Her birimizin çok temel dersleri vardır yaşama gelirken, bunlardan bazıları tüm yaşamımızın yapı taşını oluşturur. Tüm algımız bu eksikliğimiz, ihtiyacımız çevresinde döner durur.
Ne yaparsak yapalım, o dersin sınavını hakkıyla vermeden çıkamayız girdiğimiz girdaplardan.
Hayat bizleri her bir yolun sonunda bu sorunu çözmek, onunla yüzleştirmek adına aynı noktaya sürükler.
Bitmek bilmeyen bir ızdırap gibidir bu, üzerimize yapışmış plastik folyo gibi, tutamadığımız, göremediğimiz ama çok iyi bildiğimiz, çıkarmaya çalışırken bedenimizi çizdiğimiz…
Ancak bir kez fark edilince üzerimizdeki plastik kaplamanın nedeni ve varlığı, bizim lanetimiz olan durum, bir anda diğer uca geçer ve bizim en büyük hediyemiz olur.
Bildiğiniz gibi yaşam dengededir, hiçbir şey tek taraflı değildir!
Bu yüzden belki bilmeden severiz o kötü dediğimiz halleri. Dönüştürmeyi, altını üstüne getirmeyi başardığımız anda o, lanetlediğimiz hal, bir anda mucizeye dönüşür, hem de bizi sıkıştırdığı yoğunlukta.
Simyacılık budur! Hepimiz bir şekilde sevgi ve şefkat ile ilgili alırız büyük derslerimizi. Bu temel konular da bununla ilgilidir.
Aileden sevgi ve şefkat alamamış, bu konuda eksik yetişen, terk edilmiş, bir şekilde şiddete maruz kalmış çocuklar; yaşamlarını bitmek tükenmek bilmeyen bir eksiklik, tamamlanmamışlık, aidiyetsizlik, yetersizlik hissi ile geçirirler. Ve bu boşluğu başka şeyler ile doldurmaya çalışırlar…
Bir kısmımız ailelerimiz tarafından terk edildik, bir aile büyüğüne bırakıldık belki…
Bir kısmımız da fiziki olarak ayrılmasak da, aileden gerekli sevgi ve ihtiyacımız olan şefkati alamadık. Belki de erken gittiler dünyadan… Bu bir öksüzlük halidir…
Öksüz çocuklar, sihirli çocuklardır!
Çünkü onlar, içlerinde koşulsuz sevdikleri anne-babalarına ulaşmak için, yüreklerindeki acının boşluğunu doldurmak için, imkansızı olur hale getirirler… Sadece görünür olmak için..
Görülmek de yetmez ama, görüldüklerinin farkına bile varamazlar, o kadar yetmez ki dışarıdan aldıkları ilgiyle daha da büyük işlere, yaratımlara girişirler. Tüm yaptıkları, başardıkları onlar için, bir parmağı şıklatmak gibidir.
İçerideki acı öyle büyüktür ki, bu acıyı yakıt olarak kullanırlar. Bu acı onun aynı zamanda yaşam enerjisidir. Dönüştürünceye kadar, acıdan beslenmeye devam eder. Neşeyi ve huzuru kendine hak görmez. Hayat ile ilgili korkuları yoktur, çünkü en başından en önemli olanını kaybetmişlerdir. ilk tanrıları onları cennetlerinden kovmuştur…
işte tam da bu yüzden, tanrım beni gör diye bağıran bir iç sesiyle, diğer insanların süreç içerisinde yaptıkları tüm dünyevi işleri iki dakikada yaparlar. Planın ardını, insanların içlerini okurlar. Yaralı kalpleri iyileştirmeyi bilirler, çünkü yaraların en büyüğü onlardadır.
Yaratıcılığın, hayal gücünün en renkli hallerini kullanırlar hatta, yaratımlarını gerçeğe dönüştürürler. Her şeyi paylaşmakta özgürdürler, kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur, sevgiden daha değerli hiçbir şey yoktur! Tek ve mutlak ihtiyaçları budur.
Aynı zamanda bu ihtiyaç onların aşil tendonudur…
Bir sevgi kırıntısı karşılığında elleri ve avuçlarındakilerini bir çırpıda bırakabilirler, tüm planlarından vazgeçebilirler, hatta yaşamlarından bile…
Bu sihirli bir çocuğun, hiç bitmeyen hikayesidir…
Anne-baba beni gör der! Yaş aldıkça, yaşam aktıkça, içerideki anne baba diye değil, tanrım beni gör diye yakarmaya başlar…
Çünkü çocuğun algısında fark yoktur! Kızgınlık anne-babaya, dolayısıyla tanrıyadır. Bir noktada hepimiz öksüz çocuklarız, yeryüzünde tanrıya döneceği günü bekleyen…
….
Ne zaman ki fark ederiz, aslında terk eden, terk edilen yok…
Tüm bu acı yapabileceklerini gör, bunlarda ustalaş diye…
Aslında sadece sana hediyelerini göstermek ve vermek için seni dürtenler ordusu karşında görmek istemediğin…
Aslında her şey sevgiden,
Aslında her şey büyük bir aşktan…
Oyun düşer, gard düşer,
Kızgınlığın hükümsüz kalır…
Tanrının seni ne kadar sevdiğini anlarsın,
Ondan asla kopmadığını, hep içinde sonsuz bir bağlılıkla yaşadığını…
Aslında kimin çocuğu olduğunu anlarsın!
Hepimiz yeryüzünün sihirli çocuklarıyız, mucizelerini arayan. Mucizesini bulduğunda hem kendini hem de tanrıyı bulan! Kadim dinler de bunu anlatır başka bir dille, alt metinleri okumak lazım, İsa’nın kim olduğunu bilmek lazım…
İncil der ki, İsa tekrar doğduğunda hepimiz kurtulacağız.
Bu doğrudur, çünkü İsa hepimizin içinde uyanmayı bekleyen çocuktur! Ve o sihirli çocuk uyandığında, mucize gerçekleşir, hapsolmuş olan, kendini görmez olan, tanrı parçacığı olan, özgür kalır…
Kendi mucizenizi yaratın ve uyanın!
Aradığınız mucize, sihir sizsiniz!
İlginizi çekebilir: Özgürlük: Bağımlı olmadan ve yargılamadan sevebilmek