X

Türkiye’nin caz divaları: Ayten Alpman, Nükhet Ruacan, Sevinç Tevs

Bu hafta Flow Radyo olarak köşemizi, Türk müzik tarihinin kadın caz “divaları”na ayırıyoruz. Özellikle 60 ve 70’lerde, caz müziği Türkiye’de oldukça popülerdi ve bu müzik türünü Türk dinleyicilerle tanıştıran, sevdiren 3 büyük divanın; Ayten Alpman, Nükhet Ruacan ve Sevinç Tevs, bu kültürün ülkemizdeki en önemli temsilcileri olduğunu tekrar hatırlayalım ama öncelikle caza, Türkiye’de caz tarihine kısaca bir değinelim.

Türkiye’de cazın tarihi

Caz Türkiye’de, 50’lilerde popüler olmaya başladı. Bu süreçte akla gelen ilk isimler, sakasafon sanatçısı Tuna Ötenel ve bas sanatçısı Kudret Öztoprak, Erol Pekcan ve Metin Gürel’dir.

1982 yılında kurulan TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası ise Türkiye’nin ilk orkestrasıdır.

1960’lı yıllara geldiğimizde Türk müziğinde yeni yeni denemeler yapıldığını görürüz. 60’lı ve 80’li yıllar arası Türk müzik tarihi için önemli bir süreçtir: Sadece caz anlamında değil, Avrupa’nın 60’lı yıllardaki politik ve sosyal değişimi, kültüre ve doğal olarak müziğe de yansıdı. 60’lı yıllarda Avrupa’nın farklı coğrafyalarında çalınmaya başlanan rock ve türevleri Türk müzisyenlerini de etkiledi.

Batı tarzı müzik biçimlerini Anadolu ezgileri ile birleştiren (döneme göre) yeni bir tarz yaratıldı ve bu avant-garde deneysel rock türü, cazın da popülerleşmesine zemin hazırladı. 1960 yılında ilk caz dergisi Duygu Sağıroğlu tarafından çıkartıldı ve dergi o dönem oldukça popüler oldu.

70’li yıllara gelindiğinde ise caz, Türkiye’de popüler müziğin gerisinde kaldı (hatta bu süreçten Ayten Alpman oldukça etkilendi ve belli bir süre caz söyleyemedi). Bu yıllarda piyanist Emin Fındıkoğlu, daha sonra Türk popunun duayenlerinden olacak Arto Tunç ve Onno Tunç, Türk cazının devlerinden gitarist Neşet Ruacan ile bir topluluk kurdu. Hemen hemen aynı yıllarda Taksim’de açılan “Fuaye” adlı kulüp, İstanbul’un ilk caz kulübüydü.

1973’ten itibaren İstanbul Müzik Festivali’nde caz’a bir bölüm ayrıldı. Miles Davis, Chick Corea, Keith Garret, Wyton Marsalis gibi caz dünyasının ünlü isimleri o yıllarda İstanbul’a geldi. 1985’te Bilsak’ta Neşet Ruacan ile gitarist Önder Foçan’ın topluluklarının ve Emin Fındıkoğlu’nun sanat yönetmenliğini yürüttüğü Bilsak Caz Festivali adıyla ilk caz festivali gerçekleşti Bu festival, İstanbul’un caz yaşamını o dönem oldukça hareketlendirdi.

Bu kısa girişten sonra Türk caz tarihinin 3 büyük divasına yer açalım. Bu konuda ise akla gelen ilk isim Nükhet Ruacan.

Nükhet Ruacan

Nükhet Ruacan 1951 yılında İstanbul’da doğdu. Okul yıllarında müzikle haşır neşir olmaya başladı ve bu yüzden okuldan çok müzikle ilgilendi. Kendisi, ünlü caz gitaristi Neşet Ruacan’ın kız kardeşidir aynı zamanda. Dinlediği ünlü caz sanatçıları Nina Simone, Nancy Wilson, Sarah Vaughan, Bill Evans, John Coltrane, Miles Davis, Ron Carter, Ray Brown, ona ilham oldular ve onu caza yaklaştırdılar.

Nükhet Ruacan’ın müzik dünyasına girişi Emre Fındıkoğlu sayesinde gerçekleşti. 1970’lerde Fındıkoğlu Orkestrası ile İsviçre’ye ve Norveç’e gitti. 74’te İsviçre’de caz söylemeye başladı. Ruacan aynı zamanda ünlü caz sanatçısı Tommy Dodd orkestrasıyla da çalıştı ve ABD’de de çok beğenildi. 77 yılnda ülkeye dönünce pek çok caz festivaline katıldı.

Bülent Ortaçgil’in ünlü albümü “Benimle Oynar Mısın”da vokal yaptı. “Ruacan” adlı bir plağı da olan sanatçı, Kültür Bakanlığı adına Çin ve ABD’de konserler verdi. 1984’te “Hayallerinin Işığında” şarkısıyla Eurovision’a katıldı. Ayrıca müzisyenliği kadar akademik çalışmaları ile de kendinden söz ettirdi. 10 yıl kadar Bilgi Üniversitesi’nin Müzik Bölümü’nde hocalık yaptı. (Kaynak: Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı 2008) 7 Mayıs 2007’de lösemi hastalığı nedeniyle hayatına gözlerini yumdu.

Ayten Alpman

Türkiye’de caz tarihinin kadın divalarından ikincisi, çoğu kişinin adını daha çok bildiği Ayten Alpman. 1930 yılında İstanbul Yeşilköy’de doğan sanatçının müzikle tanışması İlham Gencer sayesinde oldu. Daha sonraki yıllarda onu müzik dünyasında yukarılara taşıyacak olan yeteneği İlham Gencer tarafından göz ardı edilmedi ve kendisine solistlik teklifinde bulundu ve Alpman bu vesile ile İstanbul Radyosu’nda programa başladı.

Radyo programında ilk söylediği parça ise “You’re Always On My Heart” idi. Radyonun ardından farklı kapılar Alpman için açılmaya başladı ve Taksim Belediye Gazino’sunda çıkmaya başladı. Sahnede söylediği ilk şarkı yine “You’re Always On My Heart” oldu. Yeteneği ve sahnedeki performansı git gide kulaktan kulağa yayıldı ve yeşeren ünü, onun Arif Mardin ile tanışmasına aracı oldu. Mardin sayesinde caz müziği ile tanıştı ve böylece sahnede artık daha fazla caz söylemeye başladı. 1953 yılında onu müzik dünyası ile tanıştıran İlham Gencer ile evlendi. O dönemde Gencer Çatı Gazinosu’nu kurmuştu ve Alpman da burada sahne almaya başladı.

1959 yılında ise Sayanora/Flower Passion adını verdiği plağını çıkardı. 60 1963 yılına geldiğimizde Alpman için İsviçre macerası başladı. İsviçre’de daha önce beraber çalıştığı İsmet Siral ile çalıştı ve aynı zamanda bir caz orkestrası aracılığıyla orada sahne çalışması da yaptı. İsviçre yıllarının ardından Türkiye’ye döndü. Türkiye’de ise, o döndüğü yıllarda caz’dan çok popüler müzik öne çıkmıştır. Caz müziğine olan tutkusu ve caz söyleme isteği nedeniyle Türkiye’de uzun yıllar sahne alamaz.

Söz yazarı ve besteci Febri Ebcioğlu onu yeniden Türkçe söylemeye yöneltti ve bu yönelimle Türkçe bir plak çıkardı.. “İnan Bana / Ayrıldık Yalnızım” 45’lik plak olarak yayınlandı. Bu plak o dönem pek ilgi görmedi ama Alpman’ın yeniden çıkışı “Sensiz Olamam” plağı ile gerçekleşti. 1972 yılında Febri Ebcioğlu’nun sözlerini yazdığı “Bir Başkadır Benim Memleketim” şarkısı 74’teki Kıbrıs Hareketi ile özdeşleşti ve harekatın marşı gibi oldu.

Son profesyonel çalışmasını 1990 yılında Yeniköy Bilsak Gazinosu’nda gerçekleştirdi. Alpman, 20 nisan 2012’de hayata gözlerini yumdu.

Sevinç Tevs 

Ünlü söz yazarı ve besteci Şehrazat’ın annesi olan Sevinç Tevs, Türkiye caz tarihi denildiğinde adı hatırlanan önemli ve güçlü bir kadın caz sanatçısı.

1926 yılında Tiran’da doğan Tevs, ilk olarak “Balıkçılar Operası”nda sahneye çıktı. Aynı dönemde ablası ile Ankara Radyosu’nda program da yapıyordu. Daha sonra Ankara Devlet Konservatuarı Şan ve Tiyatro bölümüne başladı ve okulu bitirince İbrahim Özgür Operası ile çalışmaya başladı. 1948 yılında ise ABD’ye gitti ve bir yarışmaya katılarak bir Arif Mardin parçası söyledi (For You) ve bu performansı ile birinci oldu.

Kendisi aynı zamanda BBC’de ve Berlin TV’sinde çıkan ilk Türk sanatçıdır. Sevinç Tevs sonrasında Amerika ve Almanya maceraları sonrasında İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Mısır gibi birçok ülkede konserler verdi. 1968’de Yunanistan’da Apollian Müzik Yarışması’na “Ve Ben Yalnız” eseriyle katıldı. Tevs, hem ses rengi hem de yeteneği ile Türk caz tarihinin önemli bir yeteneğiydi ama onun ne bir CD’si ne de bir albümü vardı ve bir bakıma rafta kalmış bir isimdi. Ölümünden sonra yayınlanan 45’liğinde “Take the A Train” ve “Oklahama Blues” plaktaki önemli parçalardandı. Bu 45’liği, Tevs’e ait arşivinlerdeki önemli kaynaklardan bir tanesidir.

Sevinç Tevs 1976 kanserden hayata gözlerini yumdu.. Tek arşivi ise TRT ve BBC’de olan Tevs’in arşivlerinin çoğu ne yazık ki halka sunulmamıştır. Kızı Şehrazat’ta da bulunmamaktadır.

İlginizi çekebilir: Caz ve zihin iletişimi

Flow Radyo: Türkiye ve Amerika’da Hip Hop kültürlerinin etkileşimi, iletişimi ve iş birliği için zemin oluşturan, sosyal sorumluluk bilinci ile hareket eden genç, devamlı öğrenme ve paylaşmaya açık bir ekibiz. Flow Radyo olarak önemli sosyal meseleleri konu edinirken, konuşulmayanları konuşmayı, sesini yükseltemeyenlere ses vermeyi kendimize görev edindik. Bir Hip Hop kültürü temsilcisi olarak amacımız, ekolojiden insan haklarına, sosyal sorumluluk projelerinden aktivizme tüm dünyada azınlıkta kalanların, dayanışmanın çoğalan sesine katılmak, ve bu sırada sizlerle ilham verici müzikler paylaşmak. Hip Hop, Jazz, Blues, Funk, Reggae, Gospel ve Soul müzikleri başta olmak üzere birçok farklı, yeni ve eskimeyen sesleri kulağınıza getiriyoruz

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale