Tüketim döngüsünü kırmak: Üretmek, büyütmek, anlam yaratmak
Çok tüketiyoruz. Bunun üzerine de yıllardır konuşuyoruz, evet tüketim çağındayız, hepimiz bunu biliyoruz. Ancak ihtiyacımızdan fazla eşyayı sürekli alıyor ve tüketiyor olmamız, tükettiklerimiz arasında en görünür olanı belki de. Dolayısıyla buralarda istersek daha kolay kendimize sınırlar koyabiliriz.
Peki, bu kadar yüzeyde göremediğimiz ama giderek tüketmeye devam ettiklerimiz neler?
Mesela, ben bu yazıya “Tüketimi Azaltmanın 5 Yolu” gibi bir başlık atsam ve bu konu sizin de ilginizi çektiyse, hemen bu yazıyı da okuyup “tüketebilirsiniz” dilerseniz. Tüketmeyi engellemek için yapabileceklerimizi bile tükettiğimiz kısır bir döngüde kalıyoruz adeta, eğer farkında değilsek.
“Tüketim” kelimesinin TDK tarafından tanımlanan anlamına bakalım: Üretilen veya yapılan şeylerin kullanılıp harcanması; yoğaltım, istihlak, üretim karşıtı.
Şimdi bu tanımı parçalara ayıralım…
“Şeylerin harcanması” diyor tanımda. Harcamak deyince ne geliyor aklınıza? Harcamanın da anlamına bakarsak, yok etmek çıkacak karşımıza. Bir şeyleri yok ediyoruz. Sürekli.
Sahip olduğumuz ilişkileri tüketiyoruz, sahip olduğumuz yetenekleri tüketiyoruz, ilgi alanımıza giren herhangi bir şeyi tüketebiliyoruz. Bunların hepsini alıp, canımız sıkıldığında ya da artık bize fayda sağlamadığını gördüğümüz ilk anda, orada bırakıyoruz. Tüketiyoruz. Yok ediyoruz…
Tanıma dönersek, “üretim karşıtı” ifadesi çıkıyor karşımıza. Neden yok ettiğimizin cevabı işte, orada hiçbir üretim yok ki. Oysa ki, bir ilişkiyi “tüketmenin” önüne geçmek için, üretmek de lazım. Bir yeteneği ya da ilgi alanımıza giren herhangi bir şeyi “tüketmenin” önüne geçmek için, yine üretmek lazım. Sevdiğimiz, çevremizde olmasını istediğimiz şeylere emek vermemiz, zaman vermemiz, sevgimizi ve ilgimizi vermemiz lazım. İşin “verme” kısmını ihmal edip sadece almaya odaklandığımızda, elimizde kalan bir “hiç” oluyor günün sonunda. Hatta bazen parlak paketlere sarılı, -mış etiketleriyle süslenmiş imajların içinde sadece “boşluklar” duruyor. Bu durum insanlar için bile geçerli. Sadece imaja yapılan yatırımlarla, suretler parlarken, gerçekler içten içe sönükleşiyor. Ve günün sonunda, insanlar kendilerini de “tükenmiş” buluyorlar.
Eğer kendimizi dinlemezsek, bizi ileriye taşıyacak yeni bir şeylerin peşinde koşmazsak ve hayatımızda bir anlam yaratmazsak, işte o zaman kendimizi tükenmiş hissediyoruz. Kendimizi tükettiğimizi fark ettiğimizde de, bundan kurtulmanın yolu, yine tüketmek üzere kendimiz yerine bir başkasını ya da bir başka şeyi koymak değil esasen. Bu kısır döngüden kurtulmanın yolu, üretime geçmek ve değer katmaya odaklanmak. Buna başladığımızda zaten, her alanda bir şeyleri yok etmek yerine “var etmeye” doğru adımlar atabiliyoruz. İşte o zaman, artıyoruz, büyüyoruz ve büyütüyoruz.
İlginizi çekebilir: 2024’e daha farklı başlayalım: Ne’lerle değil, neden’lerle çıkalım yola