Başınızdan geçen kötü bir olayı düşünmemek için kendinizi işe verdiğiniz oldu mu hiç? Ya da hayatınızın monotonluğu ve hüznüyle boğuşmayı ertelemek için, aslında çok gerekli olmadığınız halde mesaiye kaldığınız oldu mu? Bunları yaptıysanız ya da en azından bu ruh halini anlıyorsanız, üzüntüyü ötelemek için kendi kendini meşgul etmek eğiliminden haberdarsınız demektir.
Programınızı ve aklınızı sürekli meşgul tutmaya çalışmanın altında olumsuz, hatta bazen olumlu düşüncelere kapılmama, bunları çeşitli sebeplerle inkar etme dürtüsü olabilir.
İnkar aşamasını geçememe
Dünya çapında kabul gören Kübler-Ross modeli, üzüntünün beş aşamasını herkesin anlayabileceği şekilde göstermek için ideal. Bu aşamalar inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme olarak sıralanıyor. Bu aşamalardan ancak farkındalıkla ve hisleriyle yüzleşerek geçen kişi, yas ve yoğun üzüntü hissinden çıkabiliyor.
Ancak kişi öfke ve depresyon gibi duyguları yaşamama, yani bir sonraki aşamaya geçmeme konusunda dirençli ise, inkar aşamasında kalabiliyor. Böylece günü kurtarmış gibi görüyor kendini. İşe güce boğularak üzülmeyi erteliyor. Ancak bu durum, “iyileşme” süresini uzatmaktan başka bir işe yaramıyor.
Bir depresyondan kaçarken diğerine yakalanmak
Evlilik ve aile terapisti Claudio Zanet, zor zamanlar geçirdikleri için kendisine danışan insanların çoğunun tükenmişlik sendromundan muzdarip olduğunu söylüyor. Ona göre, endişe ve stresin yoğun olduğu hayatlarda, altta yatan asıl nedeni göz ardı etmek bu stresin daha da artmasına neden oluyor. Zanet’in danışanları arasında özellikle zorlu bir boşanma sürecinden geçenler kendini meşgul etmek eğilimi gösteriyor.
Klinik psikolog Andrea Bonior da benzer şekilde, kendine sürekli yapılacak bir iş bulan insanların, aksi takdirde kaygılı ve rahatsız hissettiğini öne sürüyor. Kendini meşgul etmek, bu insanlara bir şeylerden kaçmanın yolu gibi görünüyor. Oysa bir depresyondan kaçarken, başka bir tanesine yakalanmaları an meselesi.
İşin ilginç yanı, insanların kendi kendini meşgul ederek öteledikleri tek duygunun üzüntü ya da benzer bir olumsuz duygu olmaması. Zanet, başlarına iyi şeyler gelen insanların da sonrasıyla ilgili kötümser düşüncelere kapılarak sevinç ve gurur gibi duyguları ertelediğine tanık olmuş. Terapist, yeni terfi alan bir danışanından örnek veriyor. Onun, yeni pozisyonun gerekliliklerini yerine getiremeyeceği endişesinden ötürü bunu düşünmemek, üstünde durmamak hatta kutlamamak istemesi, insanların mutluluk, coşku gibi duyguları da çeşitli sebeplerle öteleyebildiklerini gösteriyor.
Duygularla yüzleşmek için birkaç öneri
Kişinin duygularıyla yüzleşmesi her zaman kolay olmasa da, bu süreci kolaylaştırmak için psikologların birkaç önerisi var:
- Nasıl hissettiğiniz hakkında notlar tutun, gerekirse bunu uzun uzun yazıya dökün. Yazı sevmiyorsanız, sanatın başka bir dalından da yararlanabilirsiniz.
- Başınıza gelen şey her ne ise, onunla ilgili düşünmek için kendinize belli zamanlar belirleyin. Bu sürenin dışında, o olayı düşünmek zorunda değilsiniz. Böylece kendinizi baskı altında hissetmezsiniz.
- Güvenilir olan ve sizi destekleyen birilerine içinizi dökmekten çekinmeyin.
- Bir terapiste danışmaktan çekinmeyin. Terapi sırasında insanlar gevşediğinden, daha az tepkili olup duygularını daha rahat itiraf edebilir ve benimseyebilirler.
Hiçbir psikoloğun kendinizi işe güce vererek sıkıntıyı ertelemenizi tavsiye etmemesi şaşırtıcı değil. Siz de kendinizi zihnen ve bedenen yormadan, duygularınızı sakince karşılayabilirsiniz. Bunun için kendinize zaman tanıyın, onlardan barış içinde ayrılmanın tek yolu bu.
İlginizi çekebilir: Korku ve anksiyetinizi yenmek için en doğru adım: Yüzleşme
Kaynaklar:
Pysch Central
Grief