dummy

Uzun gecelerin ardından güneş hep doğar: Umutlu olmak hepimize iyi gelecek

Bazen şu dönemde sizin de benim gibi boğazınızda bir şeyler düğümleniyor mu? Sürekli evde olmak, sorumluluklarımızın çok daha fazla hissedilir olması ve tüm zorluklarına rağmen her açıdan daha verimli olmalıyım düşüncesi sizi de benim gibi yormadı mı? Eminim yalnız değilimdir…

dummydummy

33 yaşındayım ve hayatımın hiçbir döneminde bu kadar çok evde kalmak zorunda olduğum bir dönem yaşamamıştım. Belki çoğumuz yaşamadı. İster istemez artık (karantinanın kaçıncı günündeyiz bilmiyorum ama) bünye hata kodu vermeye başlıyor. Sinirler geriliyor, herkes en ufak sözde hata arayabilir hale geliyor.

Bir de çocuklu ailelerde durum daha da karmaşık olabiliyor. Hem çalışıp, hem çocuğuyla ilgilenmeye çalışan anne babalar daha çok efor sarf edip yine de daha verimli olmaya gayret ediyor. Bir de evde bir aile büyüğünüzle yaşıyorsanız bu süreç çok daha karmaşık ve zor hale bürünebiliyor. İster istemez yaşam alanınız kısıtlı ve belki de insanın birbirine en çok empati duyması gereken zamanda en çok yükü köprü görevini üstlenen bireyler taşıyor.

Fakat bunca zorluğa rağmen tek bir düşünce insanın omzundaki tüm yükleri hafifletmeye yetiyor: “Geçecek.” 

Ne geçip gitmedi ki şimdiye kadar?
Hangi su yolunu bulup akmadı ki yatağında?
Uzuuun uzun gecelerin ardından güneşin doğmadığını hiç görmedim. Her karanlığın ardından güneş mutlaka ışıl ışıl parladı.
Önemli olan o karanlık gece de kendinize mum olup, şarkılar söyleyip , güneş doğana kadar kendinize bir ışık yakabilmektir.

Kendinize mutlaka huzuru hissettirecek, size ferahlık verecek alanlar belirleyin. Bu belki bir mum yakıp kitap okuduğunuz alandır. Belki sessizliğin sesiyle kendinizi dinlediğiniz birkaç dakika, belki gözlerinizi kapatıp meditasyon yaptığınız, belki mutfakta değişik tarifler denediğiniz anlar, belki çocuğunuzla oyunlar oynadığınız saatler ve belki gözlerinizi kapatıp, rüzgarı teninizde hissettiğiniz birkaç dakika… Eşiniz ya da sevgilinizle yıldızların altında hoş sohbetler yapıp, sabahladığınız geceler ya da gece yarısı uyanıp müzik dinleyip, sabaha kadar yazı yazdığınız saatler olabilir… (Evet şu anda gün ağardı.) Liste uzayıp gider…

Her akşam ve sabah huzuru daha çok hissettiğimiz bazı saatler vardır…
Bir şeyler biterken bir şeylerin yeniden doğuşuna şahit olacak olmanın kutsal sessizliği hakim olur ruhumuza…
Ama aslında hissettiklerimiz için ne mekan fark eder ne zaman…
Onlar sadece tuzu biberi olur içimizde olanların…
Bütün mesele ne olduğunuzla ilgilidir…
Kaç yara aldığınızla, kaç yaraya merhem olduğunuzla ve kaç enkazdan sağ salim çıkıp güneşi selamladığınızla ilgilidir…
Huzur yalnızca ve yalnızca içten dışa yansır…
Hepsi bu!
Yarın yine, yeni bir gün…
Nefes alıyorsak yaşam hala devam ediyor demektir…

Sevgilerimle!

İlginizi çekebilir: Karantina döneminde en çok ihtiyacımız olan şey: Umut

Gamze Okutan: 15 Aralık 1986 Beykoz İstanbul doğumlu olan Gamze Okutan 2004 yılında Paşabahçe Ferit İnal Lisesi’nden mezun olduktan sonra uzun yıllar mağazacılık sektöründe satış danışmanlığı ve sağlık sektöründe hizmet veren bir firmada yönetici asistanlığı yaptı. Çalışma hayatı sebebiyle üniversiteye biraz ara verdikten sonra 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünden mezun oldu. Şu anda Yazılım ve Teknoloji alanında hizmet veren bir firmada Mali & İdari İşler Yetkilisi olarak meslek hayatına devam ediyor. Evli ve bir kız çocuk sahibi bir anne. Pusula kitabının yazarı. Gamze Okutan’ın kendini bildi bileli sanata, kişisel gelişime, psikolojiye olan ilgisi hep vardı. Zaman zaman şiir yazmayı, deneyimlerini ve gözlemlerini paylaştığı yazılar yazmayı, kendi çapında hobi olarak müzikle uğraşmayı ve söylemeyi çok seven biri. Ayrıca arada sırada meditasyonla zihnini sakinleştirip stres atmayı, yoga ile bedensel enerjisini korumayı seviyor. Hayatta pozitif ve negatif her şeyin bir bütün olarak güzel olduğunu düşünüyor. Olaylara bakarken çoğunlukla pozitif taraftan değerlendirmeyi yani bardağın dolu tarafından görmeyi ve çözüm odaklı olmayı seviyor. Fakat negatifin ağır bastığı durumlarda duyguların sonuna kadar yaşanması gerektiğini aksi takdirde mutlu olmanın mümkün olmayacağını düşünüyor. Hayatı dolu dolu, tutkuyla, hissederek yaşamayı seven aslında hayatın kendisine aşık, hayalperest bir yolcu olarak tanımlıyor kendini. Hayatın paylaştıkça güzellikler getireceğine olan inancını ve umudunu hiçbir zaman kaybetmemiş biri olarak paylaştıkça belki küçük dokunuşlarla bakış açımızdaki yansımaları çok daha renklendirebiliriz diye düşünüyor. Hep birlikte, el ele birbirimizin yoluna daha çok ışık tutarak yönümüzü bulmamıza bir nebze olsun katkı sağlayabileceğimize inanıyor.
İlgili Makale
whatsapp