Fark ettim ki gerçekler yerine daha çok varsayımlar üzerine yaşıyorum. Gerçekler yerine kafamda kurduğum ve daha sonrasında da gerçekliğine kendime inandırdığım hikayeler üzerinden devam ediyorum. Ne saçma değil mi?
Öyle koca koca şeylerden değil, çok basit günlük hayatta çıkıyor karşıma. En yenisini daha dün yaşadım kardeşimle.
İkimiz ortak bir araç kullanacaktık ve bu sebepten birbirimize ihtiyacımız olan saatleri, hangi zaman dilimlerinde nerelerde olacağımızı haber veriyorduk. Ben arabayı kardeşime yetiştireceğim; iyilik yapacağım diye işlerimi hızlandırırken o da benim söylememe ve bulunduğum yeri anlamasına rağmen kendi kafasında kendine göre dönüş rotamı seçmiş ve saati ayarlamış. Tabii ki işler sarpa sardı biz kendi kafamızda elimizdeki bilgilerin etrafında kendimizce varsayımlarda bulunurken. Ne benim işlerimi hızlandırmam işe yaradı ne de o işlerini zamanında halledebildi.
Dün tüm bu haberleşme anı sona erdiğinde aydım! “Gizem,” dedim, “yoruldum şu an! Biz baya birbirimizi gerçek anlamıyla dinlememişiz, tam sormamışız ve kendimizce tahminlerde bulunmuşuz elimizdeki bilgiyle ve sonuç 0.”
Bu çok basit bir örnek aslında. Basit olduğu için ve çok fazla günlük hayatın en sıradan anı olduğu için de yakalamak pek kolay olmayabiliyor. Birçoğumuz varsayımlar üzerinden yaşıyoruz, hem kendimde hem çevremde gözlemlediğim kadarıyla.
Biri erkek arkadaşıyla tartışıyor. Neden? “Şunu, bunu yaptığına göre kesin unuttu!” Yahu dur! Ne biliyorsun? Konuştun mu? Sordun mu? Kesin bilgi aldın mı?
Ya da iş yerinde yetişmesi gereken bir proje var ve yapmakla mükellef kişi için “Dün gece sabaha kadar arkadaşlarıyla dışarıdaymış. Kesin yetiştiremeyecek. Eyvah! Yandık! Ne yapacağız?”
Ailemiz içinde de sıkça rastlamıyor muyuz? “Kapıyı açık bıraktın, köpek kesin kaçacak! Bundan sen sorumlusun!” Bir nefes alsan keşke bu cümleyi kurmadan evvel sevgili cümle kurmaya bayılan!
Ne çok meraklıyız bir şeyleri negatife, paniğe ve endişeye çevirmeye. Hayatımızda hiç yokmuş sanki bir de kendimiz her an bir yenisini daha ekliyoruz.
Neden yapıyoruz sorusunun cevabı yok. Cevabı bence alışkanlık (Yazının devamında Tolteklerden bahsediyorum ve onların bayağı mantıklı ve derin cevapları var aslında). Kimlerden öğrendik varsayım üzerine hayat kurmayı, bilmiyorum ama şu an maalesef bir çoğumuzun gerçeği bu ve bu şekilde yaşamak saçma olduğu kadar çok da zor. Belki birçok zaman kendimizi boşu boşuna hırpalıyoruz; üzülüyoruz, öfkeleniyoruz hatta seviniyoruz; üstüne de düşündüğümüz gibi olmadığını görünce daha da büyük bir hayal kırıklığına sürükleniyoruz.
Ben bu durumu ilk olarak Ocak ayında okuduğum Don Miguel Ruiz’in Dört Anlaşma kitabında fark ettim. Kitap, Meksika Kızılderilileri tarafından halen uygulanan canlı bir öğreti olan Toltek bilgeliğinden bahsediyor. Toltekler doğaya ve dünyaya inanan bir sistem üzerinden yaşıyorlar. Hatta bilimin ve spitirüel yaşamın birbirinden ayrılmadığı Toltek bilgileri için Maya uygarlığının en üst boyutlara taşıdığından bahsediliyor. Bu bilgelik öğretisine göre özgür, kaliteli, ferah yaşamak için 4 tane kural, yani kendinle yaptığın anlaşma var.
Kitaptaki üçüncü anlaşma ise bizim bugünkü konumuz olan varsayımlar. Toltekler de konuyla ilgili şunları söylemektedir:
“…Her şeyle ilgili varsayımda bulunma eğilimimiz vardır. Varsayımlarda bulunmanın problemi, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Onların gerçek olduğuna yemin edebiliriz. Başkalarına neyi düşündüğüne ya da ne yaptığına dair varsayımlarda bulunuruz. Varsayım teorilerimizi kişisel algılarız. Sonra da o kişileri suçlar ve sözlerimizle duygusal zehir saçarak tepki gösteririz. İşte bu nedenle varsayımda bulunduğumuz her şeyde problemlere de davetiye çıkartırız. Varsayımda bulunuruz, yanlış anlarız, kişisel algılarız ve hiç yoktan koskocaman bir drama yaratırız.”
“…Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklama istemekten korktuğumuzda varsayımlarda bulunuyoruz. Sonra da varsayımlarımızın doğru olduğuna inanıyoruz.”
“…Hayal gücümüz ürünü olan rüyalarımızı realite olarak tanımlama alışkanlığımız var. Çünkü bir şeyi anlamadığımızda, varsayımlarda bulunarak ona anlam vermeye çalışırız. Örneğin; bir alışveriş merkezinde yürürken, hoşlandığınız bir kişi gözünüze ilişir, bu kişi size tebessüm eder ve yoluna devam eder. Sadece bu tek deneyimden nice varsayımda bulunabilirsiniz.”
“…Bu varsayımlar çoğu kez hızlı ve bilinçsizce yapılır. Çünkü bu yolla iletişim kurma anlaşmamız vardır. Çocuklukta yaptığımız anlaşmalardan bazıları şöyle der: ‘Soru sormak güvenli değildir. Eğer birisi beni seviyorsa, ne istediğimi, neler düşündüğümü ve hissettiğimi bilmelidir.”
“…’Bunu yapabildiğimi zannediyorum’ diye kendinizle ilgili bir varsayım yaptığınızda sonra da bunu yapamadığınızda kendinize öfke duyarsınız”
Bunları yazarken kitabı yine açtım ve size bahsederken aslında bana da yine harika hatırlatmalar yaptı. Bu kitabı herkesin okumasını tavsiye ederim.
Ben bu harika ve derin bilgilerin üzerine daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Biraz dikkatlice bakarsak tepkilerimize ve kendimize her bilgi için: “Şimdi bu bilgi %100 gerçek mi?” diye sorarsak ayırt etmek biraz daha kolay olabilir. Umarım bu yazı itibarıyla sizin de hayatınızda kocaman bir aydınlık kapı açılır ya da bu yazı size unutmuş olduklarınızı kuvvetli bir şekilde tekrar hatırlatır.
Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Sessizlik kadar büyük bir ihtiyaç: Sesini çıkarabilmek