X

Türkiye’de enerji sektörüne genel bir bakış: Yenilenebilir enerji kaynakları ile net sıfır emisyon hedefine ulaşmak mümkün mü?

2021 yılı, Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması ve 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefinin açıklanmasıyla Türkiye’nin enerji tarihinde önemli bir yer edindi. Kasım ayında gerçekleşen COP27’de ise güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı ile Türkiye, 2030 için belirlenen yüzde 21 emisyon artışından azaltım hedefinin yüzde 41’e çıkarıldığını duyurdu. Duyurulan hedef daha kararlı gibi görünse de, azaltım senaryosu altındaki emisyonların 2020 yılına göre yüzde 33 daha yüksek olacağını söylemek mümkün.

Enerji sektörü Türkiye’nin toplam karbondioksit (CO2) emisyonlarının yaklaşık %87’sinden sorumlu. Bu durum, iklim değişikliği ile mücadele perspektifinden sektörün karbonsuzlaşma sürecinin aciliyetini artırıyor. Türkiye’nin 2053 yılında karbon nötr bir ekonomiye geçiş yapabilmesi için elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını artırması, diğer yandan enerjinin son kullanıldığı alanlarda fosil yakıtların yerini yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriğe bırakması önem taşıyor. Bunun yanında, tüm sektörlerde enerji verimliliğindeki artışın hızlanması, ulaştırmanın ve ısıtmanın elektrifikasyonu ile birlikte bunlara yönelik altyapı ve teknoloji gelişiminin ivmelenmesine ihtiyaç duyuluyor.

2021 sonu itibarıyla Türkiye’nin toplam kurulu gücü içinde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı %54’e ulaşırken üretim içinde yenilenebilir kaynakların payı, %17’si hidroelektrik dışı kaynaklar olmak üzere %36 oldu. Türkiye’nin enerji ürünleri ithalatı 2021 yılında 2020’ye kıyasla %57 artarak 50,6 milyar dolara ulaştı. Türkiye’nin ithal fosil yakıt bağımlılığını azaltması hem enerji arz güvenliği hem de dış ticaret açığının azaltılması açısından önem taşıyor. Türkiye’nin enerji dönüşümü kapsamında, enerji verimliliği ülkenin strateji ve hedeflerinin merkezinde olup uzun süredir enerji politikalarında detaylı bir şekilde kapsanıyor. Türkiye’nin 2023 hedefleri bazında değerlendirildiğinde, birincil enerji yoğunluğunun 2012-2020 döneminde %12,7 oranında azaldığı, 2023 yılında Strateji Belgesi’nde hedeflenen %20 oranına ulaşmak için gelişimin hız kazanması gerektiği görülüyor.

2000 yılı sonrasında Türkiye’de elektrik enerjisinin toplam enerji tüketimi içindeki payının önemli ölçüde arttığı görülüyor. Bu artışta elektrik şebekesindeki genişleme ile özellikle konut, ticaret ve hizmet binalarında elektrikli aletlerin (beyaz eşya, klima ve ısıtıcılar) kullanımının artması önemli role sahip. Sanayi sektöründeki artışta ise özellikle demir-çelik üretiminde elektrik ark ocaklarının yaygınlaşmasının önemli bir payı bulunuyor. Ulaştırma sektörünün enerji tüketimindeki elektrik payı, 2020 yılı itibariyle %1’in altında. 2021 yılındaki elektrikli ve hibrit araç satışlarının toplam araç satışındaki payı, 2020 yılındaki %4 seviyesine kıyasla yaklaşık iki kat artarak %9’a ulaştı.

Elektrifikasyonun yaygınlaşması ve değişken yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payının artmasının gerektirdiği şebeke esnekliği, fosil yakıtlı santrallere ihtiyacı asgariye indireceği gibi, sistem güvenilirliğini ve kararlılığını sağlayabilir. Batarya enerji depolama, pompaj depolamalı hidroelektrik santraller, talep tarafı katılımı, enterkonneksiyon hatların daha fazla kullanılması, santrallerin konumlarının sistem odaklı yaklaşımla belirlenmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarından sıcak rezerv sağlanması gibi seçeneklerle daha fazla esneklik sağlanabilir.

Enerji sistemlerindeki dönüşüme paralel olarak, elektrik sektörü değer zincirini dönüştürmeye yardımcı olmak üzere dijitalleşme faaliyetleri ve dijital teknolojiler de daha yaygın hale gelmekte. Küresel ölçekte net sıfır emisyon hedefleri, tüm enerji sisteminin karbonsuzlaşması için ortak bir çözüm olarak yeşil hidrojen üzerinde yoğunlaşıyor. Türkiye enerji sisteminin dönüşümünde yeşil hidrojenin rolünü anlamak ve planlamaları bu doğrultuda yapmak önemli görünüyor.

Rusya-Ukrayna savaşı gibi uluslararası gelişmelerle birlikte gündeme gelen enerji arz güvenliği kaygıları uzun dönemde enerji dönüşümünü desteklese de, kısa dönemde kısıtlı finansal kaynakların yenilenebilir enerjinin yanı sıra özellikle yerli fosil yakıtlara yönelmesine yol açabilir. Savaşın getirdiği belirsizlikler ve enerji emtia fiyatlarındaki hızlı artış, küresel ölçekte bir enerji krizinin yaşanmasına neden olarak, krizin etkilerini farklı birçok alanda hissettirmeye başladı. Bu durum, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltmasının önemini gösteriyor. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin, net sıfır hedefi için yol haritasını çizerek, yenilenebilir enerji kaynaklarına, enerji verimliliğine, ulaştırma ve ısınma sektörlerinin elektrifikasyonuna ve yeşil hidrojen gibi temiz teknolojilerin geliştirilmesine odaklanması kilit rol oynayabilir.

İlginizi çekebilir: Binalar ve iklim değişikliği: Enerji verimliliğinde binaların rolü

Ahmet Acar: Ahmet Acar Galatasaray Lisesi’nin ardından ODTÜ İnşaat Mühendisliği’ni ve University of Reading’de Proje Yönetimi yüksek lisansını tamamladı. Enerji verimliliği, sürdürülebilir şehirler, ekolojik yapılar, yenilenebilir enerji ve binalarda dijitalizasyon konularında çeşitli projelerde ve ortaklıklarda bulundu. Londra ve Ankara bazlı kuruluşlarda H2020 programı ile İklim Değişikliği konusunda iş geliştirici olarak çalıştı. Avrupa’da yerel hükümetler ve sektör paydaşlarıyla LCA odaklı sürdürülebilir malzeme çalışmalarında bulundu. LEED ve Edge gibi yeşil bina sertifikasyon sistemlerinin yetkilisi oldu. Çeşitli bina ve tesislerin karbon salımını analiz eden ve iyileştirici öneriler sunan hizmetler geliştirdi. 2016 yılında permakültür tasarım sertifikasını aldı. Müzik ile uzun yıllar uğraştı, iki ayrı oluşum dahilinde albüm çıkardı. Halen Ege Üniversitesi'nde güneş enerjisi üzerine doktorasını yapmakta ve Yeditepe Üniversitesi'nde sürdürülebilir mimari dersi vermektedir. Ayrıca, 2018 yılından bu yana tiny house üretimi ve satışı konusunda ortaklıklar yürütmektedir. Doğaya, felsefeye, varoluşsal öğretilere, seyahat etmeye, yemeye ve öğrenmeye ilgi duymaktadır. Ahmet, ekolojinin anlamı gereği beden, mesken ve gezegen katmanlarıyla bütüncül olarak ele alınmasını benimsemekte, buradan hareketle bireylere ve kurumlara sürdürülebilir yaşam koçluğu yapmaktadır.
İlgili Makale