X

Varoluşsal öfkenin ve kederin haklı isyanı: Rock müzik

“Benim hayatımın amacı ne ve onunla ne halt edeceğim? Bilmiyorum ve korkuyorum. Asla istediğim bütün kitapları okuyamayacağım; olmak istediğim bütün insanlar olamayacağım ve yaşamak istediğim bütün hayatları yaşayamayacağım. Kendimi istediğim bütün becerileri edinecek kadar eğitemeyeceğim. Bunları neden istiyorum? Hayatımda mümkün olan zihinsel ve fiziksel tecrübelerin tüm renklerini ve çeşitlerini tatmak ve hissetmek istiyorum. Ve korkunç derecede sınırlıyım… Uğrunda yaşayacağım çok şey var, yine de anlaşılması mümkün olmayacak kadar hasta ve üzgünüm.”
Sylvia Plath, Günlükler

Son zamanlarda özellikle Z kuşağı dediğimiz gençler arasında (1997-2012 yılları arasında doğanlar) “Neden yaşıyorum?” sorgulamasının hızla arttığını görüyoruz. Bu konuya daha önce “Acının dili evrensel mi: Varoluşçuluk, arabesk ve rap nasıl bir araya geldi?” başlıklı yazımda da değinmiştim:  Dünyanın ve ülkemizin mevcut haline bakacak olursak bu sorgulama hiç de yersiz değil.

Bu tür bir sorgulama varoluşsal krizin kaçınılmaz sonucu olan varoluşsal öfkeye sebep oluyor. Varoluşsal öfke, kişilerin hayatlarını nasıl yaşadığı ve anlamlandırdığı gibi sorulara yanıt bulma sürecinde belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor ve depresyonla da doğrudan ilişkili. Yolunu arayan kişi bu öfke duygusunu dışa vurmak için çoğunlukla müziğe yöneliyor. Öfke ve isyanın doğrudan ve net bir şekilde ifade edildiği müzik türü deyince akla elbette ilk olarak rock müzik geliyor.

Rock müzik gibi oldukça protest bir müziğin nasıl ortaya çıktığını anlamak için, öncelikle ortaya çıktığı ülke ve dönemin, yani 1960’lı yılların Amerikasının ruhunu anlamak gerekiyor. Bu döneme baktığımızda, II. Dünya Savaşının ardından beklenen barış ortamının kurulamadığını, hatta bu defa da soğuk savaşın başlamasıyla iyimser beklentilerin yavaş yavaş yok olduğunu görüyoruz.

Bu büyük dünya savaşında atom bombasının atılması ile bütün dünya nükleer tehdit ile yaşamaya başlamış, nükleer silahlanma yarışına giren dünya iki kutba ayrılırken her an savaş çıkacakmış gibi bir ortam oluşmuş. Diğer yandan savaş sonrasında insanların beklentisi özgürlüklerin artacağı, savaşların bir daha olmayacağı, yoksulluğun azalacağı ve ırk ayrımının sona ereceği yönündeyken, durum pek de öyle olmamış. İşte özgürlüğe, eşitliğe ve barışa hasret bu dönemde, bir sisteme karşı çıkış hareketi olarak rock müzik doğmuş.

Soğuk savaş yetmezmiş gibi bir de Vietnam savaşının patlak vermesi, yoksulların ve Afro-Amerikalıların savaşa gitmesine sebep olmuş ve ölenlerin çoğu da Afro-Amerikalılar olmuş. Savaş devam ederken ABD sistemi ciddi olarak sorgulanmış, binlerce kişi savaş karşıtı gösterilere katılmış, tepkilerini kitlesel olarak ortaya koyarlarken rock müzik de onların sesi haline gelmiş. Rolling Stones, Bob Dylan, Beatles gibi gruplar savaşa, ırk ayrımına ve yerleşik kurumlara karşı çıkmışlar, Dylan “Master of War” adlı şarkısında “Onlar büyük savaş uçakları yapıyor, silah üretiyor ve ofislerinde oturuyor” diyerek politikalara saldırmış, Black Sabbath “War Pigs” adlı şarkısında generalleri büyücüler olarak göstermiş, savaşa gidenlerin ardında kalanlar ise sevdiklerinden bir haber alabilmek umuduyla “Send me a postcard” gibi şarkılar söylemişler. Böylece rock müzik sisteme karşı çıkış, özlem, öfke ve kederi ifade etmenin en net yolu olmuş.

“Yaşamın anlamını sorgulayan kişi ruh hastalığını değil, insanlığını kanıtlar.”
Viktor Frankl

Savaşlar yaşamın gelip geçiciliğini, ölüm gerçeğini, insani sınırlılıkları ve anlam eksikliğini acı bir şekilde yüzümüze çarpıyor. Bu fark ediş, doğal olarak öfkeye sebep oluyor. Acı ve kaygıyla yüzleşmek ve bu süreci deneyimlemek ise tamamen öznel bir şey. Bu deneyim kişinin depresyona girmesini de, bundan değişerek çıkmasını da sağlayabiliyor.

Engin Geçtan, Zamane adlı eserinde, depresyondaki öfke duygusunu şöyle açıklıyor: “Depresyonun dinamiklerinde dışa vurulamayan sıkışmış kızgınlığın (öfkenin) kişinin kendine çevrilmesi bulunur. Sıkışmış kızgınlığın temel nedeni yaşamazlıktır. İyi yaşamakta olduğuna kendini inandırmış biri, yaşamını biçimsel etkinliklerle dolduruyor ve ilişkisizliğini bu şekilde ödünlüyorsa, oluşan vakumun depresyon yoluyla ifade bulması kaçınılmaz oluyor. Depresyonun değişmez belirtisi karamsarlıktır.

Öfkenin yoğunluğu gittiğinde yerini kedere bırakıyor. Kederin ve matemin rengi olduğundan olsa gerek, Rolling Stones Paint it Black şarkısında siyaha vurgu yapmış. 1980’li ve 90’lı yıllara geldiğimizde rock müzik, “grunge” halini almış. Şarkı sözleri öfke, yabancılaşma, duyarsızlık, özgürlük isteği gibi konuları içerir olmuş ve Kurt Cobain’in hırkası tüm bunların sembolü haline gelmiş.

Anlamsızlıktan iyice bunalmış kişi en sonunda “Bu hayatla ne yapacağım?” sorusuyla baş başa kalıyor. Varoluşsal öfke, yaşamakta olduğu hayatın anlamsızlığı ve hiçliği üzerine düşünen kişinin varoluşuna yönelik hissettiği saf ve katıksız öfke duygusu. Ölümlülüğünün ve sınırlılığının farkına varan kişi varoluş anksiyetesini deneyimlemeye başlıyor. Hayatın anlamını, değerini ve amacını sorgulamaya başladığı an varoluş kriziyle karşı karşıya kalıyor.

Varoluşçular yaşamın getirdiği çatışmaları kaçınmak veya inkar etmek yerine bunları kabullenmeyi tercih etmenin kişiyi güçlendireceğini söylüyor. Bu kabullenememe, doğal olarak kişinin var oluşuna dönük bir öfke duygusunun ortaya çıkmasını kaçınılmaz kılıyor. Öte yandan öfke, içinde yıkıcılık barındıran bir duygu olmasına rağmen, varoluşsal anlamda bahsettiğimiz öfkenin deneyimlenmesi sürecinde ve devamında, yıkıcılığın mı yoksa yapıcı bir hayat oluşturma yaratıcılığının mı ön plana çıkacağını kişi kendi belirliyor.

“İnsan varlığı anlam aramak üzere tecelli etmiştir.”
Rollo May

Öfke her zaman yıkıcı olmak, şiddete dönüşmek zorunda değil. Öfke düşmanlık ve dargınlık duygularını da getirebilir, insanı canlı tutup ve enerji de verebilir. Kaderle yüzleşmek öfke doğuruyor ama bu öfke gerekli. Canlandıran bu öfke, yolumuzu seçmekte ve harekete geçmekte bize güç veriyor. Yaşamla ölüm arasında yolunu arayan kişi, öfkesini de, depresyonunu da, ümitsizliğini de, ümidini de bir şekilde anlamlandırmaya çalışıyor. Belki de rock müzik, tüm bunları içinde barındırdığı için bize eşlik ediyor.

Her ne kadar batı kökenli bir müzik türü olsa da rock müzik, bir çok şeyde olduğu gibi Anadolu’da da kendi sentezini bulmuş. Yazımı Tatyos Efendiye ait olan, Gaye Su Akyol’un çok güzel yorumladığı şu şarkı ile bitirmek istiyorum:

Gaye Su Akyol – Gamzedeyim Deva Bulmam – Live (Rakınrol Musiki Cemiyeti)

İletişim: ayselkeskin2004@yahoo.com

Kaynaklar:
Çalış, N. (2006). Popüler Kültür Bağlamında Rock Müziğinin Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji A.b.d.
Deniz, B. N. (2016). Varoluşsal Öfke Geliştirme Çalışması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji A.b.d.
Duman, S. (2007). Rock Müziğin Doğuşu ve Türk Rock Müziği, İnönü Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. ayk.gov.tr
Rising, G. G. (2003). Stuck in the Sixties: Conservatives and The Legacies of 1960’s, University of Arizona.

İlginizi çekebilir: Kadın kahramanın yolculuğu: Kayıp parçaları aramaya çıkınca hikaye başlar

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale