X

Travma sadece psikolojik değil, fizikseldir: Bütün ve tam olduğumuzda travma iyileşir

Travmatize olmuş çoğu kişi zorlandığı şeyleri şöyle dile getirir:

Korkmadığım tek bir şey bile yok. Sabahları yataktan kalkmaya korkuyorum. Evimden dışarı çıkıp yürümeye korkuyorum. Ölümden fazlasıyla korkuyorum… Bir gün öleceğimden değil, bir kaç dakika sonra öleceğimden korkuyorum. Öfkeden korkuyorum… Hem kendi öfkemden, hem de başkalarının öfkesinden korkuyorum; ortada bir öfke yokken bile bundan korkuyorum. Reddedilmekten veya terk edilmekten korkuyorum. Başarıdan ve başarısızlıktan korkuyorum. Göğsümde ağrı hissediyorum, ayrıca her gün kollarımın ve bacaklarımın karıncalandığını ve uyuştuğunu da hissediyorum. Neredeyse her gün ağrılar çekiyorum. Yaşamımın çoğu gerçekten acı içinde geçiyor. Artık dayanamayacağımı hissediyorum. Baş ağrılarım var. Sürekli sinirliyim. Nefes daralması, taşikardi, amaçsızlık ve panik bana sıkıntı veriyor. Sürekli üşüyorum ve ağzım kuruyor. Yutkunmakta güçlük çekiyorum. Enerjim ve motivasyonum yok ve yaptığım bir işi bitirdiğimde tatmin duygusu yaşamıyorum. Bunalıyorum, kafam karışık, zihin bulanıklığı yaşıyorum ve her zaman çaresiz ve umutsuzum. Kontrol edemediğim öfke patlamalarım ve depresyonum var.” (Levine, 1997)

Travmatik yaşantılar maalesef hayatımızın bir gerçeği. Ama bu travmanın normal ve olağan bir şey olduğu anlamına gelmiyor. Maalesef travmaların çoğu -hatta hemen hepsi- insan kaynaklı. Deprem gibi bir doğal afet bile insan ihmali yüzünden doğal bir travma olmaktan çıkıyor. Tüm bunlar travmanın doğal sonucu olan öfkeye yol açsa da, travmanın kadere dönüşmek zorunda olmadığını bilmek biraz olsun rahatlatıyor. Evet, travma kaderimiz olmak zorunda değil. Elbette ki travmayı çözmenin en garanti yolu, travmatik olayın hiç yaşanmamasını sağlamak. Ancak bu oldukça geniş çaplı bir tedbir olduğundan ve halihazırda yeterince travma yaşadığımızdan, ben bu yazımda travma iyileşmesini anlamak için öncelikle travmanın nasıl işlediğini açıklamaya çalışacağım.

Travmatik yaşantılar keşke hiç yaşanmasa dediğimiz türden deneyimler. Ancak dönüştürüldüğü takdirde oldukça faydalı olduğunu söyleyebilirim. Travmayı iyileştirmek için öncelikle travmanın nasıl meydana geldiğini anlamak gerekiyor. Nasıl oluştuğunu anladığımızda ve travmanın çözülmesini engelleyen mekanizmaları teşhis ettiğimizde, organizmanın kendi kendini iyileştirmek için hangi yollara başvurduğunu da kavramaya başlar­ız.

Travma gibi baş etme kapasitemizin çok üzerinde bir tehditle karşılaştığımızda hem zihnimiz hem de bedenimiz birtakım tepkiler veriyor, bu nedenle travma sadece psikolojik değil, aynı zamanda fizyolojik. Bu tepkiler aslında doğadaki sürüngenler ve diğer memeliler ile ortak olan tepkiler. Büyük bir tehditle karşılaştıklarında sürüngenler ve memeliler şu üç ana tepkiyi veriyor: Savaş, kaç veya don. Savaş veya kaç tepkilerini belki daha önce bir yerlerden duymuşsunuzdur ama donma tepkisini duymamış olma ihtimaliniz yüksek. İşte insan travmasının gizemini çözmek istiyorsak anlamamız gereken tek ve en önemli tepkinin de donma tepkisi olduğunu söyleyebilirim.

Donma tepkisi hayatta kalmak için son çare. Ölümle burun buruna gelinen bir anda, yapacak hiçbir şey yoksa kontrolü bedenimiz devralıyor, işte bu nedenle travma fizyolojiktir diyoruz. Kurtulmanın imkansız olduğunu algıladığımız bir durumla yüz yüze geldiğimizde ya da bizi aşan bir tehditle karşılaştığımızda insanlar ve hayvanlar olarak ortak tepki olan hareketsizlik (donma) tepkisini veriyoruz. Donma tepkisi bilinç düzeyinde kontrol edilemiyor. İstem dışı bu tepkiye beynimizin en ilkel ve içgüdüsel bölümü karar veriyor. Beynimiz sadece ilkel beyinden ibaret değil. İnsan beyni birbirini tamamlayan üç bölümden oluşuyor: İlkel ve içgüdüsel olan sürüngen beyin, duyguları ve limbik sistemi kontrol eden memeli beyni ve mantıksal düşünen, insana özgü beyin olan neokorteks.

Eğer hayatın devamını tehdit eden bir durum algılandığında (travma) doğadaki hayvanlarla benzer tepki veriyorsak, doğadaki hayvanların travmadan kaçmak için nasıl davrandığını incelemek bize bir fikir verebilir. Bunun için hızla vahşi kediden kaçan bir antilopun ölü takliti yapmasını yani donmasını düşünelim. Can havliyle av olmaktan kaçan antilopun kan basıncı ve kalbi hızla çalışmaktayken, kaçacak yer olmadığını anladığı anda kontrolü sürüngen beyni devralıyor. Kaçacak yer olmayınca antilopun sürüngen beyni kontrolü devralıyor ve ölü taklidi yapıyor, yani donuyor. Bu durum vahşi kedinin ölü zannettiği antilopa zaman kazandırıyor. Zaman kazanan antilop titreyerek bu donma halinden çözülerek av olmaktan çıkıyor, o artık hayatta kalan oluyor. İşte insanların travmatik semptomlarını iyileştirmenin anahtarı da burada: Doğadaki hayvanların titreyerek hareketsizlik ve donma tepkisinden kurtulup yeniden hareketli ve fonksiyonel olmak için yaptıkları o akıcı uyum hareketlerini taklit etmekte.

Travmatik belirtiler aslında olayın kendisinden de değil, donan ve böylece çözülüp boşalamayan enerjiden kaynaklanıyor. Söz konusu boşalamayan bu enerji sinir sisteminde adeta kapana kısılıyor. Bahsi geçen donma ve hareketsizlik halinden çıkılamadığında travmatik belirtiler ortaya çıkmaya başlıyor. Sıkışan bu enerjinin boşaltılması bedenin eski dengesine gelmesi için gerekli. Donma tepkisini son sürat giderken aniden frenine basılan bir arabaya da benzetebiliriz. İşte böyle bir hızla çalışırken aniden duran, dışarıdan donmuş görünen bedende, sinir sisteminin içsel hızı adeta bir kasırga gibidir. Travmayı yaşamış kişi, bu tehditle başa çıkmak için harekete geçen enerjinin tamamını boşaltmak zorundadır, aksi takdirde travma yakasını bırakmaz.

Bu sıkışmış enerji öyle basitçe çekip gitmez de, bedenin içine yerleşir ve çeşitli semptomlarla kendini gösterir. Bunların başında anksiyete, depresyon, bağımlılıklar, psikosomatik veya davranışsal sorunlar geliyor. Bu belirtilerin varolma amacı sinir sisteminde sıkışmış olan bu enerjiyi tutmak. Hayvanlar bu sıkışan enerjiyi doğa içinde içgüdüsel olarak boşaltabildiklerinden, genellikle travma yaşamıyorlar. Ancak biz insanlar bu konuda onlar kadar başarılı değiliz. Sıkışan bu enerjiyi serbest bırakamadığımız için travmatik belirtiler gösteriyoruz.

Travma aslında sandığımızdan daha yaygın ama birçoğumuz varlığından haberdar değil. Herkes travma yaşıyor. Travma sonrası stres bozukluğu göstermesek bile hayatımızın herhangi bir noktasında travmatik bir deneyim yaşamış oluyoruz. Kendisini yıllarca gizli tutabildiği için travmayı fark etmiyoruz bile. Travmayı anlamak istiyorsak, sürüngen beynimizin içine yerleşmiş ilkel enerjileri anlamamız gerekiyor.

Belki bizler sürüngen değiliz ama hem sürüngen, hem de memeli mirasımıza erişmeden tam olarak insan olamıyoruz. İnsan olarak tam ve bütün olabilmemizin sırrı, beynimizin tüm fonksiyonlarıyla bütünleşebilme yeteneğinde saklı. Travmayı çözmek için içgüdüler, duygular ve mantıklı düşünceler arasında akışkan bir biçimde hareket etmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bu üç kaynak uyum içinde olduğunda, aralarında duygu, his ve bilişsel açıdan iletişim sağlandığında, organizmamız tasarlandığı biçimde işliyor. Bunun için bedensel duyumları tanımlamayı ve onlarla temas kurmayı öğrenerek içgüdüsel davranışlarımızın kökenine inip onu anlamaya başlayabiliriz. İçgüdülerimiz, duygularımız ve bilincimiz birleşip organize olduğunda, ancak o zaman tam ve bütün oluruz.

Özetle travma iyileşmesi için içgüdülerimiz ve duygularımızla bağ kurup bütün olmamız gerekiyor. Bunlarla net bir bağlantı kuramazsak, ne bu dünyaya, ne bir aileye, ne de herhangi bir şeye ait hissedemiyoruz. Aidiyeti ve bağlantıyı kaybetmek, bizi yalnızlık boşluğuna sürüklüyor. Bu bağlantısızlık rekabete, savaşmaya, birbirimize güvenmemeye ve hayata duyduğumuz saygıyı küçümsemeye yol açıyor. Bağlantıda hissetmezsek bir şeyleri yok etmemiz ve görmezden gelmemiz kolaylaşıyor. İyileşmek için travmanın içinden geçmek, silkinerek donma ve hareketsizlik halinden kurtulmak gerek. Travmanın içinden geçebilmek için ihtiyacımız olan şey ise sükunet, güven ve sıcaklık. Ancak bu şekilde tamamlanmış ve bütün hisseder, nihayet huzura kavuşuruz. Travmaların türlüsünü yaşadığımız bugünlerde, umarım yazdıklarım biraz olsun yardımcı olur. Şunu hatırlatmak isterim ki, travmaların bile bir çözümü var. Bir psikolojik danışmandan profesyonel destek almak isterseniz ayselkeskin2004@yahoo.com adresine e-posta göndererek bana ulaşabilirsiniz. Yazımı Anathema’nın şu şarkısıyla bitirmek istiyorum:

Kaynak:
Levine, P. A. (1997). Waking The Tiger: Healing Trauma – The Innate Capacity to Transform Overwhelming Experiences, North Atlantic Books,U.S.

İlginizi çekebilir: Anormal duruma normal tepki göstermek: Öfke ve kederin dili travma

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale