X

Türkiye’nin ilk açık hava CrossFit yarışması Battle of Bosphorus’un ardından

3 Mayıs Cumartesi günü Türkiye’de ilk defa açık alanda yapılan, Reebok sponsorluğundaki CrossFit yarışması Battle of Bosphorus gerçekleşti. Daha önce bir yazımda bahsettiğim gibi, arka arkaya düzenlenen 2 yarışmanın ilki olarak Battle Of Bosphorus, 15 Haziran’da yapılacak olan İstanbul ThrowdownBattle of Bosphorus gerçekleşti. Daha önce bir yazımda bahsettiğim gibi, arka arkaya düzenlenen 2 yarışmanın ilki olarak Battle Of Bosphorus, 15 Haziran’‘a göre benim gibi CrossFit geçmişi çok uzun olmayan birisinin de katılabilmesi (yani elemeleri geçebilmesi) ve elemelerden sonra yarışmaya seçilen sporcu sayısının daha fazla olması (17 kadın ve 46 erkek) açısından çok sevindiriciydi. Ayrıca Caddebostan sahilinde tüm izleyicilere açık bir organizasyon olarak yapılması bakımında hem CrossFit’in tanıtılmasına, hem de yaygınlaşmasına çok önemli katkıları olduğu aşikar.

Türkiye’nin ilk açık hava CrossFit yarışması

İstanbul Throwdown ise hem Türkiye, hem de yurt dışından gelen katılımcıları ve daha da zorlu eleme WOD’larıyla (Workoutof the Day, yani bir sistem dahilinde planlanmış, belli bir süre veya tekrar sayısı hedefi doğrultusunda yapılan hareketler dizisi) seyircilere (araya karışan benim gibi ‘newbie’lerden ziyade) yalnızca üst seviye atletlerden  oluşan bir mücadele ve bu sayede CrossFit’i tüm teknik ve estetik yanlarıyla tanık olma fırsatı sunacak gibi duruyor.

Biraz CrossFit tarihçesi

İlk olarak 2007’de California’da bir çiftlikte yapılan ve en büyük özelliklerinden biri başından beri hep açık havada gerçekleşmesi olan CrossFit Games, ancak 2010 yılında profesyonel bir spor kompleksinde organize edilmeye başlamış. 2011’de ise 10 yıllık bir anlaşma ile Reebok sponsorluğunu almış ve adı artık “Reebok CrossFit Games” olmuş. Elemeler dahil katılımcı sayısı ise yaklaşık 70’ten 138.000’e ulaşmış.

Daha önce İstanbul’da box’ların (CrossFit jargonunda salon veya ‘gym’ yerine ‘box’ kullanılıyor) kendi organize ettikleri 3 yarışma yapıldı; fakat hepsi ancak hali hazırda bu sporu yapanlar ve yakınlarına hitap edebilecek büyüklükteydi. Bunlardan CrossFit 34’te gerçekleşen All Stars , Eda ile CrossFit sevdamızı körükleyen etkenlerden biri olmuştu.

Bu bakımdan CrossFit 1453 ortaklığıyla gerçekleşen Battle Of Bosphorus ve gelecek ay BJK Çilekli tesislerinde CrossFit 34 tarafından yapılacak olan İstanbul Throwdown, CrossFit’in Türkiye’deki potasiyelinin ne kadar büyük olduğunun birer göstergeleri adeta.

İşte Battle of Bosphorus’tan yarışmadığım sıralarda çekebildiğim kadarıyla 1. ve 2. WOD’lar.

Kısa bir yarışma deneyimi

Yarışma sabahı Caddebostan’da etkinlik alanına yaklaşırken, o ana kadar internetten izleyebildiğim açık hava CrossFit yarışmalarının atmosferini bir anda karşımızda bulduk: İzleyiciler için kurulmuş tribün ve yarışmacılar için tepelerinde kulvar numaralarının bulunduğu pull-up station ile yerlerde yarışmaların içeriğine uygun şekilde kulvarlar boyunca mesafe belirten sayıları görmek çok heyecan vericiydi.

Katılımcılar, aileleri, arkadaşları ve çeşitli CrossFit box’larından destek olmaya gelenler, antrenörler herkes çimlerde ya uzanıyor, ya esniyor, ya selamlaşıyor, veya sohbet ediyorlardı. Yani tam da o gün pırıl pırıl parlamaya karar veren yakıcı güneşe rağmen etrafta bir nevi festival havası vardı. Tam da o sırada eleme skorlarımızı onaylatmak için gitmiş olduğumuz CrossFit Pars’ın kurucusu ve baş antrenörü Erdem Dinç ile karşılaştığımda şunu söyledi: “Güneşin altında yarışmak başka bir şey ve burada maalesef açık havada antrenman yapma alışkanlığımız pek yok. Herkes normalden daha fazla dehidrate olacak (su kaybedecek) ve bu atletlerin performansını etkileyecek çok önemli bir faktör” (Erdem’in cümlesi tam bu olmayabilir, ama ana fikir buydu).

Hal böyleyken, 10.30’da başlaması beklenen yarışmanın gecikmeli start alması, yarışmacılara yönelik bir “athlete briefing” (bilgilendirme) yapılmaması ve yarışmacıların hangi sırayla yarışacakları konusunda bilgilendirilmemeleri, güneşe ve sıcağa daha uzun süre maruz kalmaları anlamına geldi. Yeri gelmişken şunu söylemek istiyorum: beni en çok mutlu edecek şeylerden biri, bu yazının açık havada yapılması bakımından ‘ilk’ sıfatına sahip olan Battle of Bosphorus’un benzeri yarışmaların daha da başarılı şekilde gerçekleştirilmesine ufak da olsa bir katkı sağlaması olacaktır.

Hem etkinliği izlemeye, hem de destek olmaya gelen arkadaşlarımdan Eren’in yaptığı videoda “death by Burpee” sırasında can çekişme hallerim

Şahsi deneyimimden kısaca bahsetmek gerekirse; Wod 1A’nın kardiyo ağırlıklı ‘Death by Burpee’si esnasında kendimce makul bir performanstan sonra, bunun devamı olan Wod 1B’nin yalnızca teknik ve güç gerektiren yükselen ağırlıklarla ‘Hang Clean Squat’ında (silkme ardından squat’a oturma) ancak 30 ve sonra 35kg kaldırabildim (daha önce antrenmanlarda bu hareketi 35kg ile bile yapmamıştım). Fakat aynı harekette benden daha ince cüssesi olan kadınların (özellikle yarışmanın 1.si Neyran Tekeli’nin) 72,5kg’ya kadar varmasını izlemek çok büyük bir keyifti. Bu, CrossFit’te düzenli antrenman ve güç kadar tekniğin ne kadar büyük önem taşıdığının en güzel kanıtıydı.

Aslında yarışma atmosferinin sporculara bir diğer katkısı da; o anın adrenalini, heyecanı ve azmiyle antrenmandakinden daha iyi bir performans gösterme ihtimalini yaratması. Örneğin, arkadaşımız olan personal trainer Samet Bayraktaroğlu ilk açık hava CrossFit yarışması deneyiminde, ‘Hang Clean Squat’ esnasında 105 kg ile PR (Personal Record) gerçekleştirdiğini, yani öncesinde antrenmanlarda 95kg olan “en iyi”sini, yarışma esnasında 105’e çıkarmış olduğunu söyledi (ve finalde yarışmaya hak kazandı).

Solda yarışmanın 1.si (ve yarışmaların babası olan CrossFit Games’in Asya bölgesi 8.si) Utku Tuncer ve sağda Samet Bayraktaroğlu, Wod 1 A yani ‘Death by Burpee’ sırasında.

En başından beri finalde yarışma iddiası taşımıyordum, ama yarışma atmosferini deneyimlemek ve finale kadar yarışma fikri çok heyecanlandırıyordu. Fakat dinlenme arasının bitmesiyle beraber, Checkmat Istanbul’dan beraber katıldığımız iki arkadaşımızla 2. kısım Wod’larında da yarışma fırsatımız olacağını zannederken, elemelerin ilk antrenman sonrası yapıldığını öğrenmek hevesimizi kursağımızda bıraktı diyebilirim (‘athlete briefing’inin önemi!).

Daha nicelerine

Bu bakımdan yarışma gününe dönersek, tüm katılımcıların rahatlıkla hem fikir olacakları konu, sporculara ayrılmış dinlenme, ısınma veya sadece yakıcı ve yorucu güneşten korunmak için özel bir alanın olmaması ve var olan ısınma alanının yeterince geniş ve net şekilde ayrıştırılmış olmaması gibi gözüküyor. Oysa tüm CrossFit yarışmalarında olduğu gibi, Battle of Bosphorus’ta da 1 gün içinde arka arkaya gerçekleştirilen bu denli yoğun antrenmanların arasında ‘recovery’, yani iyileşme-dinlenme, atletik performans için çok büyük önem taşıyor.

Ayrıca üst seviye katılımcıların hissettikleri en önemli eksikliklerin 2.si ise leaderboard’un olmaması. Oysa her sporcu başına bir hakem düşüyor ve hakem, denetlediği sporcunun puanını o an sayıp işliyor. Antrenman bitiminde ise hakemin tuttuğu skor kağıdını sporcunun imzalaması gerekiyor. Dolayısıyla her Wod’dan kısa bir süre sonra tüm skorları ve lider tablosunu yayınlamak mümkün ve hatta ileri seviye CrossFit’cilerin strateji kurmaları için son derece gerekli. Aslında yarışmanın elemeleri için kayıt esnasında kullanılan Wodcast’in (Simple CrossFit event scoring, yani web tabanlı kolay CrossFit yarışma skoru tutma aplikasyonu) yarışma esnasında da kullanılmış olması herhalde herkesi çok rahatlatırdı.

Ayrıca bu ve benzeri CrossFit yarışmalarının çoğalarak artacaklarını düşünürsek, bir sonraki yarışmaya kadar üstlerine çok önemli rol düşen hakemlerin de daha çok tecrübe edinmeleri mümkün olacaktır. Son olarak, hem bu yarışmanın, hem de dünyada CrossFit’in ana sponsoru Reebok’ın, Battle of Bosphorus ve onun dahil olduğu Fitness Tour Istanbul‘u sosyal medyada daha aktif şekilde yayması çok memnun edici olurdu.

Memduh Bilgen’den Hang Clean Squat.

‘Egonu kapıdan içeri girerken dışarda bırak’

Spor akademisi geçmişinin üzerine uzun yıllar antrenörlük deneyiminin ardından, antrenman sistemleri arasında en iyisi olarak gördüğü CrossFit’te ilerleyen Memduh Bilgen’le yaptığımız bir kouşmadan, CrossFit’in büyüme ve yaygınlaşma biçiminin mitoz bölünme şeklinde olduğu benzetmesi geldi aklıma. Yani yeni hücrelerin birbirlerinden çoğalmaları gibi, CrossFit yapanlar da birlikte öğrenip, beraber çalışıp, daha sonra ayrı yollarda edindikleri bu sistem ve bilgiyi aktarmaya devam ediyorlar ve böylelikle CrossFit de aynı düzey ve içerikte büyüyüp yaygınlaşıyor.

Sonuç olarak bence CrossFit’in Türkiye’de büyük bir potansiyeli var ve bu potansiyeli gerçekleştirmekte, onu oluşturan ‘community’ olarak bizlerin sorumluluğu büyük: Zira CrossFit Türkiye’de ‘community’si, yani onu oluşturan topluluk kadar güçlü olabilecek. Güçten kastım ise fiziksel gücün çok ötesinde bir güç: Yalnızca belli bir box’a veya atlete yararı olacak kısa vadeli bakış açıları yerine, tüm camiaya, CrossFit’i sağlıklı ve bilinçli şekilde yapacak bir kitle yaratacak şekilde yaygınlaşmasına katkısı olacak, işbirliği ve yapıcı rekabet içeren adımlardan doğan bir tür güç. Başka bir deyişle; ne kaslarımızı, ne de egomuzu gereğinden fazla şişirelim.

 

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. tıklayınız. 

 

Gözde Mimiko Türkkan: Gözde Mimiko Türkkan, fotoğraf, sanatçı kitabı, video gibi çeşitli medyumları kullanarak toplumsal olarak inşa edilmiş kimlikler ve cinsiyet rolleri üzerine çalışmalar üretir. Eserleri, 2010’da Londra’da Central Saint Martins’de güzel sanatlar bölümünde yüksek lisansını tamamladığından beri yurtiçi ve yurtdışında çalışmaları sergilenmektedir. Öte yandan 15 yıl kadar önce başladığı dövüş sporlarına olan ilgisini ve deneyimini paylaşmak için Muay Thai ve CrossFit temelli dersler verdi. Ayrıca İstanbul’un ilk amatör koşu gruplarından olan İstanbul Koşu Kuvvetleri’nin ve Sosyal Güçlendirme için Spor ve Beden Hareketi Derneği BoMoVu’nun kurucularından. Muay Thai haricinde partneriyle beraber hayatlarında düzenli yer edinmiş snowboard, dalga sörfü, CrossFit, koşu ve yoga gibi sporlar ve bedensel aktivitelerini @sync.riders hesabından paylaşmaya devam ediyor.

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?



Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale