Güney Amerika’nın Ibiza’sı, Uruguay’ın St. Tropez’si derler ona. Potanın Perileri, Filenin Sultanları, Uruguay’ın hayranları, Irmak’ın manyaklığı… diye de devam edebiliriz. Az bilindik yerler için böyle antin kuntin yakıştırmalar yapmak adet haline gelmiş desem yeridir. Ama Punta del Este; ne oranın Ibiza’sı, ne buranın Kuşadası! “Başka türlü bir şey” diyebilirim bu cennet şehir için.
Öncelikle Punta del Este’nin tatlı bir Güney Amerika seyahatinin bel kemiği rotaları arasında olduğunu yazımızın serim bölümünde söylemiştim. Hatta yolu Arjantin’e düşenler hiç düşünmeden Uruguay’a feribotla geçsinler rica ediyorum! Zira Buenos Aires’ten tercihe göre 1 saat ya da 3 saat süren buquebus’le bir ülkeden diğerine geçmek çok keyif verici.
Fakat Buenos Aires’ten kalkan Buquebus; Uruguay’ın sahil kasabası Colonia’ya yanaşıyor. Oradan otobüse binerek başkent Montevideo’ya geçebilir, ardından da ya uçakla ya da tekrar otobüsle Punta del Este’ye ulaşabilirsiniz.
Avuç içi kadar mutluluk yeter!
Her seyahate dilimize pelesenk olan bir şarkıyla çıktığımı artık bilen biliyor. Bu seyahatin şarkısı da “Avuç içi kadar mutluluk yeter”di ki, daha da uygun bir şarkı seçemezmişiz farkında olmadan da olsa! Zira Punta del Este’nin en bilindik sembolü “La Mano” ismini verdikleri, kumlara gömülmüş dev el heykeli. Bütün Arjantin yolcuğu boyunca “avuç içi kadar mutluluk yeter” diye diye gezerken, buquebus bilet satıcısı ablanın da “Aa siz Türk müsünüz, benim çok sevdiğim bir şarkıcı vardı” demesi üzerine biz hemen “Tarkan” diye atıldığımızda “Hayır Fatih Erkoç!” demesi de seyahatimize adını altın harflerle yazdıran bir anı oldu…
La Mano demişken biraz açmak gerekirse; Şilili Mario Irarrazabal ağabeyimizin yaptığı bu heykel 1982’den beri Uruguay’ın en kral sembolü diyebilirim. Brava Beach’te bulunan, denizin dalgalı olmasından dolayı sadece sörf yapmak için uygun olup, yüzmek için hiç de uygun olmadığını dile getirmek adına yapılmış bu heykel. Anlayana! “Ee geldik buraya kadar, ne yapacağız?” derseniz de o tatlı parmaklar arasında bir parmaktan, diğer parmağa koşa koşa resim çektirip, bizim yaptığımız gibi yarım gününüzü geçirebilirsiniz. Denize girmek için de Solanas Beach’i tercih edebilirsiniz. Hem orada el-kol çeken, kaş-göz eden de yok!
Benim de canım var, ben de insanım!
Ben Güney Amerika seyahatine bir bohem kafayla çıkmıştım ki sormayın. O nedenle demiştim ki sadece hostellerde kalacağım. Ama tabii gelin görün ki 35 günü devirdikten sonra insan bir insanlığını hatırlamak, güzel tuvaletlere girmek, uzun uzun banyo yapmak, kuş tüyü yastıkta uyumak, insan gibi muamele görmek istiyor! Bu nedenle de benim kadim dostlarım Ömer ve Benzinho ile birlikte Punta del Este’de kendimize bir kıyak yapmak istedik ve muhteşem butik otel Awa’da kaldık.
Çok afedersiniz kendimizi artık sığır gibi hissetmeye başladığımız için Awa’ya girdiğimiz ilk andan itibaren şampanyayla karşılanmamız yüreğimize su serpmişti. Birdenbire insan olduğumuzu hatırlayıp şampanyamızın keyfine vararak, bembeyaz, pufidik yataklı odamıza çıktık. Vallahi 35 günün ardından ranza tepelerinden, akupunktur yatağı kılıklı kazık yataklardan sonra Awa bize bir cennet gibi gelmişti. Fırsat bu fırsat bir saat duş alıp, jakuzi, sauna, havuz… ne varsa hepsini tek tek yaparak rahat bir uyku çekebildik. Otelde o kadar iyi ağırlandık, o kadar ilgi, saygı ve daha bir sürü şey gördük ki dönüşte otobüsle Porto Alegre’ye döneceğimize rağmen utancımızdan uçakla döneceğiz dedik. O nedense!
Gezelim, görelim ve daha bir sürü şey…
Şehrin bel kemiği La Mano’yu gördükten sonra bir atlanmaması gereken yer de Punta del Este’nin bir diğer sembolü olan Casa Pueblo. Uruguaylı ressam, heykeltraş Carlos Paez Vilaro tarafından inşa edilen bu egzantrik evin bünyesinde müze, sanat galerisi ve bir de mini otel bulunuyor…
Conrad Resort and Casino, Soly Luna Home & Spa şık otel seçeneklerinden sadece iki tanesi olurken Punta del Este’yi en jet set yaşamak isteyenler buradan buyurabilirler. Yok efendim ben sosyeteyi sevmem, seveni de sevmem derseniz, güzel bir hostel & bar olan 1949’da kalabilir, bir içki alabilir ya da sitesine girip diğer Punta del Este atraksiyon ve matraksiyonlarından haberdar olabilirsiniz… Yat Limanı, Bikini Beach, marka dükkanlar ve casinoları da görmeden dönmeyin. Hadi bakalım…
Önemli Detaylar:
- Aman diyeyim Güney Amerika’ya sezonunda gidin arkadaş. Brezilya falan yine hep sıcak olduğu için idare ediyor da Uruguay’ın kışında giderseniz bir haftası, bir haftasına uymuyor. Yani ya donabilir ya da pişebilirsiniz. O nedenle sezonda gidin, ne siz üzülün, ne ben sizi üzeyim!
- Sezon dışı gidildiğinde etraf o kadar boş, o kadar boş, o kadar boş (bir daha söyleyeyim mi?) oluyor ki yalnızlıktan bunalıma girebilirsiniz.
- İnsanlar İngilizce biliyor, ediyor ama yine de çok iyi bilmiyor. Dolayısıyla iki kelam İspanyolca öğrenin ki sahilden geçen tek araba bana sorduğu gibi size de yol sorduğunda benim gibi bön bön bakmayasınız…
- Önemli detaylarım pek bir zayıf kaldı bu sefer, o nedenle size içinde Uruguay geçen, benim de çok çok çok sevdiğim Manu Chao’nun bir parçasını armağan ederek bitireyim de gönlünüzü alayım…
Uruguayo Clandestino!
Yazarın diğer yazıları için tıklayın.