Yazı yazmanın ruhumda uyandırdığı mutluluğa her daim yer veriyor olsam da, aslında beni nasıl hayata bağladığını, tüm işi gücü bırakıp, ıssız bir adaya yerleşip, bütün gün sadece müzik dinleyip, yazı yazmak istediğimi ne kadar dile getiriyorum bilmiyorum doğrusu.
Başka bir yazımda yine bahsetmiştim. İlk günden beri hep birbirinden farklı konuları buluşturdum sizlerle. Bazen çevreyle ilgili, bazen filmlerle, bazen başarılı kadınlardı yazıya döktüklerim, kimi zaman hislerim. Engelleri aşanlardan da bahsettim, yeri geldi ‘her daim’ uygulayamasam da, mutluluğun kendimce formülünü de verdim. Bambaşka konulara değinsem de her yazımda, inanın bir şeyden hiç vazgeçmedim…
Umut! Ah o umut yok mu, en zor anda bile hissettiğim(iz).
Benimki biraz değişik aslında. Yeri gelir, hiç olmadık zamanlarda Dünya’nın en karamsar insanı olabiliyorken, kimi zaman nasıl da Polyanna’ya dönüştüğümü beni tanımayanların anlaması kolay değil de, tanıyanlar da anlam veremiyor ya neyse 🙂
Umut diyorum albayım, her seferinde yerle bir olsa da yeniden inşa edebildiğim…
Birçok insan, kim bilir nasıl da güzel bir hayatım olduğunu düşünüyor, bilmez miyim. Nasıl düşünmesinler ki? Hayatlarımızı örümcek ağı gibi sarıp sarmalamış olan sosyal medya ve yanılgısı olduğu sürece bunun önüne hangimiz geçebilir ki?
Aslında çok da güzel bir hayatım olduğunu söyleyebilirim. Aç değilim, açıkta değilim tıpkı eskilerin dediği gibi. Hiç kimseye muhtaç değilim, en önemlisi benim de, sevdiklerimin de sağlığı yerinde ya, gerisi vız gelir tırıs gider.
Ya bunca savaşın, bunca kötülüğün, bunca iktidarsızlığın içerisinde hala hayatta olmama ne demeli?
Yaşanılan onca acıya rağmen güzel şeyler de olmuyor mu hayatlarımızda? Oluyor elbet, olmaz mı! Hem de her birimizin hayatında inanın bana. Çok acı olacak bu söyleyeceğim belki ama evladını kaybedenlerin bile hayatlarında onları mutlu eden olaylar yaşanmıyor mu, kalpleri her daim paramparça olsa bile, onların da hayatına güzellikler dokunmuyor mu dersiniz?
Başka evlatları varsa mesela, onların varlığında, onların sevinçlerinde mutluluk bulmuyorlar mı? Ya da hasta olan bir yakınlarının iyileştiğini duyduklarında kalpleri huzurla dolmuyor mu? Sevdikleri biri mesela, evlendiğinde veya bir bebek dünyaya getirdiğinde ya da hayallerini gerçekleştirdiğinde? Kim bilir belki de bambaşka bir sebep…
Evet hayat çok garip… Evet yeryüzünün bizden aldığı canlarımızı kaybetmiş olmanın acısını hiçbir şey telafi edemeyecek belki ama içimizde her daim yeşeren umut da güzel şey değil mi? Lütfen öldürmeyelim onu, lütfen öldürmesinler onu…
Gerçek hayattan değil de dizilerden örnek verecek olursam, Friends’in Rose’u da HIMYM’da Ted de aşka olan inançlarını hiç kaybetmediler mesela ilk bölümden son bölüme kadar, her iki dizinin sonu da mağlumunuz 🙂
Sadece aşk için değil elbette bu söylediklerim.
Hadi gelin gerçek hayattan başarı örneklerine değinelim.
Okuduğumuz, gördüğümüz, bildiğimiz, belki de izlediğimiz başarılarla dolu hayatlara imza atan o kadar insan, umudunu bir an olsun kenara atsaydı ne mi olurdu halimiz dersiniz? Ben söylemeyeyim siz bir düşünün isterseniz…
Aslında benim umut ile ilgili düşüncem ne biliyor musunuz? İnanıyorum ki, içimizdeki çocuğu yaşattığımız sürece, işte o zaman içimizdeki umudu da her daim koruyabiliriz. Siz ne dersiniz?
Unutmayın, umut varsa hayat da vardır…
Sağlıklı, umutlu yarınlara…
İlginizi çekebilir: Ben de kendi yolumda mıy(d)ım acaba?