X

Türkiye’nin 90’lardaki hali: Selanik

Selanik, biraz Türkiye’nin 90’ları gibi. Çok kendi halinde, hatta ilk izlenimde belki biraz soğuk bulabileceğiniz bir şehir.

Türkiye nüfusunun kalabalıklığı ve bizim özellikle büyük şehirlerimizdeki sanayileşme sonrasında burası biraz boş geldi. Hatta bir ara eşimle birbirimize “İnsanlar nerede?” diye sorduk. Sonrasında buranın 5 milyon nüfusu olan bir şehir olduğunu hatırlayıp, bir şey kaçırmadığımız konusunda kendimizi rahatlattık.

Afitos’tan Selanik’e geçip, kısa bir Selanik turunun ardından aynı gün içinde uçakla İstanbul’a döndüğümüz için Selanik önerilerim oldukça kompakt.

Yine de özellikle aile geçmişinizde Selanik varsa, buraları kısa bir süre görmek bile oldukça nostaljik bir his bırakıyor.

Nereleri görmeli?

Eğer zamanınız kısaysa sahil şeridine çıkın ve denizi görerek yürüyüş yapın. Bu sahil şeridi bizim İzmir Kordon gibi. Yol üzerinde güzel kafeler, hediyelik eşya dükkanları, oteller var.

Yunanlar biraz tembel diyebilirim. Hafta sonu esnafın en çok para kazanacağı zaman olmasına rağmen çoğu dükkan ve hatta kafe öğleye doğru açılmaya ya da tam performans çalışmaya başlıyor.

Biz Cumartesi öğle saatlerinde gittiğimiz için sahil şeridi oldukça canlıydı. Öğlen saatlerinde insanlar kafelerin dışarıdaki masalarında kahvelerini, biralarını içip sosyalleşiyorlardı.

  • Beyaz Kule: Selanik’in sembolü. Kanuni döneminde yaptırılmış, denizden gelecek tehlikeleri engellemesi ve garnizon olarak kullanılması amaçlanmış. Balkan Savaşı sonrası Selanik Yunanların eline geçince, kule sembolik bir şekilde beyaza boyanmış ve ismi Beyaz Kule olmuş. Şu an kule beyaz falan değil. Biz güvenlik nedeniyle kapalı olduğundan içeri giremedik.

  • Selanik limanı: İçinde bir sergi alanın da olduğu, girişi serbest olan (hatta biz gittiğimizde çoğunlukla gençler vardı, kaykay yapıyorlardı) bir liman alanı var. Sahil şeridinin hemen başında yer alıyor. Deniz havası almak ve Türkiye’ye el sallamak için bir uğrayın.
  • Rotonda: Romalılar mozole olarak inşa etmiş, Bizanslılar ise kiliseye çevirmiş. Osmanlılar da yanına minare ekleyip cami olarak kullanmış. Tadilatta ama içerisi gezilebiliyor.

  • Atatürk’ün evi: Atatürk’ün doğduğu evi mutlaka ziyaret edin. Atatürk bu evde doğmuş ve askerliğe başladığında evden ayrılmış. Annesi Zübeyde Hanım evde yaşamaya devam etmiş. Balkan Savaşı ile birlikte evden ayrılmış ve ev Yunan Hükümeti’ne devredilmiş. Kurtuluş Savaşı ve devamında Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte Yunan Hükümeti evi Türkiye Cumhuriyeti’ne devretmek istemiş. Kültür Bakanlığı’nın çabalarıyla Atatürk’ün şahsi eşyaları Topkapı Sarayı gibi yerlerden toplanmaya başlanmış, ev aslına uygun olarak restore edilmiş ve eşyalar buraya gönderilmiş. Restorasyon oldukça uzun sürmüş ve 1990’ların başında müze olarak hizmet vermek üzere hizmete açılmış. İçinde Atatürk’ün hayatına dair pek çok bilgi, fotoğraf, hiç bir yerde yer almayan kitapların yanı sıra çocukluğundaki yaşam tarzını gösteren maket alanlar ve Atatürk’le birlikte Zübeyde Hanım’ın balmumu heykelleri var. Burayı ziyaret ettiğinizde burnunuzun direği sızlayabilir… Selanik’e gelen tüm turistler müzeyi ziyaret etmeden buradan ayrılmıyor. Biz Selanik’e sırf burayı görebilmek için uğradık. Ne yapıp edip yolunuzu düşürün.

  • Eski Selanik evleri: Eskişehir’deki Odunpazarı evleri gibi eski Selanik evlerinden oluşan mahalleler var. Buraları sokakları rastgele gezerken keşfettiğimiz için size şuraya gidin diyemeyeceğim. Tek diyebileceğim Atatürk’ün evinden çıkın ve yürüyün.

Sokaklarda Afitos’taki gibi pek çok sunak ve küçük güzel kilise var. Mumunuzu yakıp dileğinizi dilemek isterseniz mum fiyatı 2 Euro civarında (Biz gittiğimizde Euro 6 TL civarında olmadığı için 2-3 sunakta ya da kilisede mum yakmak çok da pahalı olmamıştı. Şimdi dilemek bile pahalı).

Ne yemeli?
  • Gyro: Eğer hiç denemediyseniz mutlaka deneyin (Yunan dürümü). Bu konuda özel bir tavsiyem yok. Her yer benzer tatta. Bu arada pasaj içlerine gizlenmiş, yerel halkın tercih ettiği küçük lokantalara da bakmakta fayda var.

  • Ergon Agara’da meze tadımı: Burası biraz Zorlu Eately gibi; hem yemek yiyorsunuz, hem de market alışverişinizi yapabiliyorsunuz. Biz öğle yemeği için uğradık ve ana yemek harici tüm mezeleri denedik. Biraz havalı ama samimi ve lezzetli bir yemek için tavsiye ediyorum.
Selanik’ten havaalanına gidiş

Tren garının yakınındaki otobüs durağından otobüse binebilirsiniz. Geze geze de havaalanına gidersiniz. Toplamda 35 dakika kadar sürüyor yol. Bizde de olduğu gibi biraz şehrin dışında havaalanı.

İpuçları:
  • Selanik’e bizim gibi otobüsle gidecekseniz gece yolculuğunu tercih edin. Yollarda görecek çok bir şey yok açıkçası (Türkiye’den gidiş için de, Afitos’tan dönüş için de geçerli).
  • Dönüşünüz Selanik’ten olacaksa ve Selanik’te gezmek istiyorsanız valizle gezemeyeceğiniz için tatile sırt çantasıyla çıkın. Biz 2 büyük sırt çantası kullandık. Bu sırt çantalarını ister tren garında, ister otobüs terminalinde kilitli kasalara bırakabiliyorsunuz. Günlüğü 2 Euro civarında. Biz tren garında bıraktık (Yanlış yerde indiğimiz için). Havaalanına giden otobüsler buradan yürüyerek 10 dakika uzaklıktaki bir yerden geçiyor. Çantalarımızı alıp otobüs durağına gittik ve havaalanı otobüsüne bindik.
  • Selanik havaalanı biraz kaotik. Valizleri bırakmak için insanları doğru düzgün sıraya sokabilecek bir yer hizmetleri olmadığı için sırada 1 saat kadar bekledik. İnsanlar beklemekten sinirlendiler, kaos çıktı. Buranın çalışanları Yunan olduğu için hangi firmayla uçacaksanız ona şikayet etseniz de duruma müdahale edemiyorlar. Bu bekleme süresini hesaba katarak, normal süreden en az 1 saat daha erken havaalanına gidin. Havaalanında valizlerinizi kendiniz tartacaksınız. Ayrıca yönlendirme tabelaları çok yetersiz. Bu nedenle oldukça zaman harcayacaksınız.

 

İlginizi çekebilir: Yunanistan’ın bakir kalabilmiş tatil yöresi: Halkidiki

Didem Tekin: 1985 Hatay doğumluyum. Anadolu Üniversitesi Reklamcılık ve Halkla İlişkiler bölümünden mezunum. Türkiye’nin büyük global reklam ajanslarında yaklaşık 11 sene kadar müşteri ilişkileri departmanında farklı pozisyonlarda çalıştım. 2017 yılında, klasik anlamda reklamcılığı bırakmaya karar vererek, sene sonunda About Us isimli organizasyonu kurdum. Reklam geçmişimi kullanarak markalarla yetenekli insanları buluşturduğum ve iletişim çözümleri sunduğum bir iş yapıyorum. Yeme, içme ve seyahat kendimi bildim bileli en büyük tutkum. Seyahatlerimi planlarken, sıradan tavsiyeleri okuyup, farklı bir yolculuk yaratmaya çalışmayı hiçbir zaman sevmedim. Bu yüzden buradayım, gezdiğim yerlerin birilerine farklı bir bakış açısı sunmasını sağlamak istedim. Onlyforeaters isminde, yeme içmeye dair deneyimlerimi paylaştığım, mütevazı bir Instagram hesabım var. Yurt dışı seyahatlerimi planlarken “nereye gitsem?” yerine önce “ne yesem?”i düşünürüm. Bu yüzden daha çok yiyebilmek için spor yapıyorum.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale