Çok severek okuduğumuz bir kitabın mesajını veya sevdiğimiz bir şarkının sözlerini unuttuğumuzda “Yaşlanıyorum sanırım” diyerek hayıflandığımız oluyor. Unutmak yaş ile çok ilişkilendiriliyor. Gerçekten de yaş ile oldukça ilintili olan unutmak / hatırlamak eylemleri bebeklikten itibaren bizi farklı şekillerde etkiliyor. Bebekken yaşadığımız olayların çoğunu hatırlayamıyoruz çünkü aslında beyin hafızada tutacak yeterli olgunluğa henüz erişmemiş oluyor. Yetişkinlik ve daha ileri dönemlerde ise çok farklı sebeplerle unutuyoruz.
Aslında bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçek var ki okuduğumuz, gördüğümüz, izlediğimiz bir şeye dair hafızada %100 bir biriktirme mümkün olmuyor. Bir bilgiyi aldıktan 20 dakika sonra %50’sini, 24 saat sonra ise %70’ini unutuyoruz. Yeni bir bilgi geldiğinde sadece %30’unu saklama kapasitesine sahibiz. Bu kapasiteyi farklı pratiklerle artırmak mümkün. Ebbinghous’un unutma eğrisi de bunun nasıl mümkün olduğunu ortaya koymuş. Aralıklı tekrar, aktif geri çağırma ve anımsatıcılar ile bilgiyi daha uzun süre akılda tutabiliyoruz.
Diğer yandan bilinçli olarak unutmak istediğimiz bir olay varsa bunu yapabilmek de mümkün. Yakın zamanda okuduğum Unutma Dersleri kitabında Nermin Yıldırım’ın çizdiği unutma yöntemi hem ilginç hem de farklı bakış açıları sunuyor. Mazi İmha Merkezi’ne gidip bir türlü aklından çıkaramadığın şeyleri unutmayı sağlayacak samimi ve herkese uygun bir unutma yöntemi anlatmış. Unutmak istediğin, yasını tutmak istediklerini yazarak ve sonrasında silerek unutabilir misin?
Yazmanın hem unutmamak hem de unutmakla bu kadar ilişkili olabileceğini tekrar sorgulattı okuduklarım. Unutmak istediklerini sıralamak, sonra bunları yırtmak veya yok etmek, aslında belki de daha önce vedalaşamadığın bilgi ve gerçekle vedalaşmak gerekiyor bazen. Ayrıca uzun süre geçmişle ve geçmişteki acıyla yaşamaya devam eden birileri için Hertel & Calcaterra’nın savunduğu kötü anın yaşandığı yer ve zamanda yaşadığın olumlu duyguları hatırlama kötü hafızayı unutmaya fayda sağlayabilir.
Unutmak bazen iyi, bazen zor, bazen de gerekli. Örneğin, yeni bir şey öğrenmek için bildiğin şeyi unutman gerektiğini söyleyen pek çok uzman var. Bazen yaratmak istediğimiz hayat için çabalarken alışkanlıkları unutmak gerekiyor. Belki de her gün, “Bugün hangi alışkanlığımı unutarak güne başlamalıyım?” diye sormak gerekiyor. Hayatta hep daha çok bilmek, daha çok öğrenmek, fark yaratmak arzusu taşıyorsanız belki de ilk bilgelik bildiğini unutma bilgeliği olabilir. Bugünkü siz ile yarınki siz arasında bir fark yaratabilmek için mevcut bilgiye sığınmak değil, yeni öğrendiklerine bakmak gerekebiliyor. Hatanın büyülü gücü devreye giriyor bu aşamada. “En çok neyi unutmuyorum?” diye sorduğumda bir hata yaptığımda o hata sonrası öğrendiklerimi unutmuyorum ve her hata bir davranış değişikliği getiriyor. Adam Grant’in Yeniden Düşün kitabında “Yanılma Sevinci” üzerine bir bölüm var ki hislerime tercüman oldu. Bizim düşüncelerimizi onaylayan bir görüş duyduğumuzda mutlu oluyoruz, bazen de karşımızdakini sırf eleştirmek için kendi düşüncemize o kadar körü körüne bağlanıyoruz ki başkasını duymuyoruz. Özellikle fazla öz güven kaynaklı karşındakini dinlememe ve kendi duygusuna, düşüncesine körü körüne bağlanma gerçek bir körlük ve unutmanın önünde bir engel. Yanılmak için çok fazla denemek, bazen hiç konuşmadan dinlemek ve çıkarımlar yapmak gerekiyor.
Yanılabiliriz, başaramayabiliriz, düşebiliriz, çıkabiliriz. Bunun sonunda ufacık bir güçlenme veya öğrenme varsa asıl başarı yanılma başarısına dönüşebilir. Kendi bildiklerimizi unutmaya meyilli bir bakış açısı sizi ilişkilerinizde, işinizde, kendinizle geçirdiğiniz vakitte daha mutlu bir kişi haline getirebilir. Şimdiki siz ve geçmiş sizin arasında bol alan açmaya çalışın, hafifleyin ve kendinizi yeniden keşfedin. Hataların keyfini süreceğiniz güzel bir Şubat ayı diliyorum.
İlginizi çekebilir: 4 adımda rutinin dışına çıkın: 2022’de değişime rutinlerden başlayın