağımsızlaşmayı öğrenmemiz gerektiğinde ne oluyor?
Evet, hadi dürüstçe cevap verelim; tam anlamıyla “yerle bir oluyoruz,” yıkılıyoruz, varlığımızın sebebi son buluyor… Neden nasıl bugüne o çanta “henüz hayatımızdan yokken” nasıl geldik neler başardık o çanta hiç hayatımızda olmadığı anlarda da yaşamaya devam etmiştik… İşte bunların hepsini ama hepsini unutuveriyoruz… Hayatımız varsa yoksa o “çantanın” varlığına kurgulandığında kaybedebilmek olasılığının da hayatta 1 ve 0 kadar basit ve olası “durumlar” olduğunu unutuyoruz.
Peki bir de şöyle düşünelim… Çantamızı elde ettik, evet para biriktirdik, evet feragat ettik de aldık… Eğer her an vazgeçebilir durumdaysak yani çantanın varlığı bizden daha büyük değilse yani çantanın hayatımızdaki pahası ölçülebilirse, bu çanta sadece kendi emeğimiz ile çalışarak elde ettiğimiz bir malı simgeliyorsa bizim için ve anlamının kendi “özümüzden” daha büyük olamayacağını biliyorsak, bu durumda vazgeçmek sizce ne kadar zor olabilir?
Aynı çantayı kaybettiğimizde yerle bir olacak mıyız? Bu bakış açısına sahip olduğumuzda, “var olmasının” kaynağının kendi kendimiz olduğumuzu gerçekten bildiğimizde yitirdiğimiz sadece “bir çanta” olmayacak mıdır? Bir çanta hayatımızdan, özümüzden, hayata kattıklarımızdan ve kendi varlığımızdan daha kıymetli olabilir mi?
İşte tüm bu soruların cevapları hayatımızda “çok” ince bir nüans farkına sahipken, karşılık geldikleri anlamlar da bir o kadar farklıdır. Sadece bir eşyaya, sadece bir mala (örneğin bu bir araba veya ev de olabilir), sadece paraya yüklediğimiz anlam hayatımızda “vazgeçilemez” olanlar listesini oluşturur. Bu listemiz ne kadar kabarıksa bağımlılıklarımız, gerçekte “kendimizden” vazgeçişlerimiz de o kadar fazladır. Vazgeçemediklerimiz daha sonra hayata dair seçimlerimizi, önceliklerimizi ve hatta kendi kendimiz gibi olabilmeyi bile etkileyecekse (kırmızı bir Mercedes araç kullanmak can-ım ormanda yürüyebilmek zevkinden daha değerli ve daha vazgeçilemez ise) işte o zaman düşünmemiz ve bu “vazgeçemediklerimize” daha yakından bakmamız gereken zamanlarımız gelmiş demektir…
Bugün bu yazımı okuyorsanız hayatınızda sıkı sıkı tutunduklarınıza bakmanızı dilerim. Neyi değiştirmekten korkuyorsunuz? Yaşadığınız şehri mi, apartmanı mı, arkadaşlarınızı mı? Neyi kaybetmekten çekinmektesiniz, son aldığınız pahalı marka elbisenizi mi, ayakkabınızı mı yoksa çantanızı mı? Hayatınızda “vazgeçemediklerim” dediğiniz kocaman bir listeniz mi var? Her an her gün karar verirken bu listenin ağırlığı altında ezilmekte misiniz?
Gelin bugün bir değişiklik yapalım, bu listenizden en az bir şeyden vazgeçin… Onu sevdiğiniz birine verin, “cömertlikle” şükranla ve yeniden ve daha “büyük” hediyeler ile size geri döneceğini bilerek… Vazgeçmek demek kaybetmek demek değildir. Vazgeçebilmek demek onu serbest bırakmak ve evrenin muhteşem gücüyle size adeta bir bumerang gibi geri geleceğini ve hatta büyüyerek sizi bulacağını bilmek demektir… Bugün tüm kalbinizle vazgeçmeye ve “cömertçe verebilmeye” hazır mısınız?
İlginizi çekebilir: İlişkilerimizde sevgi verebilmek ve alabilmek dengesi: Dengenin saklı dengesizliği