Tutkunu biliyor musun? Neleri sevdiğini, nelerden ödün vermeyeceğini, neleri onurlandırmak için yaşadığını, kimlerle bu tutkuyu paylaşacağını hiç düşündün mü?
Tutku hayatının neresinde? Sözlükte; istenç ve yargıları aşan güçlü bir coşku diye tanımlanıyor. Yargıları aşan güçlü bir coşku bile tutkunun gücünü anlatmaya yetiyor… Hani tabiri caizse “Elalem ne der?” korkusundan uzaklaşan, dingin ruh hali ve kuvvetli bir istekle içinde yanan o ateşi kastediyor. Sahi sende var mı? Varsa hangi alanda seni aydınlatıyor, ısıtıyor?
Tutkusunu kaybetmiş ya da bulamamış insanlar bana ışıkları yanmayan evleri hatırlatıyor. Özellikle kışın yürüdüğüm sokaklarda kafamı kaldırıp evlere bakarım. Evlerin ışıklarına… Bazı evler sarı ışıklarıyla nasıl sıcacık duruyor, bazılarında ise soğuk floresan lambalar var. Evlerin ışıklarına karakter analizi yapmış olmamayım, sadece bendeki karşılıklarından bahsediyorum. “Evlerin ışıkları bir bir yanarken, bendeki karanlığı bir de bana sor” diyor yani Erol Evgin, işte öyle bir şey…
Evlerin ışıkları sıcaklığı anlatıyorsa insanın tutkusunu da gözlerindeki ışık belirliyor diye düşünüyorum. Yaşama sevinci olan insanın göz bebeklerinde havai fişek patlaması olur sanki. Sürekli bir ilgiyle gözlerine bakmak istersin. Rengi, şekli fark etmeksizin hem de. Hem anlatıyordur hem yaşıyordur. Sana tutkusuyla ilgili gözlerinin içinde ön gösterim yapıyordur.
Aynaya bakarsan sende var mı yoksa anlarsın… Bir işe girerken, bir projeye başlarken kalbin heyecanla atıyorsa ve duyduğun mutluluğun hacmi çok genişse anlarsın… Daha leb demeden leblebiyi anlayan insanlarla bir aradaysan hemen anlarsın. Anlamana izin vermeden, bir bakmışsın yaşam biçimin haline gelmiş tutkun, hissedersin. Hani onu çekince yeri doldurulamayan hal var ya, işte odur tutku.
Tutkunu kime, kimlere anlattığına da dikkat et. Tutkulu insanın anlatışındaki sihir, dinleyene de geçer. Dinleyen bu sihire kapılır ve adeta kopyalar, kendinin sanır sonra bu hali. Bir bakmışsın dinleyici diye anlattığın kişi, tutkuna ortak olmaya çalışıyor. Hatta tutkunu sahiplenmiş, altına kendi imzasını atmış. “Benimdir” diye çabalasan da, geçmiş olsun durumu olur ilk aşamada. Zaman her şeyin ilacı, sonra ne mi olur? Tutkunu kopyalan kişide yük olur bu durum, zira kopyalar aslını yaşatır sözünü deneyimler. Tutku sahibi için bir iç motivasyon, onu hakkı olmadığı halde kopyalayan için yangın olur. Nereye koyacağını bilemez bu ateşi.
Tutkunu biliyorsan ne güzel, ne mutlu sana… Bir de sahip çık tutkuna. Sende kalsın en özel kısımları. İlham vermek güzel, ilham verici konuşmak değerli, hatta ilham kaynağı olmak çok anlamlı. Aslolan tutkunu anlatmaktan ziyade, onu yaşayabiliyor musun?
Sana tutkunla ilgili birkaç tavsiyem var: Tutkun sana ait olsun, eylemlerin içinde bulunsun, sana yaşam kaynağı olsun. Yatağını besleyen bir kaynak suyu gibi olsun. Çevresindeki habitata saygılı, kendisiyle birlikte coşacak, senin tutkunla parlamana köstek değil, destek olacak insanların olsun. Bu insanları nereden mi tanırsın? Seninle ilgili konularda, kendisini işin içine dahil etmeden, seni aktif bir şekilde dinlemesinden. Sana özel konularda kendisini sürekli ön plana almamasından. Seni dinlerken arka planda kendi planını yapmamasından.
Tutkunu bul, sahip çık ve tutkunla yaşa. İnan hayatın daha anlamlı olacak.
Sevgimle…
İlginizi çekebilir: Mucizeyi görebilmek: Her adımında karşına çıkan mucizelerin farkında mısın?