Ahlaki ve politik inançlarımızı paylaştığımızda, bunu bizimle aynı fikirde olmayan insanlara onlardan daha iyi olduğumuzu göstermek, bizimle aynı fikirde olmayanları kötü hissettirmek ve onları utandırmak için yapıyor muyuz? Gerçekten inandığımız ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için herkesle paylaşmak istediğimiz amaçlarımızın olması elbette önemli. Ancak üstünlük kurmak için kendimizi bu amaçlarla bir başkasına dayatmamızda da bir gariplik olduğu su götürmez bir gerçek.
Üstünlük hırsı bugünlerde tüm benliğimize bulaşmış durumda. Klinik psikolog Joshua Grubbs’un anlamlı bir tespiti var; “Belki, sadece belki, çoğumuzun birbirimize karşı bu kadar kötü davranmasının bir nedeni de burada geçirdiğimiz zamanın büyük bir kısmında, bizimle benzer şekilde düşünen diğerlerine gösteriş yapma arzumuzla ilgilidir. Özünde, bazen bizim gibi insanların saygısını ve itibarını kazanmak için karşıt görüşteki insanlara kötü davranışlar sergiliyoruz.”
Bu fenomenle bilimsel olarak ilgilenen Grubbs, 6.000’den fazla katılımcı genelinde araştırma yapmış ve sonuçta edindiği temel bulguları şunlar:
- Ahlaki üstünlük anketinde yüksek puan alanlar ayrıca narsisistik özelliklerde de yüksek puan alma eğilimindedir ve aynı zamanda statü arayışını temel sosyal güdüleri olarak bildirmektedirler.
- Ahlaki üstünlük ile siyasi kutuplaşma arasında bir bağlantı vardır: görüşlerini tek doğruymuş gibi savunan insanların, daha ılımlı olanlara göre ahlaki üstünlük özelliklerinde daha yüksek puan alma olasılığı vardır.
- Ahlaki üstünlük eğiliminde olanların günlük yaşamlarında daha fazla ahlaki ve politik çatışma yaratma olasılığı vardır. Örneğin; “Politik/ahlaki inançlarım nedeniyle arkadaşlarımı kaybettim.” cümlesini sıklıkla kurabilirler ve sosyal medyada siyasi veya ahlaki görüşleri nedeniyle başkalarıyla daha fazla kavgaya girdiklerini söylerler.
- Sanal ortamda başkalarına saldırmayı veya farklı ahlaki veya siyasi inanca sahip olanları alenen utandırmayı ve insanlara düşmanca davranmayı daha sıklıkla yaparlar.
Öfkemizin toplumsal anlamda bulduğu yer elbette ki her zaman üstünlük arayışı ile ilgili değildir. Ancak hiçbirimiz de mükemmel değiliz. Bu nedenle öfkemizi dile getirirken kullandığımız yöntemler hızlıca kontrolden çıkabilir ve çözüm arayışı arzumuz arttıkça başkalarını karalamaya veya onlara kaba davranmaya başlayabiliriz. Bu üstünlük krizinin yaratacağı histeri ise gerçekten savunduğumuz şeylerle olan bağımızı kopartabilir. Üstünlük hırsına giden yol kibir ve saldırganlıkla döşenir. Oysa gerçek zafer başkalarıyla bağlantı kurabilme yeteneğimizin sağlıklı bir çizgide olmasıyla gelir. Bu yazı boyunca değinilen insanlara, asla insanlığa karşı suç işlemiş olanlar dahil değildir; sadece dünyanın daha iyiye ve bütüncüllüğe kavuşması için ortak paydada buluşması gerekenleri anlatma gayesindeyim. Ortak paydamız ise hesap sorabilen insan aklı ve vicdanıdır.
Siyaset çok önemli olmasına rağmen toplumsal kutuplaşmanın hem nedeni hem de sonucudur. Politik olarak aşırılık dilini kullananlar, “karşı taraf” olarak etiketledikleri kişilere karşı nesiller boyu olduğundan daha fazla düşmanlık ve daha az güven duyarlar. Sosyal medyanın kendisi de çatışmayı hızlandırır ve bu, benzer düşünen insanların diğerlerine karşı harekete geçen yankı odaları yaratmasını kolaylaştırır. Bu döngünün tekrarıyla da önemli konuların konuşulmasına halkın katılımı azalır. Oysa belki de bir bütün olarak ihtiyacımız olan şey, siyasetin yeni bir dil ile kullanılmasıdır. Çünkü her nefes alış verişimiz bile siyasetle ilgilidir ve her birimizin kolaylıkla nefes alıp vermesi gerekiyor. Oysa yaşadığımız bu acı dolu günlerde soluduğumuz hava sadece ciğerlerimizi yakıyor.
Bu döngüyü nasıl kırarız?
Başkalarına neyi neden söylediğimizi değerlendirmemiz gerekiyor. Farklı görüşlere sahip biriyle konuşmaya başladığımızda bunu gerçekten bağlantı kurmak için mi yoksa ondan daha iyi biri olduğumuzu kanıtlamak için mi yapıyoruz? Çünkü unutulmaması gereken karşıdakinin de bizden daha iyi olduğunu düşünmesi gerçeğidir. Bu gerçeğe rağmen bağlantı kurabilmek için samimi ve dürüst davranışlar sergilemek vazgeçilmez yollardır.
Sadece sosyal medyanın getirdiği kolay ahkam kesmeciliğin şemsiyesi altında toplanmamalıyız. Günlük yaşamımızda çevremizdeki herkesle samimi ve şefkat dolu bir dil ile bağlantıya geçmeliyiz. Adil, güvenli, özgür ve sağlıklı günlere kavuşmanın çevremizdeki herkesin ortak isteği olabileceğini unutmamalıyız. Saygı elbette sadece karşılıklı olduğunda bu bağlantı kurulabilir ama kişisel olarak toplumda gördüğüm duyarlılığı asla sosyal medyada ya da siyaseti aşırılığın diliyle kullanan çevrelerde göremiyorum. Büyük insani kazanımların, farklılıkların özgürce ifade edilebilmesinin önündeki engellerin kalkmasıyla geleceğine emin olsak ve kimsenin bir diğerinden daha az insan olmadığına kendimizi ikna etsek başka türlü bir toplumsal hayatın yaşanmasına da katkı sağlayacağız. Başka türlüsü mümkün…
Kaynaklar:
Brian Resnick- Moral grandstanding is making an argument just to boost your status
Brandon Warmke- The psychology of moral grandstanding
Scott Barry Kaufman- Are You a Moral Grandstander?
İlginizi çekebilir: Damıtılmış bilgelik: Aforizmalar