“Bana 3 saat uyku yetiyor. Sabah 04.00’te güne başlıyorum.” Sabahlayan arkadaşlarıma eşlik etmek isteyip uyuyakaldığım geceler. Zaman zaman işler yetişsin diye sabah çok erken kalkmalar, kahve içip ayılmayı beklemeler fakat sonunda uykusuzluktan bitap düşme benim de deneyimlerim. Anne olmamla birlikte güne erken başlamak, gece uykunun en az 2-3 kez bölünmesi ise yeni normalim oldu. “Hayatta nelerden vazgeçemezsin?” deseler muhtemelen cevaplarımdan biri uyku olurdu. Benim için düzensiz uyku dolu bu dönemde uykunun sihrinden biraz bahsetmek istedim.
Ömrümüzün neredeyse 1/3’ünü alan uyku, kendine has pek çok özelliğe sahip. Öncelikle insanlarda da hayvanlarda da belli bir uyku ritmi bulunuyor. Bu döngüde gece ritmine geçişle birlikte vücudun dışarıdaki hiçbir besinle yeterli miktarda alamadığı melatonin salgılanıyor. Vücutta uykunun gelmesine kadar biriken adezonin azalmaya başlıyor ve tekrar bir sonraki gece döngüsüne kadar vücut uyanık kalma dürtüsüyle hareketine devam ediyor.
24 saatlik gün içerisinde her birimiz belli bir ritmi takip ediyoruz. Bu takip sırasında yol göstericimiz de gün ışığı oluyor. Matthew Walker “Niçin Uyuruz?” kitabında herkes için, gün ışığını göremeyen kişiler için de, vücudun kendi sirkadiyen ritmini (24 saat içerisindeki uyku döngüsünü) kendisinin oluşturduğunu söylüyor. Bu süre çoğu zaman 24 saatten daha uzun olsa da vücut bir ritim bulmak istiyor. Bebeklikten itibaren bu ritim kendiliğinden oluşuyor. Bebeklerin gece sık sık uyanması ve büyüdükçe bu sıklığın azalması sirkadiyan ritmi kontrol eden alanın gelişmesiyle açıklanıyor.
Yeterli miktarda ve kendi ritmimizi bilerek uyumamızın sağladığı faydalar ise gerçekten saymakla bitmiyor. En önemli katkılarından biri öğrenme ile ilgili. Uyku sayesinde beyin, o gün öğrendiklerinin kısa süreli hafıza alanı hipokampus ve uzun süreli bilgi depolama alanı korteks arasında transferini sağlayabiliyor. Böylece bilgi geçici olmaktan çok, kendisini uzun süre kullanabilecek bir yere ulaşıyor. Derin uykuyu deneyimledikçe kişinin öğrendiklerini zihninde canlı tutması kolaylaşıyor.
İkinci olarak fiziksel faaliyetlerin oranı ve bu faaliyetlerdeki başarı artıyor. Örnegin NBA oyuncuları arasındaki performans kıyaslandığında 6 saat üzeri uyuyan oyuncuların oyunda aktif kalma süresinin ve aldığı puanın arttığı gözlemleniyor. Derin uyku dönemini (özellikle rüyaları gördüğümüz REM dönemi) düzenli deneyimlemek ise kişinin yaratıcılığını artırıyor.
Ayrıca uyku ile regüle olabilen, duygularımızı kontrol eden amigdala, uykusuzluk durumunda daha negatif duyguları görme, nötr veya pozitif duygular arasında negatifi seçme eğiliminde oluyor. En kritik olan yanlardan biri de düzenli uykunun depresyon, dikkat bozukluğu, bipolar, anksiyete gibi birçok rahatsızlığın da önleyicisi olması.
Bununla ilgili öğrencilik yıllarımda sirkadiyan ritmin gece döneminde (insanlar ile tam tersi bir gece-gündüz döngüsüne sahipler) ışığa maruz tutulan sıçanların depresyonu deneyimlediği bir deneyin parçası olmuştum. Uyuyamamanın ve uyku saatinin bölünmesinin etkileri ile sıçanların bir kısmı depresyon belirtilerini yüzme testinde göstermişlerdi. İnsan beynine biyolojik açıdan çok benzeyen sıçan beyniyle ilgili bu deney, insanlar üzerinde uykusuzluğun ne denli etkisi olduğuna bir kanıt. Katkısı sayısız olan uyku, eksikliğinde ise birçok sağlık sorununun tetikleyicisi oluyor.
Günde 8 saat ve daha fazla uyuyorsanız bu faydaları mutlaka yaşıyorsunuzdur. Eğer uykuyu ikinci plana atıyorsanız ve fırsatınız varsa kendi ritminize göre düzenli uyumayı hayatınızın bir parçası haline getirmek sizlere daha iyi hissettirecek.
İlginizi çekebilir: Pandemi dönemini keyifle atlatmak için birkaç öneri