Bize kendimizle, ilerlemekle, güvende olmak ve rahat etmek ile ilgili yanlış hikâyeler anlatıldı. Uzun yıllar boyunca hayatta kalmak için güçlü olmamız gerektiğine, bu dünyada başarısız olursak bir hiç olacağımıza ve duygularımızı saklamamız gerektiğine inandık. Uyumlu olursak, bizi biz yapan şeylerden vazgeçersek yola devam edebileceğimizi öğrendik. Bize anlatılan hikâye buydu. Bugün biliyoruz ki bu hikâye yanlışlarla dolu, hatta yalanlarla.
Evrim üzerine yürütülen araştırmalar gösteriyor ki işbirliği yapanlar ve bağ kuranların hayatta kalma şansı daha yüksek. Bize anlatılan, yıkıcı erille bağlantılı bu hikâyenin nihayet sonuna geliyoruz. Memeliler olarak ilgi göstermek ve ilgi görmeye dair içsel bir kapasiteye ve isteğe sahibiz. Evrimsel nörolojik araştırmalar da iyi bir yuva kurmak, yemeklerini paylaşmak ve yavrularını hayatta tutmak için gerekenleri yapmanın, memeliler ve kuşlarda nörogelişimi artırdığını gösteriyor. Yani bizi hayatta tutan ve gelişmemizi, varlığımızı geleceğe aktarmamızı sağlayan şey rekabet ve uyumlanmak değil, işbirliği ve şefkat.
Bugün sürdürdüğümüz medeni hayatlar, güçlüyü yücelten, doğayı kendi konforu için yok sayabileceği bir araç gibi gören, kendi kazancı ve konforu için karşısına ne çıkarsa çıksın onu alt etmeye kararlı, yıkıcı eril bakış açısının eseri. Bu eser uzun zaman boyunca dünyanın büyük sayılabilecek bir kısmına refah getirdi, bu doğru. Peki bu refah dolu hayat için neleri feda ettik? Soru bu.
Topraktan koparıldık.
Doğadan koparıldık.
Mutlu olacağımıza inandığımız medeni hayatlar inşa ederken evimize, gezegenimize, toprağımıza zarar verdik.
Şimdi iklim kriziyle, pandemiyle, ekonomik çalkantılarla bize güvende olmanın tahakküm ile elde edilemeyeceği, evimize iyi bakmamanın sonuçlarının ne kadar ağır olabileceği hatırlatılıyor. Bu çağrıya kulak verip hep birlikte, işbirliği ve şefkat ile hem evimizi hem kendimizi iyileştirmeye gönüllü olacak mıyız? Soru bu.
Topraklanma: Doğadan Gelen Şifa bize çok basit bir iyileşme ve huzur kaynağını hatırlatıyor. Toprak ile bağlantısını yitiren insanlar ve hayvanlar, bir süre sonra sağlığını da yitirmeye başlıyor, çünkü Toprak’tan ayrı yaşamanın üzerine bir de elektromanyetik kirliliğin eklenmesi, insan bedenini, daha önce tanımadığı bir yükle tanıştırıyor. Bu yükü ancak toprakla ilişki kurarak devredebiliyoruz, aramızdaki ilişkinin temelinde bu var.
Topraklanma: Doğadan Gelen Şifa kitabını önemli yapan iki şey var: İlki, bize toprak ile yeniden bağ kurmanın zamanının geldiğini hatırlatması ve bunun için yollar sunması. İkincisi de kitabın içerisinde bilimsel araştırmalara ve sürece dair deneyimlerin yorumlarına bol bol yer verilmesi. Bazen insanlar, iddia edilen şey insanın yüzyıllar boyu hayatı sürdürme biçimi ile bağlantılı olsa da, mantıklı ve kanıtlanabilir sonuçlar görmek istiyor. Topraklanma: Doğadan Gelen Şifa, kanıtlarla bağı güçlü olan okurların da seveceği bir kitap.
Kitabın ilk kısmında toprak ile olan elektriksel bağımız ve kopuk bağlantı sendromu konusuna giriş yapılıyor. İkinci kısımda Clint Ober’in bu araştırmaya başlaması ve bu kitabın yazılmasını sağlayan hikâyesini okuyoruz ve amatör bir araştırmacının karşılaştığı zorluklara vurgu yapılıyor. Üçüncü kısım ile birlikte bu konuda yürütülen araştırmaları, deneyleri ve topraklanarak hayatındaki sağlık sorunlarında mucizevi denebilecek iyileşmeler sağlayan insanların hikâyelerini okumaya başlıyoruz.
Bu kitap ile ilk karşılaştığımda şunu düşünmüştüm: Ne yani, sadece toprak üzerinde ve ona bağlı olarak daha fazla vakit geçirince ya da topraklanma ürünlerini kullanıp günün bir kısmını topraklanarak geçirince daha mı iyi hissedeceğim? Herhalde başka şeyler de yapmak gerekiyordur, diye tahmin ediyordum.
Kitabı okurken köye gittiğimde, denize girdiğimde, doğanın kalbinde kendime bir yer bulduğumda, orada geçirdiğim 15-20 dakikadan sonra kendimi nasıl dingin hissettiğimi ve şükranla dolduğumu hatırladım. Sürekli çalışmamız, para kazanmamız, bir sonraki adımı gerçekleştirmemiz gereken hayat telaşı içinde, adına kaçamak ya da tatil dediğim ve doğanın kalbinde olduğum bu anlardaki his, iyileşmeyi başlatan şey zaten. Bedene ya da zihne iyileşmeyi getiren bu bağlantıda olma ve enerjetik yükümüzü toprağa bırakabilme davranışı.
Günümüzde toprakla bağ kurmak, her an onunla buluşmak kolay değil, biliyorum. Uzun binalarda, değil toprakla bağ kurmak, neredeyse onu görmeden yaşıyoruz. Kitapta modern yaşantının içerisinde kendine iyi gelen bir şeyler yapmak isteyenler için de bir yol var: Topraklanma ürünleri ile bir apartmanda yaşarken de toprağın şifa gücü ile tanışabilirsiniz. Bu ürünlerin Türkiye’de satışı şimdilik yok ama talep olursa üreticiler de fırsatı değerlendirmek isteyebilir.
Bu kitabı okuduktan sonra, topraklanmanın şifa veren ve insana iyi gelen etkisini herkese anlatmak isteyebilirsiniz. En azından ben böyle yapıyorum ve buraya, kitabın arka kapağından bir soru bırakıyorum:
Giderek yaygınlaşan modern dünya hastalıklarının nedeni olarak kabul edilen kronik iltihaplanmanın çözümü ve ihtiyacımız olan şifa kaynağı, dünya var olduğundan beri bizimleydi desek ne düşünürsünüz?
Topraklanma: Doğadan Gelen Şifa kitabıyla tanışmak için tıklayın.
İlginizi çekebilir: Yoga ile ilgilenenlerin mutlaka okuması gereken 5 kitap