X

Varlığını hatırlayıp kendi gücünün kuvvetine ikna ol

Bu yazıyı yazarken tepemde bir sürü gezegen oradan oraya döne döne hareket ediyor, Ay tutuluyor, yıldızlara bir şeyler oluyor ve bunlar olurken uzaydan hızla dünyaya; mavi fır fır dönen gezegene doğru bir göz attığımızda, Galata Kulesi’ne bakan bir pencere karşısında, ağlamak ile gülmek arasındaki ifadesiyle gönlünün sıkışıklığını plastik harflere basarak anlatmaya çalışan koca gözlü bir insan oturuyor… Fonda kırlangıçların kanatları ve tiz çığlıklarını yakalamaya çalışırcasına bağıran Beethoven…

Bundan seneler önce bu yaşadığım sıkışıklığın benzeri (sanırım) bir çatışma içindeyken ruhsal çalışma kampına katılmıştım.

O zamanlar, daha çok biliyordum şu halimden, dolayısı ile daha mütevazı bir insana göre çok daha uzun sürmüş olabilir fark ediş yolculuğum, zira bunun da vardır harika bir bağı ve nedeni…

Dertliydim çok o zamanlar, hayattan, insanlardan, aileden.. Aslında tamamen kendimden! Zordu ‘kendim sandığımla’ yaşamak, insanlar nasıl yapıyorlardı, nasıl oluyordu da aynı insanla, aynı bedende yaşlanıyorlardı Ölümsüzlük fikrinin cazibesi ve mümkünlüğü tamamen buradan aşina olmuş olabilir bana. Çünkü ölümsüzlük, kendinle bir bedende yaşamaktan daha zor değil. Daha mümkün bir şey…

Bu kampa gittiğimde, içimdeki ulu manitunun çıkıp insanlığa gerekli dersi vereceğini düşünüyordum, nitekim insanlığın temsilcisi olarak gerekli dersi layığıyla aldım (bir yüksek benlikler komitesi vardıysa, göbeklerini hoplata hoplata gülüyorlardır burada bana)!

Ve elbette bir yandan da kampa geliş sebeplerim vardı. İlişkim istediğim gibi değil, insanlar acımasız, işler karmakarışıktı. Çünkü her dert beni buluyordu… İnanın, sorunların tümünün, benim yolculuğuma çıkmam için verilen birer işaret, itekleyen bir güç olduğunu anlamam çok uzun sürdü.

Psikolojik destek alma çabalarım, kamplar, nefesler, aile dizimleri, şamanik ritüeller, ateşlerde yürümeler ve daha zilyon teknik ile çalıştım. Sandım ki, bütün her şey ile ilgili çalışırsam -yani tüm duygu durumlarımla- geçip gidecek, rahatlıkla unutabileceğim içimdeki küskünlükleri, yanan ateşi… Hatta söküp atacağım bünyemden! Sevgi kelebeği bir insana dönüşeceğim, evli mutlu ve çocuklu olacağım…

Öyle olmadı, oldurtmak için her şeyi yaptım, ama olmadı! Çok şükür!

Dedim ya, benim anlamam uzun sürdü, yoldaki tüm çakıllara, çiçeklere, gölge oyunlarına baka baka geldim… Hepsi neymiş anlaya dinleye, hatırlamak için tekrar ede ede… Tabii bunu da sonradan anladım!

Şimdi de benzer halleri gözlemliyorum kamplarıma gelen, katıldığım kamplardaki katılımcı arkadaşlarda da.

Önümüzde bir dert var, o olmasa tüm dünya yeşillenecek ve sonsuza kadar mutlu yaşayacağız… Şu eşiği bir geçersek, başka da bir şey olmaz, pürüzsüz dümdüz sürüp gidecek hayatımız.

Pamuk Prenses’in kötü kalpli üvey annesi ölünce her şey çok mu güzel devam etti, prens çorapları kayıp diye prensese hiç söylenmedi mi ya da yemekte ağzını şapırdattı diye?

Yanılgılarımız, çocuksu cahilliklerimiz işte…

Yaşam olduğu gibi bir sanattır. Kendine has kuralları ve matematiği olan, tüm sanat dallarında olduğu gibi. Üniversitede sanat eserlerini çözümleme dersimiz vardı. Birer kaşif gibi çalışırdık eserin üzerinde, ışığın geliş yönü, İsa’nın konumu, meleklerin yeri, semboller, renklerin yan yana ilişkilendirilmesi, altın oran… Her birine bakar, üzerinde anlatılmak isteneni, alt metinleri çözmeye çalışırdık.

Peki 600 yıl önce yapılmış bir resmin üzerinde saatlerce kafa yoran bizler, hatta biraz sarkastik bir deyişle; birinin kendi iç dengesizliği ve ruhsal kavgasını bu kadar ciddiye alıp incelerken… Varoluşun mucizesi olan kendimizi, neden rastgele, oluruna bırakıyoruz? Mucizenin yarattığı eserlere hayranlık duyarken, sadece var olması bile mucize olan ‘sana’ neden hayranlık duymuyorsun? Doğaya bu kadar hayranken, kendine hayranlıkta neden varlığını ayrıksıyorsun?

Sanatçılar, yaşamı kendi dilleri ile deşifre etmeye çalışırlar. Renklerle, semboller ile… Kullandıkları her sembol, yaşamın bize yol göstermek için seçtikleriyle benzeştir. Sanatçılar, yaşamı deşifre edip anlaşılır kılmaya çalışanlardır.

Bir nevi Matrix okuyucuları. Yaşamın içindeki her varlık, her cins, birer yaşama sanatçısıdır. Kendi dilleri, bakış açıları ile deşifre etmek, dönüştürmek için buradadırlar…

  • Orkidenin; “yaşamı bir orkide olarak algılamak” adlı eseri,
  • Martının; “yaşamın martısı olmak” adlı eseri dünyamızda sergileniyor!
  • Esra’nın; “hayatı Esra adıyla yaşamak” adlı eseri de aynı gezegende…

Ve her bir bakış açısı, bir diğerimizin gönlünü açıyor. Burada amaç, günlerimizi sorunsuz mutlu olarak geçirmek değil, doyunca yaşamaktır! Ağlamaktır gülmektir, kavga edip pişmanlıkla ayaklara kapanmaktır, coşkudur, yenilgidir, üzüntüdür, romantizmde kaybolmak ve tekrar yeni bir güne yeni bir insan olarak uyanmaktır, ölmektir bazen, öldürmektir…

Şekilden şekle girmektir her gün, her yeni perde açılışında. Tüm yeteneğinle rollerine kaptırmak ve oyun olduğunu hep bilmek. Gülüp geçmektir her şeyin sonunda, alkışlara selam verirken… En mühimi ise her seferinde sevgiyle seçmektir ,sevgiyi seçmektir. Bu da ancak her şeyin oyun olduğunu bildiğimizde gerçekleşir. Dünya sahnesinde, ‘kendisi’ sanat eseri olan sanatçıların, ‘olma’ telaşıdır, coşkusudur bu.

Yoksa derdimiz yok sevgilimizle, hastalığımızla, acılarımızla.

Sadece anlayalım diye, büyüyüp içimizdeki renkleri, eşsiz şekilleri korkmadan ortaya koyabilelim diye oluyor olanlar. Aylar tutulup kanlanıyor, gezegenler üç tur daha atıyor, ben bunları yazarken camdan bir kumru bana bakıyor… Birimiz sevdiğinden ayrılıyor, diğerimiz annesinin kucağında ağlıyor, fonda Samuel Barber çalıyor… Her şeyin içinde bir uyum, bir uyak, bir ahenk…

“Tüm manzarayı gösterebilirim sana, buraya gelmeden göremezsin ama… Oturduğun yerden, kapanarak ağladığın o yastıktan kafanı kaldırmadan olmaz…”

Pamuk Prenses’in üzerinde bülbüller uçmasa, o Pamuk Prenses olur muydu? Sen olmasan ben olur muydum? Cadı olmasa prensesi tanır mıydık? Katil olmasa, 7 cüceyi bulur muyduk? Zehir olmasaydı, prensi öper miydik?

Gönlüm sıkışmasa bu yazı burada yazılıyor olur muydu? Evet… Denge her şeyde, her şekilde…

Bu kadar yanıyorsa canın, bu kadar karanlıksa için, o kadar parlaktır ışığın…

Bu kadar çoksa derdin, bu kadar çok demek ki çözüm yeteneğin ve gücün…

Bakmayı öğrenmek lazım, bir sanatçı, ustalaşma eğitimidir bu yaşam, elini kolunu, fikrini niyetini, yaratıcılığını, izlemeyi, ardını görmeyi öğrendiğin… Ve özgünlük… Bir şeyin sanat eseri sayılabilmesi için tek şart!

Yolda yürüyor olduğunun farkına varanlar, yavaş yavaş ayağa kalkıp çığırmaya başlarlar şarkılarını. Şamanların seremonilerde an içinde gelen icaro’ları gibi. Sesiyle, enerjisiyle, ufuktaki yolu anlatır henüz gördüğüne ikna olamamış olanlara.

Der ki, “Kaldır kardeşim o güzel kafanı gömdüğün yastıktan, aç o gözlerini de bak yarattığının ihtişamına…

Ve yaşam da bunu yapar bizlere…

Sen kendine inanasın diye, gücünü özgünlüğünü sahiplenip kucaklayasın diye şekilden şekle girer, her tonda söyler şarkısını. Sen hangi şarkısına açmayı tercih edersen gözlerini…

Bizler, büyüyen insan yavruları, varoluş kaygılarımızdan mütevellit dünyevi dertleri asıl dertlerimiz sanarak arayışlara gireriz, bir an önce bunlardan kurtulup  dünyevi hayata dönmek için. Sorunumuzun dünyevi değil de varoluşsal olduğunu anladığımız zaman durulur dünyasal dertler. O zaman gerçek ve kökten çözümlemeler başlar.

Ezoterik yaşam da, dualite de dengeye ve huzura çekilir.

Tüm bu çalışmaların, kampların, ister kişisel gelişim deyin, ister şifa çalışmaları deyin, ister şamanik ritüeller olsun, hepsi tek bir gerçekliğe hizmet eder. Varlığın kendini hatırlamasına, yani senin kendi gücüne ikna olmana.

Her birimiz, her bir ruh kendini borçludur yaşama; kendi ışığını, rengini borçludur.

İşte tam bu yüzden, hep beraberce çalışıyoruz sanat eserlerimizin üzerinde, kendimize. Ve her ifade, her arayış bizi bir adım daha yaklaştırıyor özgün halimize.

Bakış açımız arifliğimize doğru evrilince, hakikat yürüdüğümüz yolun kendisi oluyor.

Emaneti sahiplenmek de anlamak da burada başlıyor… Kendi kendini yontan ellerinizden zarafet ve şefkat eksik olmasın.

 

İlginizi çekebilir: Yaşam Masalı: Zihninizin şablonları nasıl çalışıyor?

Esra Uyman: Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya yönlendirdi. İlk eğitmenlik diplomasını ‘World Initiatives School of Esoteric Studies’den alan Uyman’ın katıldığı çalışmaların bazıları; Organizasyon Konstelasyonu, Aile Sergileri, Vernon Frost eğitimleri, Louis Franco’dan aldığı çeşitli eğitimler, Anthony Robbins Unleash the Power Within San Jose semineri, Charlie Morlay Lucid Dreaming eğitimi, Tayland da Tantrik Yoga (RYT-200) eğitmenliği eğitimi, Peru, Amerika, Şili, G.Afrika ve Türkiye’de katıldığı Şamanik çalışmalar ve seremonilerdir. Bunların yanı sıra TGA İleri Seviye Metafizik Semineri, Ziya Azazi’nin Dervish in Progress Çalışması gibi pek çok özel çalışmaya katıldı ve eğitmenlik eğitimini aldı. Masssuma Altın Enerji I-II enerji uyumlamasını alan Esra Uyman, Avi Gören-Bar Jungian Coaching School (ICF) (ACSTH) dan koçluk sertifikasını aldı. Tüm bu çalışmalar ve eğitimlerle kendi uyanış deneyimini birleştiren Esra Uyman, farklı başlıklar altında bireylere ve kurumlara yönelik, birbirinden güçlü çalışmalar tasarlayıp sunuyor. Kişilerin iç dünyalarına yönelik farkındalıklarını artıran, çarpıcı bir vizyon ve perspektif değişimi sunan, yaşamda üstlendikleri sorumluluklarda anlam bulmalarını sağlayan, merak, heyecan ve umut duygularını yükselten, tüm insanlık deneyiminin derinliğini kavramaya yardım eden ve çarpıcı yüzleşmeleri şefkatle yaşamalarını sağlayan eğitimler gerçekleştiriyor. Yaşamın Sorumluluğunu Almak, Kendimiz Olmak, Bizi Engelleyen İnançlar, Metafizik ile Özgürleşme Yolculuğu, Seçimlerimiz ve Biz, Gözlemci Bilinci, Nefes ve Meditasyon Teknikleri başlıkları altında kurumlara webinar ve uygulamalı eğitimler veriyor.

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?



Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale