Korkularımızla karşı karşıya kalmamak için hediyelerimizden, kendi gücümüzden, varoluşumuzdan kurban veririz. İlişkimizi, işimizi kaybetmemek için kendi onurumuzu kurban ederiz. Kendi fikrimizi, inandığımız “varlığımızı” yok sayarız. Yeter ki güvenli gördüğümüz seçeneğimiz, “bağımlı olduğumuz gerçekliğimiz” kuş olup uçmasın elimizden. Ama bu öyle bir handikaptır ki, orada sıkı sıkıya tutunmak uğruna kurban verdiğimiz gücümüz bizi gittikçe o durumun içinde silikleştirip yok eder. Yok oluruz. Tutamaz olur ellerimiz “gerçekliğimiz” dediğimiz şeyi. Bir hayalet gibi, bir bulut gibi silinir gideriz. Çünkü tüm gücümüzü, tüm varlığımızı kurban edip kendimizi, isteklerimizi, varoluşumuzu yok saymışızdır. Ve bu yok sayma, bizi gerçekten o durumun içinde “yok” eder.
Korktuğumuz başımıza sadece tutunduğumuz için gelmiş olur.
Tutunmak için vereceğimiz çaba kendi “gerçeğimiz” için yıkılmadan durmak olması gerekirken, “gerçeğimizden” harcarız.
Bu durum ile her birimiz karşılaşmışızdır istisnasız. Ve bunu yorumlarken, “Korkumu gerçekleştirdim” deriz. Oysa bu bir gerçekleştirme değildir. Bu, hangi birikimi harcayacağımızı, durum karşısında neyin arkasında duracağımızı bilmemektir. Gücümüzü doğru kullanmayı bilmemektir.
Olumlu düşünerek kurtulamayız bu döngüden. Buradan ancak kendimize, kendi fikrimize sadık kalarak çıkabiliriz.
Kendi kendimizi yok edişimiz başkasının suçu değildir. Kendi kendimizi yok edişimizin sebebi, güçlü gördüğümüz durumun karşısına “korkumuzu” koyup, onun ardına “gerçeğimizi” saklamamızdır. Yani en kaba tabiriyle “korkaklığımızdır.”
Bu, acıktığımız zaman cebimizdeki paradan harcamak yerine, evimizi satıp onunla ekmek almaya benzer. Evet, bu kadar absürttür.
İnşa ettiğimiz, var ettiğimiz “gerçekliğimizi” bir korku karşısında üç paraya bozdurmaktır.
İşte bu yüzden “değersizlik” duygumuzla çalışırız bu durumda. Kendimizi oluşturmak için harcadığımız yıllarımızı, yaşadığımız acıları, oluşturduğumuz benliğimizi sanki hiçbir değeri yokmuş, sanki bu hale gelmek için hiçbir bedel ödenmemiş gibi görürüz. Bir anlık bir fikir, bir kararmış gibi bakarız olaylara. Kendi fikrimizdense başkalarının fikirlerine, görüşlerine, yaşamlarına biat ederiz. Yine kendimizi yok sayarız. Varoluşumuzu kendimize küstürürüz. Ve bu zincir, kendi sözüne güvenmemek, irade kullanamamak, karar verememek gibi diğer “gri” alan öğeleri ile dolar taşar. Dolayısı ile günün sonunda kayboluruz. Gerçeklik algımız, yaşama olan inanç ve bağlılığımız, heyecan uyandıran hayallerimiz uzak birer düş olurlar. Boşlukta sallanır dururuz…
Korkaklık…
Kendimiz olmaktan duyduğumuz korku bizi yok eder.
Basit bir susma, basit bir “hayır” veya “evet” dememek bizi en değerli varlığımızdan parça parça kurbanlar vermeye iter. Sonra bir gün bir bakarız ki hem elimiz boş, hem biz yokuz bu yaşam gerçekliğinde…
Korkaklık…
Sevimli bir duygu durumu değildir.
Bizi eriten, günden güne yok eden bir asit gibidir. Sessiz ve habersizce.
Yaşamımızın karşısında korkularımız duruyor. İki seçenek, ya yaşam coşkusuyla, macerasıyla, tüm duyguları ile… ya da korkularımız, günden güne bizi içimize kapatıp soyutlayan, yaşamdan ve kendimizden koparan, bir hayal balonu içinde oradan oraya savuran.
Korkuna rağmen, boğazın düğüm düğüm olmuş, kalbin hızla atarken hissini söyleyebilir misin?
Korkuna rağmen, manipülasyonlara ve baskılara rağmen, senin dışında herkesin inandığı doğulara rağmen, kendi doğrunu “sadece sana ait olan doğruyu” dillendirebilir misin?
Dünyada bir tek sen olsan bile kendi varlığına sahip çıkıp “benim duygum” diyebilir misin?
Çünkü öyle!
Doğrusu yanlışı değil, senin için gerçekliğinin ardında durabilir misin?
Dışarıya göre programlanmış aklını, bu kez sadece kendin için kullanabilir misin?
Sen ne düşünüyorsun, ne hissediyorsun, söyleyebilir misin?
Çünkü artık, senin sesinden, senin ruhunun dile gelme vakti geldi. Doğruların her saniye değiştiği bu gerçeklikte, asla yakalayamayacağın “doğru avını” bırakıp kendi şarkını söyleyebilir misin?
Çünkü senin şarkın demek, senin dillenmiş duygundur. Senin şarkın demek, senin hissettiğin “sadece sana ait” olan gerçekliğindir.
Söyleyebilir misin?
Sadece ve sadece bu şarkıyı bir kez olsun söylemek için buradasın!
Korkma!
Bu yıl tek korkun, gerçeğini ifade etmek değil, “etmemek” olsun.
İlginizi çekebilir: Evrensel ahlak, insan olma yolculuğunda bize nasıl eşlik eder?