Uzun gelincik sendromu: Başarınızı doyasıya yaşamanıza engel olan nedir ve bunu nasıl aşabilirsiniz?

“Birimizin yükseldiğini gördüğünüzde, onu yıkmak istiyorsunuz, çünkü kendinizi yetersiz hissediyorsunuz ve bu yetersizliğin mütevazılık gibi algılanması tek arzunuz…”
Adesanya (Dövüş Sanatları Şampiyonu-UFC)

Bulunduğunuz ortamda küçük ya da büyük bir gelişme gösterdiğiniz, bir konuda ışığınızın farklı tonda parladığı mutlaka olmuştur. Samimiyetli bir bütünlükle çevrelenmişseniz; her cümle, her destek, her eleştiri daha da ilerlemenizi sağlar. Ancak bazen de tam tersine sindirilmenize, gelişiminizin sekteye uğramasına neden olabilecek yaklaşımlarla karşılaşmanız olasıdır.

Örneğin işyerinizde önemli bir yükseliş sağlamışsınızdır ve tüm motivasyonunuzla bunu paylaşmak istersiniz. Tam da güzel güzel anlatırken sevincinizi; birileri, sizin konuşurken ağzınızdan yanlış çıkan bir kelimeyi düzeltiverir ya da başarınızın, sadece hiç dinlenmeden ve uyumadan çalışmanızdan kaynaklandığını; onun da uykudan feragat edebilse aynısını yapabileceğini tüm mütevazılığı ile anlatıverir. Bazen konudan uzaklaşıp size kıyafet seçimlerinizle ilgili alaycı imalarda bulunulur, bazen de başarınız tebrik bile edilmez ve sırf önemsizleştirilmek için görmezden gelinir.

Ve bu davranışlara maruz kaldıktan sonra belki de artık o yükselen değerinizi, başarınızı ya da kişiliğinizin o gelişmiş yanını daha fazla göstermeme kararı alırsınız. Hevesiniz; sistematik olarak törpülenmiş ve sıradanlaşma-vasata uyumlanma süreciniz başarı ile tamamlanmıştır. Bu döngü, belirli alanlarda çevresinden önde olan insanların; okullarda, üniversitelerde, işyerlerinde ve sosyal çevrelerinde yaşamaya devam ettiği bir olgudur.

Avustralya ve Yeni Zelanda’da sık sık kullanılan bir kavram olan “Uzun Gelincik Sendromu” (diğerlerinin arasından öne çıkmaması, daha da uzamaması için kesilen uzun gelincik metaforu “Tall Poppy Syndrome”), aslında bu sıradanlaştırılma sürecinde yaşanılanları anlatıyor ve insanların başarıları ya da öne çıktıkları yetenekleri nedeniyle saldırıya uğraması, beğenilmemesi, eleştirilmesi veya aşağılanması durumunda ifadesini buluyor. Başarı ve hırsları nedeniyle küçük görülen, sindirilen, küsülen insanlar, kendilerine olan güvenlerini kaybedebiliyor ve potansiyel alay konusu olma korkusu yaşadıklarından ilerlemeleri sekteye uğrayabiliyor.

Uzun Gelincik Sendromu, etimolojik olarak köklerini, milattan önce altıncı yüzyılda yaşanmış bir hikayeden alır. Hiddetli bir Roma Kralı olan Lucius Tarquinius Superbus’un oğlu Sextus, babasına “ne yapması gerektiğini sorması” için bir haberci yollar. Sextus, Gabii bölgesinde oldukça güçlü hale gelmiştir ve babasından tavsiye istemektedir. Haberciye sözlü olarak cevap vermek yerine, Tarquinius bahçesine gider, bir budama sopası alır ve gelinciklere doğru savurur sopayı. Böylece orada büyüyen en uzun gelinciklerin kafalarını keser. Sözlü bir cevap alamayan haberci, Gabii’ye döner ve Sextus’a gördüklerini anlatır. Sextus, babasının Gabii’nin en yetkin halkını öldürmesini istediğini fark eder ve bunu yapar. Bu hikaye; Aristotales’in (Politika) ve Heredot’un (Tarih) kitaplarında da anlatılmıştır.

1980’lerde Güney Avustralya liselerinde 1.531 öğrenci seçilerek bir araştırma yapılmış. Yüksek başarı gösteren öğrencilerin yaşadığı hezimetlerle ilgili olarak bu denek grubunun tepkileri değerlendirmeye tabi tutulmuş. Sonuçlarla, deneklerin; yüksek bir başarı gösterenlerin düşüşünden memnun olduklarını, yüksek bir başarıdan sonra ortalama ölçeğe düşülmesi ile o kişilere daha arkadaşça davranmayı düşündüklerini tespit etmiş araştırmacılar. Aynı dönemde Avustralya üniversitelerinde de yürütülen araştırmalar ile, başarılı kişilere negatif tutumlar sergileyenlerin benlik saygılarının düşük olduğu ve başarı kavramı ile ilgili değerlere daha az önem verdikleri de ortaya çıkarılmış.

Peki hangi durumlarda sindirilmeye çalışıldığımızı ya da bizim birine bu baskıyı uyguladığımızı anlarız? Aşağıdaki tepkiler çoğumuza tanıdık gelecektir:

  • Öne çıkan kişinin sadece şanslı olduğunu söylemek.
  • Küçük veya ilgisiz kusurlarını yüzüne vurmak.
  • Belirli bir gruptan dışlamak.
  • İşbirliği yapmayı reddetmek.
  • Sinsi sözlerle iğnelemek.
  • Kıskançlık yapmak.
  • Sürekli hatasını aramak.

Çoğu zaman, “uzun gelincik sendromu” yaşadığınızın farkında olmayabilirsiniz. Bazı temel göstergeler şunları içerir:

  • Yeni fikirleri paylaşmaktan çekinmek.
  • Hırs kaybı yaşamak ve hedefleri takip etmemek.
  • Başarınızın akranlarınızı rahatsız edeceği korkusu yaşamak.
  • Sürüden sıyrılmamak için hedeflerinizi bırakmak.
  • Başarılarınız hakkında, başkalarıyla ve hatta kendinizle bile olumsuz bir olguymuş gibi konuşmak.
  • Başarıyı kutlamaktan çekinmek.

Farklılıklarını, özgünlüklerini, hırslarını ve benzersiz yeteneklerini sergileyenleri eleştirmek veya zayıflatmak; korku ve kızgınlık kümesi yaratır. Bu birbirinden kopmuş nefret temelli kümeler ise toplumu parçalara ayırır. Kendimizde ve başkalarında gördüğümüz başarıya nasıl baktığımızı yeniden düşünmeliyiz. Çünkü neredeyse çoğu zaman, dönüşümlü olarak hem negatif tepkiyi yaratan taraf, hem de aynı tarz tepkilere maruz kalan taraf oluyoruz. Bir adım öne çıkan insanları bastırmak yerine, gelişmelerine nasıl yer açabileceğimizi bulmamız ve topluluğun bundan mahrum kalmadan, harika işlere tanıklık etmesini sağlamamız gerekiyor. Ne kadar çok insan içe dönüp kendi yaratıcılığını geliştirirse, o kadar işlevli bir toplum olma şansı da gittikçe artıyor.

Nasıl bir yaklaşım sergilemeliyiz?

1- Yeryüzünde, genel kanının aksine, sınırlı miktarda başarı yoktur . Bir başkasının yükselmesi diğer toplum üyelerinin pastadaki dilimini ne küçültür ne de yok eder. Tam tersine gelişme ile pasta daha da büyük hale gelir. Çevremizdekilerin başarısı, kendi başarımızı, yeteneklerimizi artırır; onları sınırlandırmaz. Bu yüzden yaratıcı işler yapmanın, insanlarda suçluluk veya utanç etkisi yaratmaması için bakış açımızı hep geniş tutabilmeliyiz.

2- “Adil Olma” halini yeniden kazanmak önemlidir. Başarı önden tanımlanmış bir kader değildir. Bazen bu kaderci anlayış sebebiyle, daha fazla terfiye ihtiyacınız olmadığına veya kalıba uymadığınıza karar verilebilir. Bu genel geçer fikirlerin dayattığı vasatlık; toplumun ezbere kabul ettiği normlara uymayan insanların; yanlış anlaşılmış veya engellenmiş hissetmesine yol açar. Daha ilerici olan yaklaşım; herkese işlerini sürdürmeleri ve kendi öz yeteneklerini ortaya çıkarabilmeleri için “adil bir yol” sunabilmekten geçer.

3- İleri bir adım atacakken, kendinizden şüphe duymaya başladıysanız, bunu “Uzun Gelincik Sendromu”nun bir semptomu olarak algılamanız yerinde olacaktır. Farkındalık, gelişiminizi aksatacak verileri ayırt edebilmenizi ve dış müdahalelerden daha az hasarla çıkmanızı sağlar. Şüpheyi tersine çevirmenin yolu, bir durumun zararınıza değil de, kendi yararınıza nasıl kullanılabileceğini anlamaya çalışmaktır.

4- Fikirleri paylaşmanın ve konuşmanın doğasında olan “değer” kabul edilmeli ve ona alan açılmalıdır. Alçakgönüllülük bir erdem olsa da; yaratıcılığı olan bir insan, fırsatları kısıtlandığı için çalışmaları hakkında konuşmamayı tercih edebilir. Bu sessizleşme türü kolektif alanda da yıkıcı etkiler gösterir. İnsanlar arasındaki iletişimin; ego savaşları olarak değil de, birbirini besleme, destek olma, beraber yükselme fikirleri etrafında akması, bütünsel anlamda toplumsal hayatı daha iyi bir noktaya taşıyacaktır.

5- Bir işi gerçekten yapmak yerine kendimizden şüphe duyarak ya da yeni ve farklı bir şey yapmaktan çekinerek zaman harcamayı bir kenara bırakmalıyız. Nihayetinde bu durum, uzun gelincik sendromu tarafından bastırılmış hissetmek, “herkes”in ne düşüneceği konusunda endişelenmekten kaynaklanır. Peki korkulan bu “herkes” kimdir? Herkesin kim olduğu sorusunu da cevabını da biz yaratırız. Sizin için gerçekten önemli olan insanların kim olduğunu içinizde çözümleyin.

Bu çözümlemeyi size verilen tepkilere ve samimiyet, iyi-niyet gibi size karşı sergilenen tutumlara göre yapmak akıllıca olacaktır. Bu kısmı kendinizi tanıyarak ve kendiniz olmaya cesaret ederek atlatırsanız, artık o iş her neyse kollarınızı sıvayıp onu yapmaya başlamanızın zamanı gelmiştir. Başka bir deyişle, işe devam etmek, endişenin en iyi panzehirdir. Gerçekten öne çıkıp kim olduğunuzu ve ne yaptığınızı söylemelisiniz. Etrafınızdan size gelen tepkilere karşı farkındalık geliştirin ve gerçek yorum ile iğneleyici yorum arasındaki farkı ayırın. Odaklanılacak tek şey “kendiniz olmak”…

Kaynaklar:

Sophie Simpson-Understanding “ Poppy Syndrome”
Madeleine Dore-How to deal with tall poppy syndrome
N. T. Feather-Attitudes towards the high achiever: The fall of the tall poppy

İlginizi çekebilir: Kırgınlık en çok size zarar verir: Yıkıcı duygularla baş etmenize yardımcı olacak 11 öneri

Şerife Günaydın Karaköse Avukat & Yazar
Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve ... Devam