“Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür.” Mevlana Celaleddin Rumi
Olanlar olur bazen… Durduramayız, başımıza gelen gelmiştir bir kere. Evet, güzel zamanlarda etrafımızdaki herkes “güzel” söyler. Bir de zor zamanlar vardır ki, işte burada başlar her şey. İki seçenek çıkar karşımıza ya kimseyi bulamayız yanımızda ya da yine “söyleyenler” vardır. Söylemektedirler değil mi; ne kadar kötü bir durum olduğunu, ne kadar zor bir durumda kaldığımızı, ne kadar yanlış yaptığımızı, neden böyle başarısız olduğumuzu, kaybeden olduğumuzu, haksızlığa uğrayan taraf olduğumuzu… Hatta bazen öyle acı acı söylemektedirler ki hani şöyle bir tabir vardır “ballandıra ballandıra” evet aynen bu şekilde anlatırlar bizi bize.
Fakat tek bir detayda sadece negatifi söyleyerek, neden olamadığımızı, neden yapamayacağımızı, neden yetersiz olduğumuzu, neden gücümüzün yetmeyeceğini, neden zamanımızın olmadığını, neden pes etmemiz gerektiğini tekrar eder dururlar… İşte bugün ben sizlerle sevgili okurum, Hatice Hanım’ın bana ulaştırdığı bir soruya hep birlikte cevap bulmaya çalışalım istiyorum: “Etrafımızda çokça bulunan bu negatif sesleri azaltamıyorsak, değiştiremiyorsak veya tamamıyla sonlandıramıyorsak, bizler bu durumda nasıl pozitif kalabileceğiz? Yani onlar bizleri negatifler ile doldurmaya devam ederken, her olanda o muhteşem negatif tarafı görerek, itinayla ortaya çıkartarak, tekrar tekrar önümüze getirerek bizlere sunarken, bizler nasıl ‘aslında bu olayın pozitif yönleri de var’ diyerek veya sadece dinleyerek daima ‘pozitifte’ kalabileceğiz?“
Öncelikle, olaylara olan bakış açımız konusunda biraz düşünmemiz gerekiyor. Öyle ki “negatifler” ile dinlediğimiz olaylarda, sanki olay bizden ayrıymış gibi bir algı vardır. Aslında bakmamız gereken temel kavram ise olayları değerlendirme gücünün bizlerin elinde olduğudur. Hayatımızdaki hiçbir olay, meydana gelirken “iyi” veya “kötü” olma niyeti ile oluşmamaktadır. Bu olaylar akışı bizlerin tercih ettiğimiz ve sonrasında ise bu seçimlerimiz doğrultusunda yürüdüğümüz yolda yaşadıklarımız olarak gerçekleşir. Bu yüzden bir olayın kötü olması veya iyi olması “kişisel yorum” ile “öznelleşmiş” bir yorumdan başka bir şey değildir.
Bunu şöyle açıklayabiliriz, örneğin hayatımda en “kötü” olarak yorumladığım, etrafımdaki hatta en yakınımdaki insanların bile kötü veya negatif olarak yorumladıkları boşanma veya aldatılmış olma gerçeğini ele alalım. Evet, binlerce negatif yorum duyabilirsiniz… Fakat o döneme dönüp baktığımda, beni en çok büyüten, en fazla sorumluluk almamı gerektiren, en fazla “kendi” yolumu sorguladığım, en fazla “dünyayı” anlamak üzere açıldığım ve bugün hala yazmakta olduğum birçok kavram hakkında saatlerce bıkmadan uzun uzun okuduğum ve okuduklarımla yine mest olduğum bir dönemdi… Dışarıdan bakıldığında başkalarının yazık diye yorumladığı bu akış, aslında hayatımda gitmeyen bir noktayı (hem de çok önemli bir noktayı) yeniden düzenlemem, düzeltebilmem ve iyileştirebilmem için karşıma çıkmıştı… Kendi gerçek potansiyelimi anlayabilmem için; evet hayata karşı bir süre “tek başıma” yıkılmadan durmam ve bunu zor da olsa tüm gerçekleriyle kabul ederek yaşamam gerekiyordu…
Eğer sadece negatifi duymuş olsaydım, negatif olan her şeye karşı, “Hayır hayat devam ediyor. Ben ve hayatım en kıymetliyi en güzeli ve en sevgi dolu olanı hak ediyoruz” diye düşünmemiş olsaydım, bugün sizce sizlerle böyle yürekten paylaşımlar yapabilir miydim? Diğer sesleri dinleyip kendime yeterince “dürüst” olamasam veya “aman düzenim bozulmasın” diye bu düzen olmayan düzeni devam ettirmeye çalışsam, sizce bugün olduğu üzere kendime saygı duymayı ve bu yüzden tüm etrafımdakilere saygı duyabilmeyi gönülden yaşayabilir miydim?
Eğer ki ben o negatif yorumlara kapılıp gitseydim bugün “Kimsin?” sorusuna verdiğim yanıtta pozitif olan onca güzel şeye yer verebilir miydim? Hayallerim olduğunu, yeniden evlenmek istediğimi, anne olmak istediğimi, mesafelerce koşmak istediğimi, dünya üzerinde kutupların en uç noktasına giderek havayı solumak istediğimi, bir sürü insanı gülümsetmek istediğimi, daha çokça kitap ve yazı yazmak istediğimi ve en ama en önemlisi insan olabilmek istediğimi söyleyebilir miydim? Yoksa cevabım “Ben aldatıldım, boşanmış yalnız bir kadınım” kadar kısa mı olmalıydı? O can-ım negatif tanımlara gerçekten inansaydım, kalbimden gelen tüm pozitiflere bir an bile gölge düşürmüş olsaydım sizce bu tanım nasıl değişirdi?
Bu yüzden etrafımızda her yaşadığımız olay için negatif yorum yapanlar mutlaka olacaktır, fakat olayların gerçekten negatif veya gerçekten pozitif olmasını belirleyen; asıl kalbimizde içimizde bizlerin neye inandığımız ve olaylarda neyi görmek istediğimizdir. Dünyanın işleyişi aslında tam olarak böyledir, doğada hiçbir ağacın yaprağı döküldüğü için negatif düşündüğünü bize gösteren bir kanıt var mıdır? Sırf bir canlı kötü bir duruma düşsün diye doğanın kasten müdahale ettiği görülmüş müdür? Bizler hayatlarımızı bu muntazam akıştan farklı görürüz, kasti olarak negatifin bizimle olduğuna inanmışızdır… Bizim negatif diye düşündüğümüzden öte hayatta negatif olan yoktur; her daim olan bizim için olabilecek tüm olasılıkların en ama en iyisi ve gerçekten en doğrusu olarak gerçekleşmektedir…
Bugün bu yazımı okuyorsanız, etrafınızda ne kadar sıklıkla o “negatifleri” işittiğinize ve bunların aslında kimlerden size ulaştıklarına bakmanızı isterim… Negatifi çekerler, çünkü söylemleri negatiftir; negatif olanı yaşatırlar ve gerçeklikleri de sonunda o negatifler olur; kaybeden, kurban olan veya çaresizlik içinde olan olmak kolaydır. Ya hiçbirimiz o üzerimize aldığımız muhteşem “kurban” rolümüz kadar “basit” bir yaradılışla bu dünyaya gönderilmediysek? Ya pozitifi gördükçe bizler pozitifi söyledikçe, her negatife karşı (ve her negatife inat) bir pozitif koydukça, bu bizim gerçekliğimiz”oluverirse!
Bugün bu yazımı okuyan çok sevgili sen, hayatındaki her negatif duyuma, düşünceye veya yoruma karşılık en az bir pozitif bulmak kolay, sen bu güzel pozitifleri saymaya hazır ol yeter…
İlginizi çekebilir: Sevmeyi koşullara bağlamak: Gerçekten sevmek koşullarla tanımlanabilir mi?