Hayatımızda yüreğimizi sıkıştırırken adım atmamızı engelleyen her şey için ne çok kullanıyoruz şu cümleyi: “Asla bırakamam, asla yapamam!”
Oysa kalbimizi sıkıştıran her şeyi asaletle bırakabilir, sağlıkla kalpten vedalar edebiliriz. Liste anbean kendi deneyimlerimize göre şekillenir: Arkadaşlık, sevgililik ilişkilerimiz, iş seçimlerimiz…
Nasıl yoga matının üstünde dişimizi, nefesimizi, yüzümüzü sıkarak yaptığımız pozun bize ufacık bile olsa ne fiziksel, ne zihinsel, ne de ruhsal olarak faydası yoksa, hayatta da hâlihazırda bizim için bitmiş bir durumu yüreğimizi sıkıştırarak yapıyor olmamız, o durumu sevdiğimiz anlamına gelmez.
YOGA MATINDA İLK İDRAK ETTİĞİMİZ şey şudur: Zamanı geldiğinde bedenin bilgeliğinin bizi suyun akışı gibi sıkışan yerden yeni olasılıklara götürecek olması ve böylece zor pozların sıkışmadan meydana gelmesidir. Tıpkı hayatın kendisi gibi değil mi? Karanlık, sıkıştıran deneyimlerin vakti geldiğinde yeni bir yaşama gebe olması gibi…
Konu ister yoga pozu olsun, ister her türlü ilişki dinamiklerimiz olsun, isterse iş seçimlerimiz olsun… İnsanın inatla tek bir seçeneği işaretlemesinin nedeni, başka bir olasılığın mümkün olmadığına inanmasından ileri geliyor.
“Nasıl olsa bir başka türlüsü olamaz!”
A yolundan B yoluna başka türlü gitme yolu olmadığına kendimizi inandırıyor ve arkadaşlar, aslında kendi basiretimizi kendimiz bağlıyoruz! Oysa kocaman yaşamda sonsuz olasılıklar var ve ana yolumuzu bulana kadar sonsuz ara yollardan geçebiliriz ya da bulunca da yine ara yollara sapabiliriz.
Yoga pratiğine başlayalı birkaç sene olmuştu. Sevdiğim bir adam vardı. Bir sürü el dengesine hazırlık hareketleri gösterirdi. Hiçbirini yapamazdım, ne kadar güçsüz olduğumu söyler dururdu. Ben de öyle olduğuma inanır, üzülür, sevmediğim şeyleri onun dediği gibi “güçlü” olmak adına yapardım. Dürüst olmak gerekirse onun bana iyi gelmediğinin de farkındaydım ama bu farkındalıkla bir eyleme geçecek cesaretim yoktu.
Çünkü bilmek ve idrak etmek iki ayrı öğretidir. Bilme halinden idrak etme haline geçmenin yolunun tabii ki bedeli vardır, arkadaşlar! Bu bedeli öğrenmeye, ödemeye hazır olduğumuzda hayat, öğrenmek istediğimizi öğreten öğretmen olarak iş başındadır.
“Merhaba” demek gibi kolay olmuyor sağlıkla veda edebilmek. Modern insan merhaba dediği gibi anlayışla “Bana kattıkların için teşekkür ederim, güle güle” diyemiyor, tüm olanları unutup suçlamaya başlıyor. Oysaki hepimiz birbirimizin hayatında bir sonraki durağa geçmesi için yardım eden yoldaşlarız.
Yani ne o adam, ne de o kadın suçlu! Bu sinir bozucu geldi, değil mi?
Soru basit: Seni sıkıştıran hislerle ne yapmak istiyorsun? Sürekli yakınmak yerine yeni bir olasılık yaratmaya ne dersin? “Ama ben yapamam, yaparsam ölürüm” gibi cümleler zihninden dökülüyorsa, merak etme, tüm hücrelerinde var bu yeti. Nefesinde var bu özellik. Her aldığın nefesi, veriyorsun. Nefesi almak için vermek zorundasın ve bu zaten doğuştan beri seninle. Her hücrende var, sende var. Hayatın sana sunacaklarını alman için seni sıkıştıranlardan özgürleşmen gerekir ki yer açılsın. Ve evet, burası herkesin hayat öyküsüne göre vahşileşebiliyor.
“Ama o bana bunu yaptı” gibi cümleler geçiyorsa içinizden, hepimiz anne karnından bu yana koşullar ve koşullandırmalarla bir şeylere yönelip duruyoruz. Bazen kendi acılarımız sahnenin başkahramanı oluyor, bazen ise coşkumuz. Çoğu zaman neden yönlendiğimizi anlamadan acımızın başkahraman olduğu yönlenme ile seneler geçirebiliyoruz. Ve arkadaşlar, hepimiz için durum aynı!
Yani hepimiz kendi yolumuzu arıyoruz ve ararken bir şekilde bilerek ya da bilmeyerek kırıp döküyoruz ama sizin hikâyenizdeki kötü, başkasının hikâyesindeki en mükemmel kişi olabilir. Yani siyah ve beyaz hep iç içe aslında. Vadesi dolmuş her şeyi nazikçe bırakabilirsin. Bu senin kötü olduğun anlamına gelmiyor.
Yoga uzmanlık programlarında ya da özel derslerde öğrencilerle başka bir bağ kurarız. Öyle bir bağ ki, aslında ego bu bağın hiç bitmesini istemez ama eğitimlerde hep bir yere kadar kol kola yürüdüğümüzü ve benim görevimin bana bağımlı öğrenciler, hocalar yetiştirmek olmadığını söylerim. Öğrencilerimin, hocalarımın benden alacakları bittiğinde onları nazikçe bırakabilmek de hocalığa dairdir. Ve bu bölüm çok duygusaldır. Bir parçanız bırakmak istemez, ama bitişleri okuyabildikçe okyanusa bıraktığınız her deniz kabuğunun sizi de özgürleştirdiğini görünce gerçek sevgiyi deneyimlersiniz.
Yaprağın kendini toprağa bırakmasında da kocaman bir aşk vardır. Yaprak, ağacın parçası olduğunda da, toprağın parçası olduğunda da hep bütündür. Onu bütün yapan, ne ağaç ne de topraktır. Yaşama duyduğu saf güven ve bunu zarifçe yaşama isteği onu bütün yapar.
Derin bir nefes al ve arkana bak. Yavaş yavaş anıların canlanmasına izin ver. Nasıl vedalar ettiğini gözlemlemeye başla. Sana kendin hakkında bir sürü şey anlatacaktır veda etme şeklin. Vedalarınız kendinizle ilgili çok şey söyleyecektir, eğer duymaya hazırsanız. Çünkü bir arkadaşlığı, işi, ilişkiyi nasıl bitirdiğiniz kim olduğunuz hakkında çok şey söyler.
Sahi siz nasıl veda edersiniz?
İlginizi çekebilir: Sağlıklı ilişkiler kurmak için önce kendinizi sevin