X

Uzun gelincik sendromu: Başarınızı doyasıya yaşamanıza engel olan nedir ve bunu nasıl aşabilirsiniz?

“Birimizin yükseldiğini gördüğünüzde, onu yıkmak istiyorsunuz, çünkü kendinizi yetersiz hissediyorsunuz ve bu yetersizliğin mütevazılık gibi algılanması tek arzunuz…”
Adesanya (Dövüş Sanatları Şampiyonu-UFC)

Bulunduğunuz ortamda küçük ya da büyük bir gelişme gösterdiğiniz, bir konuda ışığınızın farklı tonda parladığı mutlaka olmuştur. Samimiyetli bir bütünlükle çevrelenmişseniz; her cümle, her destek, her eleştiri daha da ilerlemenizi sağlar. Ancak bazen de tam tersine sindirilmenize, gelişiminizin sekteye uğramasına neden olabilecek yaklaşımlarla karşılaşmanız olasıdır.

Örneğin işyerinizde önemli bir yükseliş sağlamışsınızdır ve tüm motivasyonunuzla bunu paylaşmak istersiniz. Tam da güzel güzel anlatırken sevincinizi; birileri, sizin konuşurken ağzınızdan yanlış çıkan bir kelimeyi düzeltiverir ya da başarınızın, sadece hiç dinlenmeden ve uyumadan çalışmanızdan kaynaklandığını; onun da uykudan feragat edebilse aynısını yapabileceğini tüm mütevazılığı ile anlatıverir. Bazen konudan uzaklaşıp size kıyafet seçimlerinizle ilgili alaycı imalarda bulunulur, bazen de başarınız tebrik bile edilmez ve sırf önemsizleştirilmek için görmezden gelinir.

Ve bu davranışlara maruz kaldıktan sonra belki de artık o yükselen değerinizi, başarınızı ya da kişiliğinizin o gelişmiş yanını daha fazla göstermeme kararı alırsınız. Hevesiniz; sistematik olarak törpülenmiş ve sıradanlaşma-vasata uyumlanma süreciniz başarı ile tamamlanmıştır. Bu döngü, belirli alanlarda çevresinden önde olan insanların; okullarda, üniversitelerde, işyerlerinde ve sosyal çevrelerinde yaşamaya devam ettiği bir olgudur.

Avustralya ve Yeni Zelanda’da sık sık kullanılan bir kavram olan “Uzun Gelincik Sendromu” (diğerlerinin arasından öne çıkmaması, daha da uzamaması için kesilen uzun gelincik metaforu “Tall Poppy Syndrome”), aslında bu sıradanlaştırılma sürecinde yaşanılanları anlatıyor ve insanların başarıları ya da öne çıktıkları yetenekleri nedeniyle saldırıya uğraması, beğenilmemesi, eleştirilmesi veya aşağılanması durumunda ifadesini buluyor. Başarı ve hırsları nedeniyle küçük görülen, sindirilen, küsülen insanlar, kendilerine olan güvenlerini kaybedebiliyor ve potansiyel alay konusu olma korkusu yaşadıklarından ilerlemeleri sekteye uğrayabiliyor.

Uzun Gelincik Sendromu, etimolojik olarak köklerini, milattan önce altıncı yüzyılda yaşanmış bir hikayeden alır. Hiddetli bir Roma Kralı olan Lucius Tarquinius Superbus’un oğlu Sextus, babasına “ne yapması gerektiğini sorması” için bir haberci yollar. Sextus, Gabii bölgesinde oldukça güçlü hale gelmiştir ve babasından tavsiye istemektedir. Haberciye sözlü olarak cevap vermek yerine, Tarquinius bahçesine gider, bir budama sopası alır ve gelinciklere doğru savurur sopayı. Böylece orada büyüyen en uzun gelinciklerin kafalarını keser. Sözlü bir cevap alamayan haberci, Gabii’ye döner ve Sextus’a gördüklerini anlatır. Sextus, babasının Gabii’nin en yetkin halkını öldürmesini istediğini fark eder ve bunu yapar. Bu hikaye; Aristotales’in (Politika) ve Heredot’un (Tarih) kitaplarında da anlatılmıştır.

1980’lerde Güney Avustralya liselerinde 1.531 öğrenci seçilerek bir araştırma yapılmış. Yüksek başarı gösteren öğrencilerin yaşadığı hezimetlerle ilgili olarak bu denek grubunun tepkileri değerlendirmeye tabi tutulmuş. Sonuçlarla, deneklerin; yüksek bir başarı gösterenlerin düşüşünden memnun olduklarını, yüksek bir başarıdan sonra ortalama ölçeğe düşülmesi ile o kişilere daha arkadaşça davranmayı düşündüklerini tespit etmiş araştırmacılar. Aynı dönemde Avustralya üniversitelerinde de yürütülen araştırmalar ile, başarılı kişilere negatif tutumlar sergileyenlerin benlik saygılarının düşük olduğu ve başarı kavramı ile ilgili değerlere daha az önem verdikleri de ortaya çıkarılmış.

Peki hangi durumlarda sindirilmeye çalışıldığımızı ya da bizim birine bu baskıyı uyguladığımızı anlarız? Aşağıdaki tepkiler çoğumuza tanıdık gelecektir:

  • Öne çıkan kişinin sadece şanslı olduğunu söylemek.
  • Küçük veya ilgisiz kusurlarını yüzüne vurmak.
  • Belirli bir gruptan dışlamak.
  • İşbirliği yapmayı reddetmek.
  • Sinsi sözlerle iğnelemek.
  • Kıskançlık yapmak.
  • Sürekli hatasını aramak.

Çoğu zaman, “uzun gelincik sendromu” yaşadığınızın farkında olmayabilirsiniz. Bazı temel göstergeler şunları içerir:

  • Yeni fikirleri paylaşmaktan çekinmek.
  • Hırs kaybı yaşamak ve hedefleri takip etmemek.
  • Başarınızın akranlarınızı rahatsız edeceği korkusu yaşamak.
  • Sürüden sıyrılmamak için hedeflerinizi bırakmak.
  • Başarılarınız hakkında, başkalarıyla ve hatta kendinizle bile olumsuz bir olguymuş gibi konuşmak.
  • Başarıyı kutlamaktan çekinmek.

Farklılıklarını, özgünlüklerini, hırslarını ve benzersiz yeteneklerini sergileyenleri eleştirmek veya zayıflatmak; korku ve kızgınlık kümesi yaratır. Bu birbirinden kopmuş nefret temelli kümeler ise toplumu parçalara ayırır. Kendimizde ve başkalarında gördüğümüz başarıya nasıl baktığımızı yeniden düşünmeliyiz. Çünkü neredeyse çoğu zaman, dönüşümlü olarak hem negatif tepkiyi yaratan taraf, hem de aynı tarz tepkilere maruz kalan taraf oluyoruz. Bir adım öne çıkan insanları bastırmak yerine, gelişmelerine nasıl yer açabileceğimizi bulmamız ve topluluğun bundan mahrum kalmadan, harika işlere tanıklık etmesini sağlamamız gerekiyor. Ne kadar çok insan içe dönüp kendi yaratıcılığını geliştirirse, o kadar işlevli bir toplum olma şansı da gittikçe artıyor.

Nasıl bir yaklaşım sergilemeliyiz?

1- Yeryüzünde, genel kanının aksine, sınırlı miktarda başarı yoktur . Bir başkasının yükselmesi diğer toplum üyelerinin pastadaki dilimini ne küçültür ne de yok eder. Tam tersine gelişme ile pasta daha da büyük hale gelir. Çevremizdekilerin başarısı, kendi başarımızı, yeteneklerimizi artırır; onları sınırlandırmaz. Bu yüzden yaratıcı işler yapmanın, insanlarda suçluluk veya utanç etkisi yaratmaması için bakış açımızı hep geniş tutabilmeliyiz.

2- “Adil Olma” halini yeniden kazanmak önemlidir. Başarı önden tanımlanmış bir kader değildir. Bazen bu kaderci anlayış sebebiyle, daha fazla terfiye ihtiyacınız olmadığına veya kalıba uymadığınıza karar verilebilir. Bu genel geçer fikirlerin dayattığı vasatlık; toplumun ezbere kabul ettiği normlara uymayan insanların; yanlış anlaşılmış veya engellenmiş hissetmesine yol açar. Daha ilerici olan yaklaşım; herkese işlerini sürdürmeleri ve kendi öz yeteneklerini ortaya çıkarabilmeleri için “adil bir yol” sunabilmekten geçer.

3- İleri bir adım atacakken, kendinizden şüphe duymaya başladıysanız, bunu “Uzun Gelincik Sendromu”nun bir semptomu olarak algılamanız yerinde olacaktır. Farkındalık, gelişiminizi aksatacak verileri ayırt edebilmenizi ve dış müdahalelerden daha az hasarla çıkmanızı sağlar. Şüpheyi tersine çevirmenin yolu, bir durumun zararınıza değil de, kendi yararınıza nasıl kullanılabileceğini anlamaya çalışmaktır.

4- Fikirleri paylaşmanın ve konuşmanın doğasında olan “değer” kabul edilmeli ve ona alan açılmalıdır. Alçakgönüllülük bir erdem olsa da; yaratıcılığı olan bir insan, fırsatları kısıtlandığı için çalışmaları hakkında konuşmamayı tercih edebilir. Bu sessizleşme türü kolektif alanda da yıkıcı etkiler gösterir. İnsanlar arasındaki iletişimin; ego savaşları olarak değil de, birbirini besleme, destek olma, beraber yükselme fikirleri etrafında akması, bütünsel anlamda toplumsal hayatı daha iyi bir noktaya taşıyacaktır.

5- Bir işi gerçekten yapmak yerine kendimizden şüphe duyarak ya da yeni ve farklı bir şey yapmaktan çekinerek zaman harcamayı bir kenara bırakmalıyız. Nihayetinde bu durum, uzun gelincik sendromu tarafından bastırılmış hissetmek, “herkes”in ne düşüneceği konusunda endişelenmekten kaynaklanır. Peki korkulan bu “herkes” kimdir? Herkesin kim olduğu sorusunu da cevabını da biz yaratırız. Sizin için gerçekten önemli olan insanların kim olduğunu içinizde çözümleyin.

Bu çözümlemeyi size verilen tepkilere ve samimiyet, iyi-niyet gibi size karşı sergilenen tutumlara göre yapmak akıllıca olacaktır. Bu kısmı kendinizi tanıyarak ve kendiniz olmaya cesaret ederek atlatırsanız, artık o iş her neyse kollarınızı sıvayıp onu yapmaya başlamanızın zamanı gelmiştir. Başka bir deyişle, işe devam etmek, endişenin en iyi panzehirdir. Gerçekten öne çıkıp kim olduğunuzu ve ne yaptığınızı söylemelisiniz. Etrafınızdan size gelen tepkilere karşı farkındalık geliştirin ve gerçek yorum ile iğneleyici yorum arasındaki farkı ayırın. Odaklanılacak tek şey “kendiniz olmak”…

Kaynaklar:

Sophie Simpson-Understanding “ Poppy Syndrome”
Madeleine Dore-How to deal with tall poppy syndrome
N. T. Feather-Attitudes towards the high achiever: The fall of the tall poppy

İlginizi çekebilir: Kırgınlık en çok size zarar verir: Yıkıcı duygularla baş etmenize yardımcı olacak 11 öneri

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale