Travma iyileştirir: Kolektif acılar bize ne anlatır?
Geçenlerde Gabor Mate’nin Travmanın Bilgeliği adlı belgesini izledim ve çok etkilendim. Tam da şu anda bu farklı bakış açısını sunmanın belki içimizde bir yerlere dokunabileceğini düşünerek sizlerle de paylaşmak istedim.
Travmayı yaşantılar sonucu üzerimizde kalan etkiler ve belirtiler olarak biliriz. Çoğunlukla yaşadığımız her kötü olayı da travma diye adlandırırız.
Şu an Türkiye’de ve dünyadaki yaşam koşullarına baktığımızda başımıza iyi şeyler gelmediğini görüyoruz ve etkilerini sosyal medyadan canlı canlı her an takip ediyoruz. İyi şeyler olmadığını görmekle kalmayıp iyi şeyler olacağına ait inancımızı da kaybediyoruz belki de.
Fakat yaşanılan şeyler ve bu olaylar bize ne söylüyor? Gerçekten bakıyor muyuz, yoksa ezbere mi konuşuyoruz?
Yaramız, hastalığımız, yaşadıklarımız bize ne söylüyor? Duyuyor muyuz gerçekten?
Başımıza gelenlerle bağlantımızı sorguluyor muyuz?
Neden ben, neden şimdi, neden burası?
Klasik tıp anlayışının dışında bir yaklaşım sergileyen Gabor Mate, travmayı kendimizle bağlantımızın kopması olarak yorumluyor. İnsan içinde bulunduğu gerçekliği acı verici bulduğunda, bu gerçeklikten kurtulabilmek adına kendine yabancılaşır. Bu yabancılaşma öyle boyutlara gelir ki gündelik yaşantımızda rutin olarak hayatımızda olan otomatik davranışlarımızın çoğunun ne olduğuna bakmayız bile. Oyun oynamak, dizi izlemek, spor yapmak gibi olağan görünen durumları bile yeri gelir kendi içimizden uzaklaşmak için aracı olarak kullanırız.
Gabor Mate bir bebeğin iki temel ihtiyacı olduğunu söyler: Bağlanma ve özgünlük, yani kendisi olabilmek.
Bağlanma ve özgünlük olmadığında tabiri caizse hayat fişimiz çekiliyor ve bütün bağımlılıklar böyle gelişiyor. Bağımlılık kendi yaramızdan soyutlanmak için iyi bir korunma yöntemi gibi gözükürken kendimizi yaramızdan soyutladıkça yaşamın kendisi ve gerçekliğinden de soyutlandığımızı çoğu zaman fark edemiyoruz. Evet, nasıl baş edeceğimizi bilmiyorsak savaşmıyoruz bile, sadece kaçıyoruz. Fakat bir gün bir yara, bir yangın, bir hastalık, bir ölüm sana kendini hatırlatmak ve gerçekle bağlantını kurmak için bir kapı aralıyor.
İşte bu travma şimdi bağlanma zamanı diyor hepimize. Şimdi her zamankinden daha çok kendin olma zamanı. Kolektif acımız ise hala umudumuz olduğunu söylüyor, dönüştürmek ve geliştirmek için. Bütün kadim öğretilerde ve Delphi Apollon Tapınağının girişinde altın harflerle “Kendini bil” diye yazması boşuna değil elbet.
Kendini bilmek kendinle bağlantın demek!
Önce kendi yaranı bilirsen bir başkasının yarasını görebilirsin.
Önce kendi gücünü bilirsen bir başka şeye gerektiği gibi fayda sağlayabilirsin.
Kendini bilirsen özgün olmanın yollarını aramadan kendin olursun.
Kendini bilirsen ötekileştirmenin seni nasıl yaşamdan soyutladığını görür, yaşama dahil olursun ve dahil edersin.
Önce kendini bilirsen ve kendini seversen, bir başkasını da sevebilir ve korursun.
O bir başkası da, kadın, erkek, çocuk, doğa, çiçek, böcek, kısacası her şey olabilir.
“Kendimi nasıl bilebilirim?” diyorsan da hadi sor: Neden ben, neden şimdi, neden burası?
Ve bir de tersten bak şimdi, asıl travma iyileştirir!
İlginizi çekebilir: Otantik kendiliğimize ulaşmak: Kırılganlıklarınıza ve kusurlarınıza yer açın