X

Vahşi kadının yolculuğu: Vahşi olanla tanışma

“Vahşi” çok gizemli bir kelime. Mistik ve çok derin bir enerjisi var insanı içine içine çeken. “Gel, yamacıma gel. Sana anlatacağım sırlar var dinle beni” der gibi.

Derin, kendinden emin ve büyülü bir ses bu. Doğadan geliyor gibi ve ancak doğadan gelebilir gibi.

İşte böylesine bir çekimle çıktım Kaz Dağları’na giden yola, Vahşi Kadın Kampı’na. (Vahşi Kadın Kampı –KARANLIĞIN BİLGELİĞİ, Vahşi Kadın Akademisi -Wild Woman Academy tarafından düzenlenen bir içsel keşif yolculuğudur)

Vahşi olmak, vahşi doğama kavuşmak… Kafamda binlerce fikir ve bedenimde hüzünlü, özlemli, tutkulu ve kanlı canlı bir duygu seli içinde heyecanlı ve meraklı bir şekilde kampa doğru yol aldım. Kampa ulaştığımda Didem Çivici karşıladı beni, Vahşi Kadın Akademisi’nin kurucusu.

Sıcacık bir “hoşgeldin” dedi. En derinlerime bakan güçlü iri siyah gözleri, dalgalı uzun saçları ve güneş yanığı teniyle bir peri kızına benziyordu. “Heyecanlıyım, güzel şeyler olacağını hissediyorum” dedim. Öyle de oldu. Kalbimin çağrısı beni hiç yanıltmaz, bu sefer de yanıltmadı. Muazzam deneyimler ve muhteşem anlarla dolu harika bir 6 gün geçirdik. Öğrendiklerimi ve keşfettiklerimi sizlerle paylaşmanın heyecanıyla hemen bilgisayarımın başına geçip yazmaya başladım…

Halbuki, vahşi bize saldırmayı bekleyen bir canavar değil o bizim kurtuluşumuz.
Vahşi nedir?

Bu kelimeyi gördüğünüzde veya duyduğunuzda aklınıza Hollywood filmlerindeki canavarlardan öte fazla bir şey gelmiyorsa yalnız değilsiniz. Vahşi Kadın Kampı’na (Vahşi Kadın Akademisi çalışmasına) gittiğimi söylediğim tüm arkadaşlarım, hafif alaycı bir korkuyla baktılar bana. Gözlemlediğim kadarıyla birçoğumuz o filmlerin etkisindeyiz hala. Halbuki vahşi, bize saldırmayı bekleyen bir canavar değil o bizim kurtuluşumuz. Tüm mutsuzluğumuz, yorgunluğumuz, cansızlığımız ve kafa karışıklığımız vahşiden kopuşumuzdan. Ve vahşi özümüzle yeniden bağlantı kurabildiğimizde, bütünselliğimize yeniden kavuşabiliriz. Yani, kendimizi her halimizle görüp, kabul ettiğimiz o gerçek mutluluğa.

Didem’in tarifiyle vahşi; doğa ve kendi doğası ile bağ kurabilen, onu tanıyan ve onunla bağlantıda yaşamayı seçmiş olandır.

Vahşi öz ile nasıl tekrar bağlantıya geçeriz ?

Vahşi özümüzle bedenimiz ve duygularımız aracılığıyla yeniden bağlantıya geçebiliriz.

Yani, farkındalığımızın bir kısmını sürekli bedenimizde tutarak yaşamayı alışkanlık haline getirdiğimizde, “şu anda bedenimde ne oluyor? Çenem gevşek mi? Omuzlarım rahat mı? Bedenimi kasıyor muyum? Nefes alış verişim doğal (akışkan) mı?” sorularını gün içinde kendimize sormak farkındalığımızı bedenimize getirecek ve düzenli hale getirdikçe yaşamımızın kalitesini artıracak kadar kuvvetli bir çalışma olacaktır. 

Duyularımızla ne kadar çok temasta olursak o kadar çok gelişirler.
Beş duyumuzu geliştirdiğimizde…

Biz yaşamı beş duyu organımızla algılıyoruz. Duyularımız bizim alıcılarımız. Halbuki hızlı yaşamlarımız içinde duyularımızdan öylesine kopuğuz ki… Bakıyoruz ama gerçekten görüyor muyuz? Dokunuyor muyuz gerçekten? Ya kokular? En son kimi koklayarak öptünüz? Peki tat almayla aranız nasıl? Yemeklerinizi hızlı hızlı bedeninize tıkıp “önemli” ve “hayati” işlerinize mi gömülüyorsunuz yeniden? Peki ya işitme?  Müzik, size sıkıldığınız için eşlik eden notalar diziminden öteye geçemiyor mu? Müzik dinlerken kendinden geçen biri gördüğünüzde bunu aptalca mı buluyorsunuz?

Hadi, bugün kendinize muhteşem bir akşam yemeği hazırlayın. Her malzemesini gidip kendi ellerinizle seçin, yavaş yavaş onları hissede hissede yıkayın, doğrayın. Kulaklarınızdan hücrelerinize sızacak bir müzik seçin ve izin verin aksın tüm bedeninizde. Musluktan akan suyun sesi müziğe eşlik etsin. Yavaş yavaş pişsin kırmızı alevde. Saatler sürecek olsa da bırakın o malzemeler de yaşasın birlikte, başka bir şeye dönüşmenin hazzını ve bir insan bedeninde can bulacak olmanın heyecanını. Çok yavaşça söndürün ocağı ve tabağınızı alıp müziğin ritmiyle dans eder gibi yürüyün yemek masasına. Her bir kaşığınızı koklayarak ve aynı yavaşlığı sürdürerek götürün ağzınıza. Hangi kokuları alıyorsunuz? Gözünüzde neler canlanıyor? Belki eski bir eve götürdü bu koku sizi, tadı nasıl? Peki ya dokusu? Hissedebiliyor musunuz?

Böyle bir yemek deneyimi bir meditasyondan farksızdır. Duyularımızla ne kadar çok temasta olursak o kadar çok gelişirler. Duyularımızın gelişmesi yaşamı daha iyi duyumsamamızı sağlayacaktır. Bu da daha fazla yaşam, daha fazla haz demek.

Tahammül edemediklerimiz, aşık olduklarımız, imrendiklerimiz, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz…  Yaşamımızdaki tüm insanların, bizim bir aynamız olduğunu anlayıp, bizi zorlayan her deneyimin bir hazine barındırdığını görebildiğimizde ve bu farkındalığı ne olursa olsun sürdürebildiğimizde birçok şeyi daha iyi görmeye başlarız.

Elinize bir kalem kağıt alıp tahammül edemediğiniz, sevdiğiniz, sevmediğiniz, aşık olduğunuz, kıskandığınız, hayatınızda negatif veya pozitif olarak güçlü bir yer tutan insanları düşünmenizi ve onların sizi çıldırtan veya sizi onlara bağımlı kılan özelliklerini bu kağıda yazmanızı öneririm. Bazılarını daha yazarken fark edebilirsiniz. Bazılarını ise fark etmeniz yıllar alabilir. Zaman içinde başkalarında görüp olumlu veya olumsuz tepki verdiğiniz her şeyin kendi projeksiyonlarınız olduğunu keşfedeceksiniz.

Duygularımızdan kaçıp onları geçiştirmeye çalışmak yerine, duygularımızın içinde nefes alabilmeyi öğrenmek… Bu, zorlu bir beden egzersizi yaparken hocanın sürekli “nefes almayı unutmayın!” hatırlatması yapması gibidir. Aslında acı o hareketin içinde değildir. Nefes almayı kestiğimiz için beynimiz acil durum moduna geçip acı üretmeye başlar. Zorlu duygularımızın içinde kalmak da peş peşe 100 şınav çekmeye benzer. Acı duygudan kaynaklanmaz, gerçek duygu acının ardındadır. Ancak, acının ötesine geçebilecek kadar orada kaldığımızda duyguyu hissetmeye başlarız ve o zaman o duygunun bize vermek için getirdiği hediyeleri alabiliriz. Duygular hissedilmek ister diyor Didem, ve biz hissedene kadar yeniden ve yeniden acıyı geçmeyi öğrenmeliyiz.

Tüm mutsuzluğumuz, yorgunluğumuz, cansızlığımız ve kafa karışıklığımız vahşiden kopuşumuzdan. 

Beden ile bağ kurabildiğimizde, özümüz, bizimle bedenimiz aracılığıyla iletişime geçer. Bedenimizde hissettiğimiz her acı ve hastalık özümüzün sesini duyurma ihtiyacıdır. Ancak biz modern hayatta bedeninden kopuk yaşayan canlılar olduğumuzdan, tükenmek bilmeyen bir mutsuzluk denizinde yüzer buluyoruz kendimizi. İşte, vahşi kadın çalışmalarının özü de bu; bedenimiz aracılığıyla yeniden özümüzle bağlantı kurmamıza yardımcı olmak. 

Bedenimiz ile iletişime geçmemize yardımcı birçok yöntem var. Belirli periyotlarla ellerimizle yemek yemek, farkındalığımızın bir kısmını sürekli bedenimizde tutarak yaşamak, bedenimizde hissettiğimiz acı ve uyarıları dikkate alarak özümüzün hangi mesajı ile ilişkili olabileceği yönünde araştırmalar yapmak veya o acı ve uyarı üzerine meditasyon yaparak bize vermek istediği mesajı alabilmek gibi…

Kamp sırasında bunların yanı sıra kadın bedenine özel, beden ile iletişime geçebileceğimiz birçok araçla da tanıştık. Teknikler anlatıldığında biraz tuhaf ve biraz da ilginç geldi ama deneyimlediğimizde paha biçilmez kazanımlar elde ettiğimi söyleyebilirim. Yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde bu araçlara ayrıca değiniyor olacağım. Erkekler için de teknikler mevcut, ancak benim katıldığım kamp sadece kadınlara özel olduğundan kadın bedenine özel araçlara değindik. Didem, önümüzdeki dönemler için kadınlara özel kampların yanı sıra erkeklere özel ve karma kamplar planladıklarının da müjdesini verdi. Gelişmeleri takip etmek isterseniz Wild Woman Academy’nin web sitesini ziyaret etmenizi öneririm.

İlginizi çekebilir: Dişiliğinle hücresel seviyede buluşmak ister misin?

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Diğdem Girici: İnanıyorum ki doğru bilgiye ulaşabilen ve bu bilgiyi hayatında doğru şekilde kullanmayı öğrenen her insan hayal ettiği yaşamı yaratabilir. İşte bu yüzden yazıyorum, yaşamımı hafifleten bu muhteşem bilgiler daha çok insana ulaşabilsin ve daha çok insan yaşamdan keyif alabilsin diye. Sorularınız veya paylaşımlarınız için bana giricidigdem@gmail.com adresimden veya @digdemgiriciyoga Instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. Sevgiler.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale